Gönderi

Rahip Men odayı dışarıdan ayıran beyaz tül perdeyi hafifce aralayıp içeriye girdi. Beyaz saten bir kumaşla yüzümü örttü. Bana daha önce anlatıklarından bu görevi yerine getirirken yüzümdeki örtüyü açmamam gerektiğini biliyordum. Onun hafif adımlarla odadan çıktığını duydum. Odada sadece benim nefes alış verişlerim, kalbimin atışları ve tütsülerin yanarken çıkardığı sesler vardı, Dışarıdansa insanların ayakları altında ezilen karın sesi geliyordu. İçeriye zarif adımlarla bir kadın girdi. Başımı örten saten, yarı şeffaf olduğundan kadının yüzünü ve şişman vücudunu belli belirsiz seçebiliyordum. Kadının vücudu yanmış domuz kılı kokuyordu. Bu kadın Dalan şehrinden olamazdı. Büyük itimalle Kumlu Tepe köyünden geliyordu. O köyde saç fırçası yapan bir el işi atölyesi vardı. Ama kadın nereden geliyorsa gelsin Kar Prensi tarafsız olmak zorundaydı. İki elimi de hemen önümde duran içi kar dolu kazana daldırdım, kutsal kar, ellerimin kirini yıkayacaktı. Sonra ellerimi kazandan çıkarıp kadına doğru uzattım, kurallara göre yeni yılda hamile kalmak ve memelerinin sütle dolmasını isteyen, sağlıklı, canlı memelere sahip olan kadınlar, bluzlarını kaldırıp memelerini Kar Prensinin uzanmış ellerine göstermek zorundaydılar. Her şey olması gerektiği gibi gidiyordu. Bir çift sıcak ve yumuşak meme benim soğuk ellerimdeydi işte. Birden başım dönmeye başladı. Mutlu bir sıcak akıntı önce ellerime hemen ardından da hızla tüm vücuduma yayıldı. Kadın, kontrolsüz bir biçimde nefes almaya başladı. Sonra ise o bir çift sıcak güvercini andıran memeler, elimde çok kısa bir an durduktan sonra uçup gitti. O ilk memeler, daha doyasıya dokunamadan uçup gidince biraz hayal kırıklığına uğramıştım. Ellerimi temizlemek ve kutsamak için bir umutla yeniden kara daldırdım. Bir sonraki memenin gelmesini sabırsızlıkla beklemeye başladım. İkinci çift geldiğinde, onların elimden bu kadar çabuk gitmesine izin vermeyecektim. Memeler gelir gelmez sert ellerimle hızla kavrayıverdim onları. Çok küçük ve zariftiler. Yumuşak desem yumuşak değil, sert desem sert değil, sanki fırından az önce çıkmış çörek kıvamında memelerdi. Onları göremesem de onların beyaz, bembeyaz, kar beyazı olduğunu biliyordum. Pürüzsüz ve parlaktılar. Uçları ufak mantarlar gibi küçüktü. Onları kavrayınca içimden sesiz bir dua okudum. Bir sıkım: Nur topu gibi üçüz oğlanların olsun. İki sıkım: Sütün çeşme gibi aksın. Üç sıkım: Sütün sabah çayı gibi tatlı olsun. Kadın alçak sesle inlemeye başlayınca hızla kendini geri çekip uzaklaştı. Onla hesabım daha kapanmamıştı. Duygularım ağır bir darbe aldı. Çok kötü hissediyordum. Kendimi cezalandırmak için ellerimi kazanın en dibine kadar bastırdım. Ellerim kazanın kaygan dibine deyince, ellerim ve kolarımın yarısı uyuştu. İyice hissizleşinceye kadar ellerimi dışarı çıkarmadım.
·
34 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.