Gönderi

140 syf.
10/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Sapere audeye! (Bilge olmayı göze al!)
Ansızın Psammatikus'un deneyi aklıma geldi. İlginç bir firavunmuş veya sadece ilginç olayların başkahramanı olmuş. Bu yarı Tanrı olan kişi bir gün Tanrısal soyu ve dili merak etmiş. Sonrasında da yeni doğmuş bir bebek almış ve zindana götürmüş. Yanında da konuşulmaması konusunda uyarmış. Firavun, bebeğin Mısır dilini -Tanrısal dili- konuşacağını düşünmüş. Dışarıdan bir uyarı ve bilgi almazsa eğer, özünde olan ortaya çıkacaktır sonuçta. Yıllar geçtikten sonra bebekten sadece tek bir kelime çıkmıştır. O da 'bekos'tur. Mısır dilinde ekmek demek. Muhtemelen birisi yanında bu kelimeyi sarf etmiştir. Aksi takdirde beynini ve düşüncelerini harekete geçirecek hiçbir şey olmadığı için ya beyninin bir bölümü işlevsiz olacaktı, ya da çıldırıcaktı. Şimdi, bu hikâyenin konumuzla bağlantısı ne oraya geleyim. Bebeklerdeki DNA işleve geçmek için dışarıdan uyarıcıyı bekler. Yani çevresel şartların uygunluğunu arayıp durur. Bilgi de bu şartlardan biridir aslında. Ergenliğin sonuna kadar dışarıdan gelecek olana ihtiyaç, içeridekinin enginliğinden katbekat fazladır. Mamafih bir kere yetişkinliğe ulaştığımız zaman belli bir doygunluk seviyesine de gelmiş oluruz. Bu andan sonra gelen uyarılar ya yansıyıp geri dönecektir, ya da içeride oynama yaparak yer değiştirecektir. Bundan sonra da yapacağımız deney basit. Psammatikus'un bebekte yaptığını, biz yetişkin bir insanda yapacağız. Yani neredeyse sonsuz sayıda algı duyumsamış ve bilgi edinmiş birine. Dışarıyla bağlantısını kestik ve beklemeye başladık. Mantık kullanarak olabilecekleri sırayla hesaplamaya başlayalım. 1-) Algının işlevsizliğinden dolayı bilince yansıyanlar her zaman derinlerden çıkıp gelecektir. Yani kişinin, kendi yeraltından yükselenler olacaktır. 2-) Yükselenler arasında ayrımlar başlayacaktır. An'a göre etkisi değerlendirilip onlara da anlamlar yüklenecektir ve/veya bir şekilde yeniden keşfedileceklerdir. 3-) Duygusal durumu, düşüncesel faaliyetlerden başka tetikleyecek bir şey olmadığından dolayı bilinçte oynamalar hafif hafif başlayacaktır. Aksi takdirde, monotonluk yüzünden beyin sürekli uyku arayacaktır. Çünkü onu en fazla yoran ve bedene en fazla zararı -yerinde sayma en büyük zarardır, çünkü ilerleme olmadığı gibi öğrenme bile yoktur- veren odur. 4-) Bir amaç belirleme olayı zorunluluğu belirecek ve ona göre hareket etme arzusu doğacaktır. 5-) Arzunun doğduğu anda da bugiale (yalanlar hücresi) içine hapsolacaktır. 6-) Sonra yavaş yavaş nesnel gerçeklik ile kendi gerçekliği karışmaya başlar ya da kendi gerçekliğini, nesnel gerçekliği köreltmek için kullanmaya başlayacaktır. 7-) Kendine karşı obskürantist (gerçeği karartıp anlaşılmaz kılanlar) biri gibi davranacaktır. Kendi gerçekliği içerisinde git-geller yaşayarak, endişenin içine düşecektir. 8-) Daha sonra şüphe devreye girecektir. Kendi gerçekliğine de nesnel gerçekliği de inanamaz hâle gelecektir. Fakat ortada kendisinden başka algısını sunacak kimse olmadığı için her düşüncesi gerçek olmak zorunda kalacaktır. 9-) Şüphenin yarattığı ızdırap verici yorumlama sürecinden sonra düşüncelerin doğuşu azalmaya başlayacaktır. Tıpkı habitatına avcı bırakılan bir avın, üreme sayısının düşüşe geçmesi gibi. 10-) Kendine karşı duyduğu güvensizlik ve aynı zamanda düşüncelerine karşı duyduğu şüpheden kaynaklı varoluş sancıları başlayacaktır. 11-) Aklına gelen herhangi bir düşüncenin varoluş nedeni, aynı zamanda yok oluşu için yeterli bir sebep olacaktır. Yani aslında kendi kendini yok edecektir. Hiçbir dış müdahaleye gereksinim duymadan kendi kendini yiyip bitirecektir. 12-) Düşünceye olan yavaş yavaş tüm benliğe yansıyacaktır. Dışarıda hiçbir uyarıcı olmadığı ve aynı zamanda içeriden dışarıya hiçbir uyarıcı gönderilmediğinden dolayı, içeride olan her şey kendi kendini yok etmeye başlayacaktır. Çünkü ulaşabileceği başka hiçbir nokta kalmamıştır. 