Gönderi

İzmir & Bisikletim
Nerede o günler. İnsanı bulunduğu ortamdan ve atmosferden alıp uzaklaştırarak, içsel yolculuğa götüren şu şiiri dinleyerek okumaya başlayabilirsiniz. Ya da siz bilirsiniz. youtu.be/94gahPBPIqk Ömrümün altın çağı çocukluk yıllarımın olduğu zamanlardı. Çok güzel bir çocukluk geçirdiğim söylenebilir. Sabahları uyandığımda o bilindik ve bizleri uyandırma servisi gibi ayağa diken "var gevreeieğk" nidaları ile ayağa kalkar, sabah kahvaltılarımızın vazgeçilmezlerinden olurdu o meşhur peynir gevrek ikilisi. Bir de komşumuzun kendi imalatları olan boyozları vardı ki yanında yeni haşlanmış yumurta ile çılgın partner olurlar, bizlerin erken kalkmasında ki sarsıcı etkisini sönümlemesinde mutlak etkileri olurdu :) Nereden bahsettiğimi anladınız değil mi? Hani Herodot’un “Onlar kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü ve en güzel iklimde kurdular” demekten kendini alamadığı bir şehir olan İzmir. Zaten bir cümlede gevrek ve boyoz birlikte geçiyorsa bilin ki orada İzmir'den bahsediliyordur. Küçüktüm, epey küçüktüm. Bi bisikletim olsun istiyordum. Bu isteğimin babam da farkındaydı ama benim farkında olmadığım başka bir konunun da babam farkındaydı. Öyle herşey he deyince alınamıyormuş. Ne bilim işte! Çocuktum. O zamanlar baba demek bi nevi benim gözümde süper kahraman demekti. Çocuklar ister, babalar alırlar sanıyordum. Sonradan öğreniyorsun ki çocuk kalmak güzel bir şeymiş aslında. Büyünce dertler de büyüyor, sorunlar da, hayat da... Çocukluğumun sokakları benim için çok şeyler ifade ediyor, şimdiki çocukların tahmin bile edemeyeceği çeşitlilikte oyunlar oynanırdı sokaklarımızda. Motorlu taşıtların henüz sokaklarımızı yarış pisti gibi kullanmadığı yıllardı. Sokaklar bizimdi. Onlar sanki bizim arka bahçemizdi. Şimdiki gibi ayrı gayrımız yoktu. Kızlı-erkekli beraber ip atlar, toplu saklambaç oynar, önümüze gelene bin tekme atar, bezirgâna sürekli kapı açtırırdık. Hey gidi günler! Akşam olduğunu, annelerimizin o meşhur “hadi yemek hazır, eve gel artık!” sesini işittiğimizde anlardık. O zamanlarda komşulara olan güvende hiçbir kuşku yoktu. Bir komşunun evinde saatlerce kendi evimizdeymişçesine oturur, orada her istediğimiz önümüze gelirdi. Biz sormadan ve istemeden. Para hiçbir zaman bizim aradığımız bir meta olmamıştı. Küçük birkaç demir arabayla yılanlı yolda oyun oynamak, ya da hepimizin özel sahip olduğu bir taşla sekiz kareden oluşan sek sek oyununu oynamak hepimizi mutlu etmeye yeterde artardı bile. Benim için mutluluk; sokakta oyun oynarken kazandığım meşeleri evde oturup sürekli saymak sonra tekrar saymaktı. Benim için mutluluk; ip atlarken arkadaşımın gözbebeğinde beliren sevinç ışıltısını yakalayabilmekti. Benim için mutluluk; sokağa çıktığım zaman arkadaşlarımı hep bir arada görebilmekti. O zamanlar oyunlar toplu oynanırdı. Şimdiki gibi çocuklar bencil değildi. Her şeyi paylaşırdık. Topumuzu, oyuncaklarımızı, bisikletimizi, sevinçlerimizi, kederlerimizi. Yine bir gün sokakta oynarken, babam sokağımızın ilerisinde görünmüş ve adeta yürüyen bir melek hüviyetine bürünmüştü benim gözümde. O bana yaklaştıkça bir rüya gerçek oluyordu benim için. Babam elinde bir bisikletle bana doğru yaklaşıyordu. Dünyalar benim olmuştu. Artık bende özgürdüm. Kelebek gibi uçmama engel hiç bir şey kalmamıştı artık. Ben bisikleti çok sevdim. Bisiklet demek özgürlük demekti, bisiklet demek bir yere bağlı kalmamak demekti. Ve artık bende büyüdükçe yeni yeni yerler keşfetmeye büyük bir merak salmaya başlamıştım. Hızımı alamıyorum, kaptırıyorum kendimi Çankaya'ya, oradan Kordon'a, deniz kenarından Saat Kulesine, saat kulesinden içeri bir giriyorsun, iğne atsan yere düşmeyecek bi yoğunluk ve keşmekeş, yani Kemeraltı, Kemeraltı deyince durup bir dinleneceksin. Bu kadar çok dükkanın olduğu bu kadar yoğun başka yer var mıdır diye düşünürsün, bir de ister kadın ol ister erkek öyle satıcıları vardır ki sen yanından geçerken gel abla, gel abi diye seni ağına çeker, erkek başına etek aldığına mı, kadın halinde erkek kot pantolonunun elindeki poşetin içinde olduğuna mı sevinirsin ya da üzülürsün bilemem :) ama çok canlı ve günün her saati neşeli bir yerdir kemeraltı. Neyse kemeraltında, Bolulu Hasan Usta'nın oradan içeri kıvrılıyorum. Aman Allah'ım burası da ne böyle? Bu ne güzellik! Büyüleniyorum. Sanat hayatımın! başlangıç