Göç
Sıla sıygası ezber edilen, g/öç beliren…
Kahverengi
Ya da
Koyu renk perdeler gece çekilirdi camlara;
Kâbuslar da gece başlardı.
Ara sıra...
Ve hep sonrasında,
“Bir bardak su içince geçer kuzum” demez miydi, annem?
Hani kâbus;
Sabah olanda, hayr olanda bitecekti…
Hani,
Başaklar sararmıştı,
İncir ağacı meyveye durmuş,
Patlıcan pestili güzeldi.
Hani,
Leylek baba gelmişti…
Bağ bozumunda,
Şıralı şıralı pekmezler içilecekti...
Bu ne şimdi, art arda içilen şehadet şerbetleri?
Ay şimalin pınarlarından birer damla olup,
Süzülen süzülen nehirler…
Nehirlerin döküldüğü, hıçkırık denizinde boğulmalar,
Boğulmalar...
Ey sevgili;
Veryansın günleri bunlar…
“Ateş hep düştüğü yeri yakıyor”
Ey Rabbim;
Sırat köprüsünden vizesiz hicret güzel belki de ama
Habersiz hicret yürek dikeni, al yürekleri kanatıyor,
Kanatıyor...!
N.K.(Feryad-ı naz)