13-) İçerideki ve dışarıdaki her şeye dair kanaati getiren beyin, kendinin farkında daha fazla varır. Sonu yaklaştıkça içerideki uyarım sistemi devreye girdiği için kendi kendini sıkıntılı duyumsamaya başlar. 14-) Bunların herhangi bir düşünce için bile tekerrürü gelmediği zaman da gerçek çılgınlık devreye girer. Yani artık her şey muallaktır ve aynı zamanda her muallak bilgi an'ın içinde gerçektir. 15-) Gerçeğe doğru yönelim olduğu anda, yalan olduğu fark edilir. Yalanın üzeri başka bir yalanla örtülerek farklı bir gerçeklik gün yüzüne çıkarılır. Tekrar bir yönelim başlar ve aynı süreç baştan başlamaya devam eder. 16-) Dışarıdaki her şey, içerinin ufak bir parçası olur sadece. Çünkü hepsinin değerlendirildiği ve gerçek kılındığı tek yer orası olur. Özneyi al, nesnenin ne anlamı kalır? Nesne ise zaten yoktur. Doğal olarak, özne her şeydir. Sonradan nesne gelse bile fark etmez. Çünkü bir kere her şeyin içinde nüfuz ettiğini fark eden kişi, artık hiçbir içsel veya dışsal kuvvet tarafından etkilenemez hâle gelir. 17-) Dışarıya uyarıyı veren ve uyarının oluşturduğu etkiyi alan sadece odur. Yani etkiyi de tepkiyi de kendisi oluşturur. Diğer her şey sadece etkinin yansıması, hatta sadece etkinin varlığını hatırlatması için ihtiyaç duyulan bir olgudan ötesi olamaz. 18-) Tüm bunların yarattığı etki içeride oksimoron barındıran bir yüce duygusal ve düşüncesel durum oluşturur. Her şeyinin kendi algısının yetersizlikten oluşturduğu bir yalanlar pisliği olduğunu bilir. Fakat yüce gerçekliğin bundan başka bir şey olamayacağından emindir. Aynı anda tüm kötülükleri ortaya çıkaran şeytandır, karşısında da kötülüklerin tüm etkisini silebilecek tanrı vardır. Savaşın sonucunu öğrenmek için kıyameti arzular. Bunu merakından dolayı da istemez. Çünkü zaten sonucun ne olacağını biliyordur. Sadece sonun geldiğini, her şeyin bittiğini ve hapsolduğu kendinden kurtulacağı için ister. Yani artık hiçbir şey için hiçbir şey yapmama imkânına sahip olacağından dolayı arzular. Teknik olarak, bu yazdıklarımın kitapla hiçbir alâkası yok. Çünkü kitapla alâkalı hiçbir şey yok. Dostoyevski, burada sadece kendinde başlayıp kendinde son bulan bilincin hikâyesini anlatmış. Yani dışarıyla gerçekten bağı olmayan bir insanın nasıl biri haline gelebileceğini anlatmış. Ama bu anlatımın içinde hayatın ta kendisi mevcuttur. Algıyı önce tamamen çevreyle doldururuz. Sonra yavaş yavaş çevreyi kısıp kendi içimizde her şeyi birbirine bağlamaya başlarız. Şimdi, çocukluktan beri sadece kendi içinde bağlayan birisi nasıl olur peki? İşte, kahramanımız tamamen özümseme ve öğütme işlevleri konusunda usta olmuştur. Fakat dışarısı kesilmeye başladığında beyin durmamış ve devam etmiştir. Ben dediği de dışarıdakilerin şekillendirdiği olunca, kendine de yapmaktan kaçamamıştır. Fakat özümseme sekteye uğramıştır. Çünkü akış içerisinde fark edilmeyen, an içinde fark edilir olmuştur. Yani kendisine baktığında gördüklerinin, aslında önceden özümsemiş olduğu dış algılar olduğunu fark etmiştir. Bu farkındalık önce kendine, sonra dışarıya ve en son yine kendine öfkeyle geri dönmüştür. Öğütme ise, özümsemenin açtığı boşluğu doldurmuş ve her şeyi yok etmeye başlamıştır. Karanlığın içinde hiçbir şey kalmaya kadar da devam edecektir. Bu kitap edebiyat kavramı içerisinde yer alıyor. Fakat içeriğiyle edebiyatın tüm sınırlarını aştığını düşünüyorum. Ümit ediyorum ki, bu kitabı okuyan sayısı fazla ama anlayabilen sayısı az olur. Acıyla ve sevgiyle kalın. Dip Not: Sırf uykum gelsin diye yazdım. Eleştiri, yorum, öneri vs. her ne olursa olsun gönderin gelsin. Beynimi ve gözlerimi yorup uyumam lazım.
Yeraltından Notlar
Yeraltından NotlarFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2020130,1bin okunma
··
81 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.