Gönderi

110 syf.
·
Not rated
·
Read in 6 hours
Herkese merhaba. Hani bazı kitaplar vardır gördüğünüz anda bunu mutlaka okumalıyım dersiniz. Hah işte bu kitap da beni öyle kendine çekti. Gerek arka kapak yazısıyla gerek arka kapaktaki yazarın çok hoş bir fotoğrafıyla ve ön kapak fotoğrafıyla. Yazardan okuduğum ilk kitap. Ayrılmak adlı kitabıyla ünlenmiş, yine bu kitabında da hayatın kıyısına sürüklenmiş ''tuhaf insanların'' hikayesini anlatıyor. Ama bunu öyle derin ve yoğun bir dille anlatıyor ki etkilenmemek, hayran kalmamak elde değil. Tüm meselenin merkezinde aslında Kırmızı Ev denilen bir akıl hastanesi var. Bir adamın kendisine delicesine bağlı olan karısını bu eve kapatmasından sonra o kadınla 5 görüşmesinden sonra yaşadıkları, nasıl soyutlandığı, nasıl sevgisinden vazgeçemediği yazarın seçtiği usta kelimelerle anlatılıyor. Ve son görüşmeyle de şehrin dışında terkedilmiş bir hangara, kendi deyimiyle bir kabuğa nasıl çekildiği ve o hangarı düşleriyle, ve mesleği itibariyle(gökbilimci) yıldızlarla nasıl bağdaştırdığı, anlamlandırdığı yine usta işi kelimelerle ve yoğun bir anlatımla anlatılıyor. Asıl hikayenin başladığı kısım da o hangarın etrafından geçen ve sonradan öğrendiği Kırmızı Ev'den çıkmış bir kadınla başlıyor. Hangarına o kadını kabul ediyor. Kadınla aralarında bambaşka, benim ifade edemeyeceğim kadar tuhaf bir ilişki başlıyor. İlişki dediysem normal bir kadın erkek ilişkisi değil. Kadın adamın ne kadar tuhaf olduğundan bahsediyor. Tüm hayatını garip bir takıntıyla geçirmiş, korkuları olan bir kadına güven verecek kadar tuhaf bir adam. Bu takıntıyı yazar yine öyle derin öyle yoğun kelimelerle aktarıyor ki hayran kalıyorsunuz. Bu takıntıyı da kısaca söyleyeyim. 15 yaşından beri elindeki çizginin diğer insanlarınkinden daha kısa olduğunu keşfedip en fazla 30 en az 20 yaşına kadar öleceğini belleğine kazıyor ve sürekli elini yere sürterek o çizgiden kurtulmaya çalışıyor bir an bıkmadan. Zaten bu yüzden kapatılıyor Kırmızı Ev'e. İş burda da bitmiyor. Onlara musallat olan takıntıyla, bir beyaz arabayla, bir düşmanla hikaye sürüp gidiyor. Uzun uzun ve derin cümleleriyle okumakta biraz zorlansam da keyif alarak okudum. Aslında okurken tedirgin oldum desem çok yanlış olmaz. Çok farklı bir deneyim yaşadım ve uzun süre etkilerini yaşayacağımı şimdiden hissediyorum. İyi ki kitapçıda ilk gördüğüm anda tereddüt etmeden almışım. Çünkü genelde çok uzun süre bir kitabın üzerinde durmadan, takılmadan almıyorum. Uzun süre kitaçıda vakit geçirmekten zevk alıyorum. Her neyse bulabilirseniz mutlaka alıp okuyun. Sırf kelimelerin, düşlerin dünyasına girmek için dahi okunabilecek bir kitap. Alıntılar Bilincimin bir daha gelmemek üzere yıkılmasını ve yalnızca yürümek için ayaklarımın ve kendimden uzaklaştırmak ya da tutmak için ellerimin kalmasını istiyordum. Kafam bir duvara çarpıp parçalansa ve kendi kendini kemirişi nihayet son bulsaydı... Huzur istiyordum, aptal uykusuna dalmak istiyordum. Yani bir hiç olmak istiyordum. Günlük rüzgarın tozu ve yağmurundan korunmak için beton bir sayvana sığınan bir toz tanesi gibiydim. Siz ne derseniz deyin, hangi yöntemi kullanırsanız kullanın, ben günlerin akışına takılıp kalacağım ve size, hiç yılmadan, sürekli, her suçlunun başlangıçta masum olduğunu, her hükümlünün en temel hakkının lekesiz bir bakışa, yani kendisini suçlayan düğüme henüz yabancı olduğu zamanlar sahip olduğu bakışa saygı duyulması olduğunu tekrarlayacağım. Hareketlerini hapsetmişlerdi. Ama ruh, parmaklıkların dışında, diyordu. Bir saat boyunca kendi kendime konuştum. Bu oldukça hoştu. Gece olduğunda, nehrin kıyısına indim. Oturdum, ayaklarımı boşlukta salladım. Kollarımı kavuşturdum. Üşüyorum ama bunun önemi yoktu. Acıkmıştım ama buna alışıktım. Yalnızdım. Bu da başıma ilk kez gelmiyordu. Uykunun küçük bir ölüme benzediğini söyledi. Ölüm bir gölge inceliğiyle parmağını bize dokundurdu. Kendi kendime, eğer burada, bu boş mekanda kaldıysam, bu biraz da, üzerine kapanan bataklığa karşı koyabilme amacıyla köklere sarılan bir adam gibi yokolma korkusunu kendimden uzaklaştırmak içindi, diye düşündüm. Bugün, şu anda, biliyorum ki ben bu oda ve bu iskeleti terkettiğimde, hangarım bu dünyada eriyip gittiğinde, ikimiz de göze görünmeyen, bir daha geri gelmemek üzere silinmiş bir yıkıntı, bir tozdan başka bir şey olmayacağız. Beni affedin. Zamanın üzerime çöktüğünü hissediyor ama tek bir sözcüğün, bir merakın, gayet basit, masum bir şeyin kırabileceği bu kokuşmayı bastırmayı beceremiyorum. Ben, sizin işlediğiniz bir suçun suçlusuyum.
Hayat Çizgisi
Hayat ÇizgisiDan Franck · İletişim Yayıncılık · 199515 okunma
··
39 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.