İtiraz kabul etmeyen ve dogmatik olan her şeye
karşı duyduğum bu tiksinti ve nefret yıllar boyunca kendini sadece bir içgüdü olarak hissettirmişti ve ben bunun
nereden kaynaklandığını unutmuştum. Ama bir keresinde bir konferans vermek üzere bulunduğum üniversitenin büyük amfisindeki kürsüden aşağıya doğru konuşurken, tıpkı bir zamanlar bizlerin yaptığı sıralarında sessizce oturan ve hiç konuşmayan öğrencileri görünce birdenbire büyük bir rahatsızlık duydum. Böylesi otoriter buyrukçu ve yukanıdan aşağıya doğru yapılan konuşmalardan bütün okul hayatım boyunca çok çektiğimi hatırladım. Kürsüden aşağıya doğru yaptığım bu konuşmanın, bir zamanlar öğretmenlerimizin bizim karşımızda düştükleri sevimsiz duruma beni de düşüreceğini sanarak çok korktum ve bu korkuyla hayatımın en kötü konferansını verdim.