merhalelerinden birisi olduğuna hiç kuşku duymayacağım derinlik ve güzellikte ki Kızlar Ağası Hanı ile tanışıyorum. Kızlar Ağası Hanı, adı üzerinde bir han ama estetik olarak fevkalade hoş gözükmesinin yanı sıra içeride satılan değerli eşyalar, takılar, gümüşler, biblolar, müzik aletleri, el yapımı objeler, halılar, esvaplar ve daha neler nelerin bir arada bulunduğu bir han. i.hizliresim.com/6amXRv.png i.hizliresim.com/grXWj5.jpg i.hizliresim.com/Nnk1Ya.jpg i.hizliresim.com/LlQnoZ.jpg i.hizliresim.com/ZXYE5a.jpg i.hizliresim.com/7aANB5.jpg Bu hanlar Osmanlı Zamanında hem ticarethane, hem kervansarayların konaklama noktası, hem de bir tür borsa görevlerini üstlenirmiş. Bu yönüyle bakıldığında hanlar, geçmişte, özellikle Osmanlı İmparatorluğu döneminde ticaret hayatının nasıl olduğu, halkın nelerle uğraştığı, ne sattığı konusunda ciddi ipuçları vermektedir. Bu hanların bazı bölümleri, "değerli eşya, kumaş, baharat ve mücevherlerin alınıp satıldığı kapalı çarşılar" anlamına gelen 'bedesten' olarak da günümüzde hâlâ anılmaktadır. Kızlarağası Han'ının hemen bitişiğinde, kemeraltı çarşısının ortasında 16. yüzyıldan kalma çok büyük olmasada estetik ve şirin İzmir'in meşhur Hisar Camisi yer almaktadır. Bu caminin hemen bitişiğinde yoldan geçen her bir vatandaşı potansiyel müşteri olarak gören, birbirlerine kaptırmamak için kıyasıya rekabet içerisinde olan lokantalar yer almaktadır. Buradaki lokantaların dizaynı tarihi doku ile uyumludur. Ayrıca tamda Hisar camisinin karşısına gelen yerdeki dükkanlarda değişik baharat ve nebatatın yanı sıra, yine meşhur çekme Türk kahvesi de satılmaktadır. O kahvenin çekilirken ki inanılmaz kokusunu aldığınız zaman eliniz boş geçmeniz de pek mümkün olmuyor. Ama beni handa tüm bu saydıklarımdan daha çok cezbeden şey hiç de sandığınız gibi pahalı birşey değil, zaten para ile hiç aram iyi olmamıştır. Parayı tutulacak değil de elimden kovulacak bir meta olarak hep görmüşümdür. Beni bu handa en çok etkileyen ve her gittiğimde aynı lezzeti aldığımı farkettiğim, hanın iç avlusunun mistik derinliği içerisinde içtiğim Türk kahvesi olmuştur. Orada küçücük taburelerde oturularak içilen o kahvenin tadını başka hiç bir yerde alamadım. Ayrıca İzmir'in meşhuur gevreği ile birlikte burada içilen çayların da çok daha tatlı olduğunu da belirtmeliyim. Kızlarağası hanından bisikletimle yola devam ediyorum. Konak iskelesine kendimi atıyorum. Sınırlı bütçemle tadına hiç bir zaman doyamadığım midyeleri hüplettikten sonra, Karşıyaka vapuruna biniyorum. Vapur deyince aklıma güzellik geldi. İzmir'in kızları güzeldir derler. Bu güzellik biraz da özgür olmakla alakalı bence. İzmir'in kızları genel olarak özgür ruhludurlar, rahattırlar, baskı altında olmaktan hiç hoşlanmazlar. Bu yüzden de güzellikleri daha ön plana çıkar. Ama ben size İzmir'in kızlarından daha güzel bişey söyleyeyim mi? Gün batımını Konak'tan Karşıyaka'ya geçen bir vapurda izlemek. Öyle büyük keyif verici bir his ki anlatılmaz. Vapur giderken arka iskelesine geçeceksin, o eşsiz meltem rüzgarının yüzünde oynamasını hissedeceksin, bir taraftan da batan güneşi izleyeceksin, böyle bi güzellik yok yaa. Çok geç oldu. Annem merak etmiştir beni. Artık eve dönsem iyi olur. İnsan genç olunca herşeyi yapmak istiyor. Serde yorulmakta yok. E delikanlıyız sonuçta. Ben değişik duygular yumağı halinde ve kendimden geçmiş bir şekilde eve kendimi zor atıyorum. Akşam yemeğimizi yedikten sonra, ağırbaşlı, sakin olan babamın saat başı haberlerini izlerken yanına geçiyorum ve bir sırnaşık kedi sızması şeklinde babama yaklaşıyorum ve şu unutulmaz cümleyi kuruyorum. Baba, ben.. büyüyünce.. seyyah.. olacağım..
··
63 görüntüleme
Erhan okurunun profil resmi
Elinize sağlık, anı/anlatı tarzında akıcı bir İzmir hikayesi. Zevli okuması. Teşekkürler tekrar, katkınız için.
Ömer Yaşar okurunun profil resmi
Asıl ben teşekkür ederim bana böyle bi fırsat sunduğunuz için. Sayenizde ne güzel şeyler yazıyoruz. Demek ki bi itici güç gerekiyormuş. Sağolun Erhan hocam 👏👏
Adsız Tasarım okurunun profil resmi
Bir solukta okudum ve çok keyifliydii. Bu kısa hikayelerinizden oluşan bir kitap çıkarmanızı çok isterdim..👏👏👏
Ömer Yaşar okurunun profil resmi
Yine beni şaşırtmadın :) fırsat bulursam inan bak çaba sarfedeceğim. Eksik olma sen e mi 😊🤗🙋
3 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.