Üç yaşında “ayıp” kelimesini duyunca hayadan
yüzü kızaran kız çocukları da bu ümmetin evlerinde
büyümüştü. Hatırlayın! Büyük ablalarınız her gece
babalarınızı kapıda karşılar, hal-hatır ederdi. Yaşı
otuzun üzerinde olanlar okula annelerinin yamadığı
pantolonla giderdi. Ailede para yoktu fakat kanaat ve
huzur vardı.
Kadını “özgürlük” gibi tahrik edici kelimelerle evden aldılar, büyük bir ihanetle onu soyup, koyun
gibi kasap vitrine astılar. Şimdi saçının bir telini bile
göstermekten haya eden kızlar yerinde pastanelerde
erkeklerle yan yana oturanlar var. Tesettürlü oldu-
ğunu zanneden çıplakların sayısı ise her geçen gün
artmakta.
Allah Rasulü’nün konuşulduğu evlerde aile önem
kazanmış; küçük şefkat, büyük ise saygı görmüştü.
O’ndan uzaklaştıkça da dünya hırsı, şehvet ve şöhret
marazı büyüdü, bugün insanlığı yutacak hale geldi.
Babaannenin duasını almak için aralarında tatlı
münakaşa yapan çocuklar mı, feribotta erkekle sarmaş dolaş halde ninesine, “Dön yerine ihtiyar!” diyen
üniversiteli kız mı? hangisinin hayatı yaşanmaya değer? Resmi kabul merasimlerinde, tesettür olduğunu
zannettiği kıyafetlerle eşinin yanında dikilip, erkeklerle tokalaşan ve bunu da büyük bir kazanım olarak
gören kadın; bu haliyle mi daha huzurlu, yoksa bir
erkekle karşılaştığında “haya”dan yüzünün kızardığı
günlerde mi daha huzurluydu?