Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

432 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
11 günde okudu
Çözemediğiniz sorunlarınız mı var? İyi bir terapistin grup terapilerine katılmak istiyorsunuz ama yeterli paranız mı yok? İşte size eşsiz fırsat. Irvin Yalom aracılığı ile Julius'un grubundan çok şey öğrenebilirsiniz. Problemlerinize daha farklı yaklaşabilirsiniz. İşin şakası bir yana.. Yalom yine yaptı yapacağını. Kendisini Nietzsche Ağladığında eseri ile keşfetmiş ve hayran kalmıştım. Ve bu eseri ile hayranlığım da arttı. Aslında Yalom benim hep okumak istediğim ama tam olarak nasıl bir tarza sahip olması gerektiğini zaman zaman açıklayamadığım türde eserler kaleme almış. Gerçek ile kurgunun birleşimi ve okurken edinilen psikolojik desteklerin yanında bir çok mühim alıntı, filozoflarla ilgili bilgiler. Bu kitap aynı zamanda bir Schopenhauer el kitabı gibi. Onunla ilgili fazlasıyla bilgi edinmemi sağladı ve kitaplarını okumam için heveslendirdi. Irvin Yalom psikanalist, psikiyatrist, psikoterapist ve yazar. Rus-Yahudi kökenli bir aileden gelmekte ve çocukluğunda maddi olarak zorlu süreçler yaşamışlar. Bulunduğu muhitte tek beyaz aile olması ve tehlikeler olması sebebiyle Yalom sık sık güvenilir bulduğu halk kütüphanesinde zaman geçirmiş ve kendini geliştirmiştir. Üniversitede çok sıkı bir çalışma ile başarılı olmuştur. O dönemlerde Yahudi kökenli ailelerin karşılaştığı engeller ve zorluklardan dolayı üniversite için çok fazla çalışması gerekmiş. İleride felsefeye de büyük merak salarak kendisini yönlendirmiştir. Bu sayede eserlerinde gerçek-kurgu birleşimiyle birlikte felsefenin de büyük oranda harmanlandığını görüyoruz. Özellikle varoluşçu terapinin günümüz temsilcilerindendir. Daha çok kurgu olmayan, eğitici tarzda eserler yazan yazarın bu kitabı yazma sebebi nedir peki? Yalom grup terapisi ve varoluşçu terapi üzerinde eğitici, profesyonel bir dille eserler yazmış ama bunlarda profesyonel bir dil kullanmasından kaynaklanan bazı eksikler olduğunu düşünür. Terapist-hasta ilişkisinin derinliğine inmeyi ama bunu farklı bir dille yapmayı ister. Bu nedenle de kurgusal edebiyata yönelir. Bu şekilde de eserinde bireylerarası teoriye dayalı grup terapisini karakterler üzerinden işliyor ve bu esnada bizlere de başarısız ilişkilerimizde yaşadığımız bazı sorunlara farklı bakış açısıyla yaklaşmamıza yardımcı oluyor. Ben bu terapi diyaloglarının olduğu kısımlardan özellikle zevk aldım. İçerikten bahsedecek olursam; beklemediği bir anda ölümcül bir hastalığa yakalandığını öğrenen psikiyatr Julius, hayatını sorgulamaya başlar. Kalan ömründe ne yapması ve nasıl yaşaması gerektiğini. Bunları sorgularken de üzerinde başarısız olduğu bazı hastalara ne olduğunu, verdiği desteğin hayatları üzerinde sonradan bir etkisi olup olmadığını merak eder ve bunlar arasından Philip'i seçer. Ona ulaşır ve olay zinciri burada başlar. Spoiler vermemek amacıyla çok detayına girmek istemediğim bu özet kısmı zaten kapak arkasında da daha detaylı görebilirsiniz. İşleyişte bölüm bölüm ilerliyor ve birinde grup terapi sürecine yer verirken bir sonrasında genellikle Schopenhauer’in hayatını anlatıyor. Bu filozofun hayat felsefesini kendisiyle özdeşleştiren Philip sayesinde bir çok nitelikli görüşünü de öğreniyoruz. Asosyal, herkesten uzak yaşayan, sadece köpeğiyle iyi bir iletişimi olan, kendisini felsefeye adamış, yalnız adam Schopenhauer. Hayata dair bakış açısında bir çok kısım insanı fazlasıyla etkilemekle birlikte katılmadığım yerler de oldu. İnsanların kendisini başkalarından fazlasıyla soyutlamasını, ilişkilerini çok fazla kısıtlı tutmasını ve kimseyi önemsemezsek daha çok önemseneceğimizi belirtiyor. Bunlara çok fazla katılmıyorum. Ben fazlasıyla duygu odaklı yaşadığım ve de karşımdakilerin hislerine de önem verdiğim için bunları yapabilmem karakterime de ters. Ama genel anlamıyla hayat üzerine görüşlerini belirtme şekli güzel. Sadece kadınlar üzerine bakış açısını yok sayarak onu benimsiyorum çünkü (sanırım özellikle annesiyle ilgili kötü ilişkisi ve bağının kopmasıyla ilgili olarak) çok fazla önyargılı. Ayrıca hayatı boyunca kadınlardan ilgi görmemesi ve dikkat çekmemesi de onu bu konuda iyice hırçın yapmış. Fikrimce Schopenhauer yaşadığı kötümser hayatın etkisiyle bu bakış açılarına sahip olmuş ama hayatının son dönemlerinde, kazandığı şöhret ile biraz daha sertliğini elden bırakarak bizi çelişkiye düşürmüyor değil. Eser en çok ‘ölüm korkusu’, onu nasıl yenebileceğimiz ve ne yapmamız gerektiği üzerine odaklanmış ve Julius üzerinden de bize bu konuda iç rahatlatıcı bir görüş açısı sunmuştur. Psikanaliz üzerinden düşündüğümüzde de uzmanlık alanına giren ve profesyonellik isteyen bir konuyu kurguya böyle güzel ve sıkmadan dökmesi beni çok cezbetti. Nietzsche Ağladığında bir tık daha iyi bir eser ama bundaki ustalığı ve etkileyiciliğini de göz ardı edemem. Kesinlikle okunması gereken ama sabır isteyen bir kitap. Hayatı, cinselliği, insanlarla olan başarısız ilişkilerimizi, ölüm korkumuzu, felsefeyi irdeleten bir çok yönüyle çok şey katıyor. Bu eser üzerine uzun uzadıya yazılabilecek o kadar şey var ki, cümlelerimi toparlayamıyorum. Çok şey öğrendim yine. Okuma seviyemi bir çıta daha yükselten Yalom'a teşekkürler. Keyifle kalın. : )
Bugünü Yaşama Arzusu
Bugünü Yaşama ArzusuIrvin D. Yalom · Pegasus Yayınları · 20173,308 okunma
··
210 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.