Gönderi

Yaşadığımız topraklarda asırlardır bir meseleyi en kestirme yoldan anlatmak, bazen gülmek daha çok düşünmek ve öğrenmek istediğimizde kime başvururuz? Hiç kuşkusuz artık şöhreti ülke sınırlarını çoktan aşmış olan Nasreddin Hoca'ya! Nasreddin Hoca kimdir, ne zaman ve nerede yaşamıştır, bundan emin değiliz; lakin hâlâ yaşıyor gibi günümüzde konuşmalarını sürdürür... Nasreddin Hoca hepimiz için hakikate giden en kestirme düşünme yolunu temsil eder. ... İnsan olmamızın anlamı ins (ünsiyet, intibat, bilgi) ve nisyan (unutmak, yabancılaşmak, vahşet) terimlerinin anlamlarında saklı iki temel vasfımızla açıklanır. İnsan bir yandan ünsiyet eder, yeni durum ve şartlara intibak eder, merakla araştırır ve idrak eder. Bir yanı ise yabancılaşır, tepki gösterir, idrake direnir ve kaçar. Bu iki yanımız, yani ünsiyet ve nisyanımızın içerdiği anlamlar Karagöz'ün yabaniliği ve inatçılığıyla onun konuşturduğu Hacivat bilgeliğinde tebarüz eder. Bir gün içinde pek çok kere Karagöz ve Hacivat rolünü oynarız; üstelik onların gölge oyunuyla bize öğrettikleri kadar hayatın bir gölge olduğunu idrak ederek yükümüzün altından kalkmaya çalışırız. Karagöz ve Hacivat 13'üncü asırdan beridir bize hayatın bir gölge, içindeki her şeyin ve herkesin ardından bir el ile yönetilen gölge varlıklar olduğunu anlatır. Yunus Emre, Hoca Ahmet Yesevi geleneğinin önemli halkalarından birini temsil eder. Müslümanlığı Türkçe öğrenmek ve onu ana dilimizden düşünmek Yunus ile mümkün oldu. Kendinden birkaç asır önce başlayan gelenek onda kemale erdi. Yunus ile birlikte Türkçe "cennet ehlinin dillerinden biri haline geldi." Yunus bize ilahi aşkı anlattı; dinî hayatın olmazsa olmaz şartı sayılan yüksek ahlak ile insan olmanın anlamını bize ana dilimizle öğretti. Yunus'un "Dövene elsiz gerek, sövene dilsiz" dediği insanlar Avrupa'nın yarısını fethedebildi. Hâlâ bu paradoksu anlamaya çalışıyoruz: Dövene elsiz olan nasıl fetih yapabiliyor? Ekrem Demirli, Lacivert Dergi
·
9 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.