Gönderi

196 syf.
8/10 puan verdi
Son sığınak, son insani köşe.... Siyasetin dikenli tellerini dayatmadığı bir bahçe, bir ada, bir mülkiyet kalmış mıdır? Bu alegorik eser hiçte yabancısı olmadığınız bir hayatın düşünsel yapısıdır. Bir ütopyadan nasıl distopya yaratıldığını anlatıyor. Her insanın hayalini kurduğu bir yaşam alanı vardır. Bu alanda ağaçlar, kuşlar, deniz, sade yaşam, statüsüz, mülkiyet dayatılması olmadan, kitap okunacak bir alan.... bu bir ütopya hayalidir. Hayal diyoruz çünkü hayatın şiirsel yönü yok. En çok üzerinde durulan konu insanın "unutan" bir varlık olmasıdır. Olaylar geliştikçe, yaşanan olumsuzluklar zincirinde ilk halka silinir gider. Bir olay öncekini unuturur. Tıpkı bir rüyanın giriş bölümünü hatırlamamanız gibi ilk halka silinir gider. Unutamayanlar damgalanır, suçlu durumuna düşer. Neden mi? Çünkü kötü giden gidişatın içerisinde bir umut kırıntısı aranır. Bu güçlü olana umut tüccarlığı yapma olanağı verir. Bir umuda bağlanmak isteyenlere bunu yalan olduğunu söyleme, kimseyi gerçekçi olmaya çağırma. Çünkü yalan bile olsa bir umuda sığınmaya ihitiyacları, gerçeği söyleyenlerden nefret etmesine yol açar. Bunu fırsat bilen güç otoritesi kanun dayatmalarına başlar. İnsanın talihsizliği böylelikle hafızasına sirayet eder. En baştan başlamak gerekirse... İlkel yaşamda birlikte yaşama sisitemi vardır. Tüm kabile birliklte yaşar, çalışır, avlanır, ortak ürün elde eder. Kimin ne kadar çalıştığı ne yaptığı değil o günün şanslı kimsesi daha çok avlanma yapmıştır. Bunun sorgusu yapılmaz ve ortak bir gelirden herkes pay alır. Zamanla iklim koşulları da eklenince insan bunu bir sisteme getirmeye başladı. Önce arazi ekildi, bu insanı göçebelikten kopardı. Göçebe olmayınca insan hantallaştı. Sonra ürün fazla geldi bu onu depolanmaya itti, gücü olmayan insan, birlikte kazanılacak ortak bir şey olmayınca yokluktan hırsızlığa yöneldi. Bu olay kuralları getirdi, hapisaneler kuruldu. Zincirin halkası günümüze kadar uzadı gitti.... "Hayvanlardan Tanrılara" adlı eserde "sapienslerin" serüveni böyle başlar. "Sineklerin Tanrısı" eseride aynı şekilde anarşi oluşturur. Çocukların otoriteyle vicdansızlışması işin özünün güç gösterisine dayandığını gösterir. İstenmeyen hayat tarzı anarşiydi ama gerçek yaşam anarşinin kendisiydi. İster evrenin tamamı olsun, ister bir adası insanın olduğu yerde güçlü biri güç gösterisi yaparken ekolojik denge de tanımıyor insanları da. Korku insanoğluna her şeyi yaptırıyordu. Korkan ise zayıf halkalar oluyordu. Güçlünün hayalini ve olmasını istediklerini herkesin ihtiyacı gibi göstermesi siyasi dilin kullanımı insanları ayakta uyutuyordu. Buna çoğunluk seçimi adı altında dayatılan düşüncelere demokrasi deniliyordu. Herkes zamanla kötülüğün ortağı oluyor. Çünkü bir yerde kötülük varsa oradaki herkes suçludur. Ben siyasetten anlamam naraları bu durumda insanı tatmin etmiyor. Kimsenin yaşadığı dünyaya gözlerini kapatmaya, kulaklarını tıkamaya, bilmiyormuş gibi yapmaya hakkı yoktur. Yarın sana göz açtırmayacak olanlar, bugün göz yumduklarındır. ----spoiler----- Bu kadar bilgiden sonra şunu söylemek gerekir. Bir çok hayat birinin ülkeye ayak basmasıyla değişiyor Emekli Albay'ın yani Başkanın. Ada sakinleri değişilkillere sessiz bir