İncelemeye başlamadan once kısaca Frantz Fanon kimdir bir bakalım.
1925 yılında bir Fransız sömürgesi olan Martinikte dünyaya gelmiştir. Bir melez olan Fanon 8 kardeşten en Siyah'ıdır.(Beyaz olmaya en uzak olanı)tam bir "Beyaz" olarak büyütülen Fanon Fransa' ya ilk geldiğinde ırkçı tavırlarla karşılaştığında aslında bariz ortada olmasına rağmen reddettiği Siyahlığını yüzünde sert bir tokatla hissetmiştir.
İlk kitabı olan Siyah Deri Beyaz Maske Fransa'da insanları kışkırttığı iddiasıyla yasaklanmış ve kitap toplatılmıştır.
Fanon Aralık 1961'de hayata gözlerini yumduğunda, 36 yılda yapılabilecek en iyi şekilde düşüncelerini yansıtan sayılı insandan biri olmuştur.
Siyah Deri Beyaz Maske
Bir dışlanmanın,iğdiş edilmenin, ırkçı saldırılara maruz kalmanın iç yakan öyküsü var bu kitapta. Siyah, Beyaz, soylu,köle diye ayrıştırılan insanların aslında birleştiği tek bir ortak payda vardır o da özgür insan olmak. Hayattaki tek gaye bu olmalıdır.
Ancak Siyahlar derilerinin renkli olmasından dolayı bunun üstüne eklemeleri gereken baska özellikler de taşımak zorunda bırakılmışlardır. Çünkü derisinin rengi yüzünden hayata zaten bir sıfır geride başlamıştır. Bu yüzden "Siyahlar, ne pahasına olursa olsun düşünce zenginliklerini göstermek istiyorlar Beyazlara. Sık sık, akıl ve zekaca onlardan geri kalmadıklarını kanıtlama hevesine kaptırıyorlar kendilerini." Diyor Fanon.
Siyah insan(Zenci) kendini kabul ettirme çabasıyla ordan oraya savrulup o kılıktan o kılığa girerken ne o hayalini kurduğu beyazliga kavusmustur ne de Zenci olarak kalabilmistir. (Burada aklıma nedense Michael Jackson örneği geldi. 100' ün üzerinde estetik geçirdikten sonra o hayalini kurduğu beyazlığa ulaştı ancak ruhu istediği beyazliğa ulaştı mı orası şüpheli.)
Zencinin bu umutsuz halini Fanon şöyle tanımlıyor: "Çok zaman Zenci ruhu diye adlandırdığımız şey, aslında Beyaz adamın marangoz kalemiyle yontulmuş bir tahta kukladan, bir 'pinokyo'dan başka bir şey değildir."
... Zenciye her fırsatta haddini bildirme yönelimi gösteren Beyaz insan onunla onun diliyle konuşmaya özen gösterir. Çünkü ona göre Zenciler kaba saba, nezaketten anlamayan, her fırsatta toplumda huzursuzluk yaratan bir tiptir. Onun diliyle konuşmak aslında onun nerden geldiğini unutturmama çabasıdır.
Farkında olmadan hayatımızın her alanında bu durumla karşı karşıyayız aslında. Buna kendi ülkemizden de bir örnek verebiliriz.
Örneğin, Anadolu kültürüyle harmanlanmis bir teyzemiz şalvarıyla herhangi bir bankaya girdiğinde tam anlamıyla bir dışlama yapmasak da en azından o görünüşü yadırgarız. Çünkü bize dayatılan belli başlı bir giyinme, bir güzellik kriteri vardır. Ve teyze şalvarıyla buna meydan okumuştur.
Aynı bir Fransız'ın Zenciyle 'hey ahbap' şeklinde onun diliyle konuşması gibi, o bankada görevli kişinin teyzeyle onun şivesiyle konuşmaya çalışması tam olarak olmasa da benzer bir durumdur. Ona nereden geldiğini unutturmama çabası.
Fanon'un cinsiyet bazında ele aldığı ilişki de aslında yine kökeninden kopma üzerinedir.
Siyah kadın ne olursa olsun Beyaz erkekle özellikle "ırksal bir kurtuluş" için evlenmek ister. Bu hayattaki en büyük amacı budur. Çünkü ancak bu yolla karanlık ırkından kurtulabilir.
Aynı şekilde Siyah erkek de Beyaz olma çabasıyla Beyaz bir kadınla evlenme hayalleri kurar. Burada sindirilmiş bir eziklik ve eksiklik duygusuyla kendi ırkından uzaklaşma çabası içinde bir arayışa girer.
Zenciler tarih boyunca kafamızda hep köle rolüyle yer etmiştir. Fanon her ne kadar Martinikli Zencilerle sınırlı tutmaya çalışsa da incelemesini, aslında dünya tarihinde bu durum her zaman söz konusu olmuştur.
Bu durum, zamanın Istanbul'unda da böyleydi. Istanbul'da yılda sadece bir kere, Mayıs ayının son cuması bütün Afrikalı kölelerin buluştuğu bir yer vardı Çamlıca Tepesi. Sadece bir gun onların kendi dillerinde kendi şarkılarıyla eglenmelerine izin verilirdi.
Hepimizin küçükken söylediği bir tekerleme vardı." Yağmur yağıyor seller akiyor Arap kızı camdan bakıyor." Arap kızının neden aramıza katılamadığını Sunay Akın anlatıyor bize. Çünkü o bir köle çocuğu aramıza katılamaz. Bir tekerlemenin ardındaki köle tarihini Sunay Akın'dan dinlemek isteyenlere link bırakıyorum.
youtu.be/vWKLzZnN1hA
Kitap 8 bölümden oluşuyor. Fanon ırkçılığı, kimi bölümlerde felsefeyle, şiirle, kimi bolumlerde ise psikanalizle anlatmaya çalışmıştır. Kendisi de bir Siyah(Zenci) olduğu için birinci ağızdan ne hissettiğini daha da iyi anlıyoruz.
Iyi okumalar, keyifli okumalar diyemeyecegim çünkü okuyacaklarınız pek de keyifli sayılmaz.
Kitabın dili hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu kadar iyi fikirlere sahip bir kitabın dili bu kadar yorucu olmamalıydı bence. Akıcı değil zorla okuyorum. Acaba böyle düşünen tek kişi miyim