Gönderi

144 syf.
9/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 4 hours
Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine
Kitabın konusunu, muhtevasını oluşturan dört bölümde ayrı ayrı ele almak gerekir. Genel itibarıyla bakıldığında çok okumanın değil nitelikli okumanın önemini; boş zamanın ıstırap ve can sıkıntısını doğurduğunu, “İnsanların çoğunun boş zamanı ne üretir? Can sıkıntısı ve budalalık. Ve Aristo’nun dikkat çektiği gibi cahil insanların boş saatleri ne kadar acınaklıdır.” s.38. ; okunan her kitabın akılda muhafaza edilemeyeceğini, sırf yazmak için yazanlar ile sadece ele aldığı konu için yazanların ayırt edilmesi gerektiğini ve özgün düşünememenin sancılarını ve bizlere yansımalarını konu edinir Schopenhauer. Kitap bize gösteriyor ki aslında okuma alışkanlığı çoğu zaman düşünceyi geliştiren bir eylemden daha çok özgün düşünmeyi yok eden bir eyleme dönüşüyor okurda. ​Kitap, sunuş bölümünde Ahmet Aydoğan’ın ‘Okumak İnsana Ne Kazandırır?’ ön sözüyle başlar ve yazarın ‘İnsan Mutluluğunun İki Temek Düşmanı: Istırap ve Can Sıkıntısı’ , ‘Okumak ve Kitaplar Üzerine’ , ‘Yazarlık ve Üslup Üzerine’ , ‘Düşünmek Üzerine’ yazdığı dört bölümden oluşmaktadır. Çevirmen Ahmet Aydoğan ‘Okumak İnsana Ne Kazandırır? Bölümünde, bu soruya geçmeden önce, okumak tüm insan etkinlikleri içerisinde nerede yer bulur kendisine? Bu gibi ve daha pek çok soruya cevap arayan yazar bu soruları ardı ardına sıralayarak okuyucunun da zihninde bir imgelem oluşturmaktadır. Okumak insana özgü etkinlikler içinde diğerlerine göre nerede durur? Okumakla insanın insan olması arasında nasıl bir ilişki vardır? İnsanın insan olması sayesinde kendisine insan denilen varlıktan söz edilebildiği öz, yani insanın insanlığı neye dayanır ve okumak bu öze ne tür bir katkıda bulunur? İnsanın özünün "düşünen" ya da "konuşan" varlık diye tanımlanması bir etkinlik olarak okumayı ne kadar içinde barındırır veya bir tarif olarak ona ne ölçüde gereksinim duyar? sorularına cevap arar. Bu cevapları buldururken okuyucunun ön bilgilerine de başvurmaktadır. İkinci bölüm ‘İnsan Mutluluğunun İki Temek Düşmanı –Istırap ve Can Sıkıntısı’ dır. Yazar burada, gereksinim duymak ve yoksunluğun ıstırap ürettiğini, buna karşılık eğer bir insan sahip olması gerekenlerden daha fazlasına malikse bu sefer de yakasını can sıkıntısına kaptırdığını söyler: “En genel gözlem, bize insan mutluluğunun iki temel düşmanının ıstırap ve can sıkıntısı olduğunu gösterir. Daha ileri gidip, birinden yakamızı sıyıracak kadar talihli olma ayrıcalığımızın düzeyinin bizi diğerine yaklaştırdığını söyleyebiliriz. Aslına bakılırsa hayatın bize sunduğu, bu ikisi arasında, az veya çok şiddetli bir salınımdır. Bunun sebebi, bu iki kutuptan her birinin diğeri için çift yönlü, harici ya da nesnel, deruni ya da öznel bir çatışmayı içinde barındırmasıdır. İhtiyaç içerisinde bulunmak ve sefalet, ıstırap üretir; buna mukabil eğer bir insan sahip olması gerekenlerden daha fazlasına malikse can sıkıntısına düçar olur.” s.35. Beşinci bölüm Düşünme Üzerine, de bir kütüphane çok geniş olabilir; fakat eğer düzensiz ise küçük, ama