topluluk, hak aramak şöyle dursun arayanın karşısında duran bir topluluk. Burada "stoacılık" geliyor akıllara. Roma Devletinin en sevdiği insan topluluğunun oluşturduğu "uyuşuk insan" topluluğu. Tam da bunu mücadelesi var. Politik bir eserdir. İçinde dersler barındıran geniş bir dünyadır. Martıların taşlar yağdırması, akıllara Fil Suresi'ni getiriyor. Zayıfın Allah tarafından korunduğunu ebabil kuşlarının taşlarla saldırması. Savunmasız doğanın gerçek sahibi her zaman koruyucudur. Bir ahyvanın yok edilişi, bir kaç ağacın yok edilmesinin kime zararı var denilmemeli. Sonucun nerelere ulaşacağını bilemeyiz. Anaktodları alıntıları yerinde olmuş yazarın. Martılar... İnsanların örnek alması gereken uyumlu, çalışkan, zeki ve içgüdüleris ağlam varlıklar; martılar... Martılar için çırpınan bir kaç kişi vardır ki... Vicdanı otoriteye en yakın kişide ararlar. Anne olan birine şöyle seslenir: "Pelikanların yavrularını nasıl beslediğini bilor musunuz? -Hayır. Anne pelikan, yavrularının açlık çektiğini görürse, kendi etinden bir parça kopararak onları besler." Tabi bütün bu çabalar anlamsız olur. Karşıda kayıtsız şartsız kabullenilmiş durumlar silsilesi vardır. Bu topluluğa karşı verdiği Hz. İsa örneği tüm zamanların sorununa değinmiştir. "Halkın aymazlığına gösterdiğin tepki dağa çıkan İsa hikayesini getirdi aklıma. Peygamber dağa doğru koşarken görenler,'Ey İsa, aslandan mı kaçıyorsun?' diye sormuşlar. O, 'Hayır!'demiş. 'Kaplandan mı kaçıyorsun?'diye sormuşlar. 'Hayır!' demiş ve eklemiş'ben peygamberim aslandan, kaplandan korkmam.' 'Peki o zaman neden kaçıyorsun?' diye sormuşlar. 'Ahmaklardan kaçıyorum, demiş İsa, ' çünkü onlarla baş edemem.'" Hayatın değişkenliği... Zenginlik ve refah hayat hayalinin afyonu... Körü körüne inanaç.... Atılan ilk yumruğa kapatılan gözler... Bu gün bana dokunmayan yılan bin yaşasın dersen, ya yarın... Silik karakter var mıdır? Kime göre?.... İnsanoğlu karanlık bir varlıktır. Kimin nasıl olduğu bilinemez.... Ummadığın dersek.... Her insanın bir hayvana benzemesi ve onun özelliklerini taşıması...(Köpekbalığı Başkan) İlahi adalet... Mülkün ilk sahibi kim? Mazlum merhameti merhametsizin gölgesinde arar.... Hakkı savunan zindanda yer ayırır... Geçmiş insanın yakasını bırakmaz, ne psikolojik ne de real... Livaneli'nin bu romanı edebiyat dünyasının en kıdenli edebiyatçılarından geçer not almıştır. Yaşar Kemal'in tabiri ile " Livaneli edebiyatın büyük kapısından geçmiştir." Diğer bir referans ise Orhan Kemal ödülü almasıdır. Yazar kendi benliğini katarak oluhşturduğu bu dünyada aşina olduğu müziği kullanmıştır. En çarpıcı özelliklerinden biri de şu dur: Gezi olaylarının tam anlamıyla kitabın basımından 5 yıl sonra yaşanmasına karşı kitabın ağaç kesimiyle afallayan bir insan topluluğunun ve doğanın ekolojisinin bozulmasıyla sarsılmanın yaşanmasıyla başlamasıdır. Sanatçının önsezileri gerçekten güçlüdür. Politik bir eserdir. Klasiklerin tadını alacağınız bir eser. Ama dikkat bu bir Jack London değil, Tolstoy değil, Dostoyevski değil.... bu değil, değil, değil.... Bu her şeyiyle Livaneli. Okumanızı tavsiye ederim. Keyifli okumlar!
Son Ada
Son AdaZülfü Livaneli · Doğan Kitap · 201351,6bin okunma
·
27 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.