Gönderi

Klasik Sohbetler
Bugün kuzenime doğum gününü kutlamaya gidecektim, hediyesini aldım ve evine gittim ama ve lakin kendisi okuldan 1.30 saat sonra çıkacaktı. Bir buçuk saat n'apacağım burada diye dertlenerek yere oturdum. 6-7 dakika anca geçti ki yabancı, yaşlıca bir kadın geldi ve iyi olup olmadığımı sordu. Adı (nasıl yazılır bilmiyorum) Aishi imiş. Kapıda kaldığımı söyledim, gel benimle dernek binamızda otur, çay ikram ediyim bekleme hava soğuk dedi. Kabul ettim ve derneklerine gittim. Dernekleri isevilik derneği imiş. Uzun uzun sohbet ettik. Bana hristiyan olma macerasını anlattı. Budist bir aileden geliyormuş Aishi, ailesi iyi bir liseye gitmesi ve eğitimini devam ettirmesi konusunda baskıcıymış. Aishi bundan rahatsızlık duymuş ve ailesinin, başarı koşulu ile kendisini sevdiğini düşünmüş. Koşullu sevgi istemediğinden yakınmış ve bir gün sokakta bedavaya dağıtılan bir incili istemeye istemeye alıp okumuş. Incilin bir ayeti kendini o kadar etkilemiş ki dernek binasının girişinde de aynı ayet vardı. Matta 11, yorgunlara müjde; ey bütün yorgunlar ve yükü ağır olanlar bana gelin, ben size rahat veririm. Bu ayet üstüne Aishi eğer isa gerçeksen yükümü hafiflet ben de inanıyım diye geçirmiş içinden. O gece o kadar rahat uyumuş ve ertesi sabah o kadar rahat hissediyormuş ki iseviliği benimsemiş. -hikayesi burada bitmiyor tabii ama benim değinmek istediğim konu aishinin hayatı olmadığından bundan sonrasını anlatmayacağım- Bundan yaklaşık beş altı ay önce İzmir'de psikiyatri polikliniğinde oturmuş bekliyordum. Yanımda bir kız yurda yatırılacağından korkup ağlıyordu, teselli etmeye çalıştım elimden geldiğince. Sonra kız doktorun yanına gitti ve bekleme alanında sadece kızın annesi ve ben kaldık. Bana benim ne sorunum olduğunu sordu bu hanım. Uyku problemimden söz ettim. Buna karşılık olarak kendisinin yaşadığı kısa dönemli bir uyku sorunundan söz etti. Ve Aishinin kurduğu cümlenin çok benzerini kurarak: "Ben de uyku sorunları çekiyordum, bir gün allaha dua edip sureler okudum ve o gün o kadar rahat uyudum ki anlatamam." dedi. Az çok anlamışsınızdır değinmek istediğim konuyu. Bana bunları söyleyen müslüman kadını ilk dinlediğimde dikkatimi çekmeyen konu, bugün o kadını tanımayan başka birinin o kadınla aynı cümleleri kurması üzerine ilgimi çekti. Daha önceleri inancın (burada söz ettiğim inanç dini olmak zorunda değil, ödev etiği yahut ahlaki yargılar gibi ayrı ayrı örneklenebilir) insan üzerinde etkisinin bu denli yoğun olduğunu hiç fark etmemiştim. Toplum hayatı doğal bi olgu. Insanlar, sosyal hayvanlardır ve bu nedenle kelimenin tam anlamıyla "bireysel" yaşam mümkün değildir. Şimdi buraya dikkat edin. Toplumdan bağımsız olamıyor ancak toplum içindeki bireyselliği yine toplumun getirisi olan değerler çerçevesinde değerlendiriyoruz -ki olması gereken de budur-. Demem o ki hepimiz bir şeylere ister istemez inanıyoruz yahut inanmıyoruz -çünkü aslında bir topluluğu oluşturmanın temeli budur- ve kendimize "bireysel" olarak uygun gördüğümüz bilumum kuruluşlara ister istemez yakınlaşıyor, bir parçası haline gelmeye çalışıyoruz. Düşününce insanların kendilerini bir kalıba oturtma arzuları da yine "inanç" ile bağlantılı olan bu çekimden geliyor.
·
18 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.