Gönderi

Cinselliği kısıtlanmış erkek, cinsel uyarı ve eş zamanlı olarak testosteron kaynaklı gerilimi hissetmemek için kadının cinselliğini kontrol etmeye çalışır. Kadını cinsel olarak çekici kılan özellikleri ortadan kaldırmak için uğraşır ve kadını da buna zorlar. Bu uğraşın temel hedefi kadının kendini, daha doğrusu kadın oluşunu daha az göstermesidir. Kadına karşı hissettikleriyle sağlıklı şekilde başa çıkamayan erkek, bir süre sonra kadının cinselliği de hep kadınla birlikte aklına geldiği için kadına düşman olur. Sık duyduğu zil sesine istemsiz salya akıttığı halde aç kalan köpekte bir süre sonra açlık kaynaklı stres oluşur; ancak köpeğin kendisinde “boş ümit” uyandıran zil sesine karşı saldırganlaştığını muhtemelen göremezsiniz; çünkü bir köpeği uysallaştıran, uzun doğal seçilim ve yapay seçilim süreçlerinden geçmiş bol miktarda gen bulunmaktadır. Bu tarz bir evrimsel süreçten geçmemiş ve daha yüksek bilişsel fonksiyonlara sahip insanlarda ise bu tarz bir mekanizmadan bahsedilebilir. Kültürün cinselliği baskıladığı toplumlarda erkek, klasik koşullanma etkisi ile kadınlara karşı cinsel uyarı hissetmek kendisinde saldırganlık ve stres oluşturduğu için bu “uyaranı” ortadan kaldırmaya çalışır. Kadını örtmeye çalışır ya da onu buna zorlar. Görünürlüğünü azaltmaya çalışır, kadının sesinden, kıllarından bile cinsel saldırganlığa yol açabilecek düzeyde tahrik olabilir. Diğer erkeklerde de mekanizmanın kendisindeki gibi işlediğini varsayar. Testosteronun rekabet, bölgesel kontrol ve baskınlık etkileri de bunlarla birleşerek erkeğin zihninde tüm bu kaygı ve gerilimi belki kontrol edebileceğini düşündüğü bir sosyal sistem belirir. Bu sistem içinde kadın, cinsel rekabete yol açmayacak şekilde sosyal hayattan çekilmiştir. Dışarıda bulunduğu durumlarda ise kadınlığını mümkün mertebe gizler. Kadının hayattaki “kutsal” misyonu doğurmak, çocuk bakımı yapmak ve evi çekip çevirmektir. Bunları da genellikle erkeğe ait evde yerine getirir, cinselliği ise sadece erkeği tatmin etmek üzere yapılandırılmıştır. Kadınları “evdeki değerli bir çiçek” olarak gören bu ilkel eğilim toplumsal kültürü pekiştirerek bir kısır döngü oluşturur: Kültür, cinselliği ve kadının toplumsal hayattaki görünürlüğünü kısıtlar, cinselliği kısıtlanan erkek de stresiyle ve saldırganlık duygusuyla başa çıkabilmek için kadının görünürlüğünü azaltan o kültürün yılmaz bir destekçisi olur. Bu yaklaşım kültüre işlendikçe, bunu meşru kılacak hikayeler, anlatılar, mitler doğar. Böylece erkek baskısının kültür içindeki yeri perçinlenir; bu da yeni yetişen erkeklerin bu kültüre aşina olarak büyümesine, yani o şekilde davranmaya şartlandırılmasına neden olur. Bu döngü böylece devam eder. Biyolojik açıdan bakıldığında gördüğümüz şudur: Başta sosyal hayat içinde kendini özgürce ifade eden kadınlar olmak üzere, tüm kadınlara karşı saldırganca ve kısıtlayıcı tutum takınan erkekler bu kısır döngünün pençesindeki kaygı dolu erkeklerdir.
·
10 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.