MÜPHEM
Uzun zamandır Sabahattin Ali'den bir şeyler okumamanın hevesiyle, bu öykü kitabını aldım elime. 3 bölüme ayrılan kitapta 16 öykü yer alıyor. Yazar kitabın başına kitabın nahifliğini belirten bir not düşmüş ki, bu dahi insanın yanaklarına hoş bir pembelik bırakıyor. Şiir ve hikayelerinde utanacağı kadar kötüleri olduğunu, iyi ve kötüyü ayırma külfetini biz okuyuculara bıraktığını, bir kere okuyucu önüne serdiği taraflarını örtbas etme hakkının olmadığını içeren, gerçekten çok latif bir sözöncesi.
6 hikayeyi gerçekten beğenmedim. Yazarı haklıydı. Hani sonuna geldiğinizde neydi şimdi bu diyeceğiniz türde, saçma bir sonla bağlanan, okura göz devirten hikayeler. Kalem senin elinde, neden böyle bağladın daha doğrusu bağlayamadın dediğim ve vaktimin boşa gittiğini düşündürten 6 hikaye, kitapta ciddi bir kusur olarak karşımıza çıkıyor. 9 hikayeyi beğendim ama hani vurulduğum bir hikaye olduğunu sanırım Değirmen hariç söyleyemem. Hikayeler anlatılışları ile hoştular ama o kadar. 1 tanesini de beğenmemeye yakın ama hakkını da yiyemeyeceğim bir düşünceyle okudum. Tarafsız kaldım. Bu da aslında 10/6 puan demek. Ama o da gözüme çok düşük geldi. Dedim 6 mı 7 mi, hadi 7 olsun.
İlk önce onun tasvir yeteneğinden bahsetmek istiyorum ki, bence 10/10'dur bu noktada. Birçok yazar vardır ki sadece tasvir edişini ayıla bayıla okuruz. Sanki demi tam tadında, sıcak bir soba yanında kestane yerkenki keyifle bir çayı içmek gibidir. Herkesin diğerinden özge, kendine özgü bir tarzı vardır. Bu yüzden en iyisi şu kişidir diyemeyeceğimiz bir şeydir tasvir yeteneği. Bana göre tadında bırakılması gereken, ara ara serpiştirildiğinde insanın içini gıcıklayan, tatlı bir heyecana sebep olan bu özelliği, Sabahattin Ali işte tam tadında kullanarak, suyunu çıkarıp posayı elimize vermeden kullanır. Hasan Ali Toptaş işte bu yüzden edebi yeteneğini çok takdir etmeme rağmen, bir yerden sonra bayıltan bir kalem olarak gelir bana. Hiç onu sevenler bana efelenmesin. Zorla değil ya kardeşim. Muhabbet duymamak başka bir şey, hak yemek başka.
Sanırım bütün hikayelerde altı çizilecek en az bir satır, okuyanın gözünden gönlünden kaçmayacaktır. Çünkü öyle bir yerden yakalıyor ki buna sanat diyoruz. Bu yüzden ben şiir okumayı çok seviyorum. Görmek istediğim sanat çünkü. Bu benim klişe tabirle midemde kelebekler uçuşturan bir şey. Hatta çok sevdiğim satırlara göz gezdirirken midemden havalanan kelebekler, göğsümün göğünde kanatlarını şu an tekrar çırpar oldular. Sonra hikayenin sonuna düştüğüm notları görünce kelebeğin ömrü bir gündür gerçeği ile soluverdim tabi, bu da ayrı. Hakikaten bu öyküler, onun ilerde iyi bir yazar olacağının habercisi olan acemi öyküler. Bu yüzden tekrar baştaki nota dönecek olursak, kendisinin farkında oluşunu takdir edip, kibarlığından kaynaklı çok eleştiremiyorum. Fakat mükemmel bir kitap okumak için yanlış bir seçim, Sabahattin Ali severler için fena sayılmaz bir seçim olacağı notunu düşmek lazım.
O dönemde Anadolu'daki kötülüğü, insanların bencilliği, duyarsızlığı, elinde yetki olanın o yetkiyle kime neyi mâl edeceği, gerçekten derinden hissettirilerek yazılmış. Kitapta sonu iyi biten bir hikaye yoktu. Bütün hikayeler hazin bir sonla bitmiş ya da yarım kalmış ve bazen de havada kalmış. Bu yüzden de hiç mi iyi bir şey olmaz kardeşim! diyerek okumuş olabilirim, bir parça karardım.
Şimdi merak ettiğim 2 şey var. Herkesin beğenip beğenmemesi elbette kendi tasarrufunda ama bu sitede insanların puanlamaya yaklaşımları, hakikaten beni benden alıyor. Bu kitaba 10/10 verenlerle 10/1 verenlerin gerçekten neyi amaçladıklarını bilmiyorum. Kusur ya da kusursuzluk anlayışınız nedir? Bu kadar hor kullanmayın şu seçeneği lütfen. Ne mükemmel bir kitap ne kaldırıp atılacak kadar kötü bir kitap. Orta karar, eşlik eder size. Tercih edeceklere, en azından altını çizecekleri satırlardan emin bir şekilde, keyifli okumalar dilerim. (Ama mükemmeli düşlemeyin, yanılırsınız, yanıltırlar.)