derli toplu bir kütüphane kadar kullanışlı ve yararlı değildir. Benzer şekilde bir insan çok büyük bir bilgi yığınına sahip olabilir, fakat kendi kendisine üzerinde düşünerek bu bilgiyi gerektiği gibi işlememişse, üzerinde tekrar tekrar ve uzun uzadıya düşünülmüş çok daha küçük bir bilgi miktarından daha kıymetsizdir. Sözün özü var olanın niceliksel boyutu değil birikimi, düzeni ve niteliğidir önemli olan. Çünkü bir insan ancak dört bir taraftan topladığı bilgiyi bir araya getirip bildiği şeyleri bir doğruyu diğeriyle mukayese ederek terkip haline getirdiği zaman ona tamamen hâkim olur ve onu kendi gücüne-melekesine dönüştürür. Kısacası bilgiyi kendi bilgisi yapması ve özümsemesi önemli bir ayrıntıdır. Bir insan bilmediği bir şeyi zihninde evirip çeviremez, düşünemez; bu yüzden önce bir şeyi öğrenmelidir; fakat bir insan ancak üzerine düşündüğü şeyi bilir. Eğer bir insanın düşünceleri, içinde hakikati ve hayatı barındıracaksa, bunlar onun kendi temel düşünceleri olmalıdır. Çünkü onun gerçekten ve tamamen anlayabildiği sadece bunlardır. Başkalarının düşüncelerini okumak, kişinin davet edilmediği bir yemeğin artıklarını alması, yahut bir yabancının yırtık dökük elbiselerini üzerine geçirmesi gibidir. Okuduğumuz düşünce ile içimizde uyanan düşünce arasındaki ilişki, tarih öncesi zamanlardan kalma bir bitkinin fosil-leşmiş kalıntısının baharda tomurcuklanan bir bitkiyle ilişkisi gibidir. Hakiki değere sahip olan tek şey bir insanın doğru-dan kendi kendisine düşündüğüdür. Ürettiği, emek harcadığı, zihinsel bir yorgunluk hissettiği düşünce asıl nemli olandır. Düşünürler belki aşağıdaki gibi sınıflandırılabilirler: ilk başta kendi kendilerine (ve kendileri için) düşünenler gelir ve ardından doğrudan başkaları için düşünenler. Birinciler hakiki düşünürlerdir, onlar sözcüğün her iki anlamında da kendi kendilerine düşünürler; onlar gerçek filozoflardır, çünkü sadece onlar samimidir (meselelerini ciddiye alırlar). Ayrıca onların hayatlarının hakiki hazzı ve mutluluğu düşünmeye dayanır. Diğerleri birer sofisttir; olmadıkları biçimde görünmeyi arzu ederler ve mutluluklarını başka insanlardan bu şekilde almayı umut ettikleri şeyde ararlar. Bunlar başka bir konuda samimi değillerdir. ​Kitabın dil ve üslubuna baktığımızda felsefik bir dil kullanılmasına rağmen anlaşılmayacak bir üslubunun olduğu söylenemez. Yer yer zor anlaşılan cümleler bulunuyordu fakat genele yaydığımızda bunun çok göz önünde bulundurulacak bir şey olduğunu söylememiz doğru olmaz. Kötü kitaplar zihin için zehir mesabesindedir aklı harap ederler. İyi olanı okumak için kötü olanı hiçbir zaman okumamayı insan kendisine düstur edinmeli: Çünkü hayat kısa ve hem zaman hem dinçlik insan için sınırlı, der. Hayatın kısa olması beraberinde kötü olanla vakit harcanmaması gerektiğini getirmektedir. Bunu özellikle günümüzde bilgi bombardımanına tutulmuş bizler için daha önemli görmemiz gerekmektedir.
Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine
Okumak, Yazmak ve Yaşamak ÜzerineArthur Schopenhauer · Say Yayınları · 20133,683 okunma
·
39 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.