Gönderi

Bir yalnızlık; bu kadar mı güzel anlatılır?
Yalnızım sürülmüş topraklarla, kılıçlarla. Yalnızım kanayan yaralarla, iç çekişlerle. Yanlız şehirlerin küçük köprüleriyle, kenar mahallelerin hikayeleriyle. Yalnızım ahmak ıslatanlarla, menekşe demetleriyle, boşa gitmiş akşamlarla. Yalnızım ruhsuz bir balonun titreşen ışıkları altında, tanrısal bir yaz gecesi, kızışmış bir şehrin yeni tenha bir mahallesinde, kaybolmuş bir adamın, yüzüklerin ve senin tanımadığın dişlerin hatırası canlı, taze bir ısırığın parıldadığı eldivensiz bir el tarafından umursamazca yırtılmış nostaljik bir kartpostalın duvarın dibine saçılmış parçalarını hasır bastonunun ucuyla birleştirmeye çalıştığı kendimin son deminde. Daha yalnızım taşlardan, daha yalnızım karanlıktaki midyelerden, daha yalnızım öğlen vakti terastaki masanın üzerinde duran boş bir gaz lambasından. Her şeyden daha yalnızım. As mantosu içinde yalnız olandan, kristal bir yüzüğün üzerinde yalnız olandan, gömülü bir şehrin yüreğinde yalnız olandan daha yalnızım.
Sayfa 144Kitabı okudu
5 görüntüleme
faruk er