Gönderi

339 syf.
·
Not rated
Bu Ülke Üzerine
Kitap Doğu-Batı mevzusu, sağ-sol çatışması gibi konular ağırlığındadır. Ayrıca siyasi bir kitaptır. Meriç bu kitap için şunları söylemiştir; “ Bu sayfalarda hayatımın bütünü yani bütün sevgilerim, bütün kinlerim, bütün tecrübelerim var. Bana öyle geliyor ki, hayat denen mülakata bu kitabı yazmak için geldim; etimin eti, kemiğimin kemiği.” (kapak). Kitap ağır bir kitap olmasına rağmen derin mevzuları mükemmel bir şekilde, yazarın bilgisiyle yoğrulmuş okuyucuya gerçekten pozitif anlamda bilgi sağlayacak bir kitaptır. Batılılaşma sorunu, Doğu-Batı ayrımı, sağ-sol kutuplaşması o zaman da belki de daha çok gündemde olan mevzu şu anda da günümüz sorunları içerisinde yer almaktadır. Belki de Meriç’in toplumun sorunlarını yazmasını istemeyi şu sözünden anlayabiliriz. “İnsan kucağında yaşadığı toplumdan sıyrılamaz, sıyrılırsa okunmaz ve anlaşılmaz.” (s.60). Evet kitap konusu gereği toplumun içinden çıkmış bir mevzu. Belki de çok okunmasının sebebi de bu. Çünkü insanlar bir sorun olduğunda evet bunu konuşurlar fakat daha yetkin birinden okumak, dinlemekte isterler. Tabiri caizse Cemil Meriç bu kitabında sosyoloji yapmak dediğimiz şeyin alasını yapmıştır. (s.60). Okurken bana göre zorluk çekebileceğimiz bir kitap olmasına rağmen, okumaya devam ederken ve kitap bittikten sonra da insanı düşüncelere sevk ediyor. Bu Ülke’de Cemil Meriç’in yazdıklarının haklılığı günümüze de baktığımızda gerçekliğiyle önümüze seriliyor. Yazdığı her şeyde çaba sarf ettiği belli ve ona söylenen bir sözü ben tekrar söylüyorum. “ Bütün hayatı vermekle geçti; bilgisini, zamanını, kalbini.” (s.41). Yazar kitapta o dönemin mevzularını kimsenin düşünmediğinden yakınıyor. “Senaryoyu başkaları hazırlamıştı, biz sadece birer oyuncuyduk.” (s.53). “Başkaları” derken Avrupa’yı dediğini düşünüyorum. Avrupa’yı tanıyınca insanların ülkelerinden gittiğini söylüyor. Ama aslında Avrupa’yı tanımadığımızı da vurguluyor. (s.53). “Sosyologlarımız bir Kızılderili köyünü keşfe gider gibi, alan çalışmalarına koyuluyorlar. Avrupa’yı, Avrupa’nın istediği kadar tanıyoruz.” (s.108). Tahsil olarak bir sosyolog kimliği olmasa da özgün düşünceleriyle bir sosyolog kimliğini almayı hak kazanmıştır bence. Marx ve Weber’i hepimiz biliriz. Avrupalının bu iki insanı görüşüne de değinmiştir Cemil Meriç. “Avrupalıya göre, Marx’la Weber, sosyolojinin iki düşman kardeşidir. Ama Doğu söz konusu oldu mu, rakipler anlaşmazlıklarını unuturlar.” (s.187). Cemil Meriç’e göre bir kişi yabancı dil bilmese de olur. Fakat dilini tam hakkıyla bilmesi gerekir. Kelimeleri iyice tanıması ancak bu eksikliğini telafi eder. Günümüzde bir insanın yabancı dil bilmemesi olmuyor maalesef. Cemil Meriç’in sonunda gerekçeleri olsa da sadece bu cümleyi baz alırsak ben katılmıyorum. Çünkü isteğimiz akademik bir kademeye gelmekse yabancı dil gerekiyor fakat kendi dilimizin tam anlamıyla bilinmesine sözüm yok. Biz ne yaşarsak yaşayalım tabi ki toplumun içinde olduğumuz için ülkenin durumu da bizi etkiler. Yapabileceğimiz bir şey çoğu zaman olmaz. Cemil Meriç gibi insanlar yazar biz okuruz, bilgileniriz yeri gelir biz de yazarız. Ama hayat bir şekilde akıp gider. “Uyku ile uyuşukluk arasında rakseden bir hayat.” (s.47). Cemil Meriç’in yazılarında toplumun içinden her şey var gündelik konular, siyaset, edebiyat, din her şey. Ve o bu ülkede ideolojinin ön planda olmasından rahatsızlık duyar. Bunu kitapta sık sık dile getirmiş. Düşüncenin daha çok ön planda olması gerektiğini vurgulamış. Düşünmek kolay bir iş değildir. Karşındaki insanların fikirlerini irdelemek, incelemek gerekir. Daniel De Foe şöyle demiş: “Hakikati bulan, başkaları farklı düşünüyorlar diye, onu haykırmaktan çekiniyorsa, hem budala hem de alçaktır.” (s.75). Sorsak hepimiz okumanın iyi bir şey olduğunu herkesin okuması gerektiğini falan söyleriz. Ya peki ne kadarımız açıp bir kitap okuruz muamma. Kitapta yazar okumak üzerine de bir bölüm ayırmış. Bence her yazarın kitabında böyle bir bölüm olmalı. “Okumak, iki ruh arasında aşıkane bir mülakattır.” (s.113). Kitabı ruh olarak değerlendirdim ve iki ruh arasında bir akış. Belki okuyucudan kitaba olmasa da, kitaptan okuyucuya bir bilgi alışverişinin veriş kısmı. Arada bir özel bağ var bence, gizlilik. (s.113). “Kitap zekayı, kibarlaştırır.” (s.118). Sonuç kısmına gelecek olursak; “Bu Ülke” Cemil Meriç’in istediği bir ülke değil ve Bu Ülkenin Batı’ya karşı olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Evet kitap ağır bir kitaptı. Kitap seçimimden memnundum ama okuma kapasitemi çok zorladım. Daha ileri ki yaşlarım da okusam belki de şu an ki çıkarımlarımdan daha farklı çıkarımlar elde ederdim. Ama tabi ki bilgilendim, bilmediğim şeyleri öğrendim. Cemil Meriç ile uzun bir yolculuğa çıktım. Düşüncelerim sığlaştığı kabından taştı. Kitabı okurken yazar bana başka bir kitap tavsiyesinde daha bulundu. Şimdi yana yakıla o kitabı okumak istiyorum. “Suç ve Cezayı okumak, kendini isteyerek hasta etmektir.” (s.208). Kitabı bilinçli okumak ve bir şeyler öğrenmek isteyenlere tavsiye ederim. Yazımı Cemil Meriç’ten bir alıntıyla bitirmek isterim. “ Kuşlara benzer kelimeler, odana dolarlar bir akşam. Nereden gelirler bilinmez. Kah çığlık çığlığadırlar, kah sesleri işitilmez. Çiçeğe benzer kelimeler: turuncu, erguvan, beyaz. Bir rüzgar sürükler hepsini. Bulutlara güven olmaz. (s.260).
Bu Ülke
Bu ÜlkeCemil Meriç · İletişim Yayınları · 201821.3k okunma
·
14 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.