İ harfi çalışan bir klavyeye kavuşmanın heyecanı eşliğinde, incelemeye cevap yazayım.
Kitabın yazarının da içinde olduğu bir etkinlik, nadiren rastlanan bir durum olsa gerek, bu sebeple hepimiz için ilginç ve riskli idi. Kitabı alıp okuduğunuz için teşekkürlerimi, beğendiğiniz içinse mutluluğumu iletmek isterim.
Empati kurduğumda, ben hiç tanımadığım bir yazarın kitabını okumakta mütereddit davranırdım elbette. Ancak sağlam referanslar okursam başlardım. Üstelik dediğiniz gibi, yazarı bizzat yanı başımızda. Eğer kötü bir eser olursa ne diyebilirim ki? Sanırım onu kırmamak adına, hiç yorum yapmazdım. Ya da en özenli cümlelerle olmadığını yazardım…
Sanırım herhangi biri bana sebepsiz yere gıcık olmuş olsa, “hele dur şunun kitabını bir okuyayım, yerin dibine sokayım” dese bile okumaya başlayınca, “eh ulan, fena değilmiş bu” diyecektir. Bunu hissettim.
Gördüm ki, kızdığınız, nefret ettiğiniz, üzüldüğünüz, gurur duyduğunuz, benimsediğiniz karakterler olmuş. Bunu bir başarı olarak alıyorum üstüme :) Demek ki, yazar olarak oluşturduğum karakterler sizlerde bir karşılık bulmuş. Geçen Ankaralı bir arkadaşımız, Kızılay’a indim, Musa’yı aradı gözlerim minvalinde bir şeyler yazmıştı. Kitabın çıktığı gün yayınevinin editörü ile Eminönü’nde buluştuk ve Cağaloğlu’na doğru gidiyorduk. “Şerefsiz Musa buralarsa dolanmıştı, şurada döviz bozdurmuştu” dedi bana… Önce şaşırdım sonra sevindim. Dediğim gibi, karakterlerin gerçek kişileri etkilemesi, bir okur olarak benim de bir romanın beğenilmesindeki en önemli kriterlerimden birisidir.
Ömer benim romandaki en güçlü ikinci karakterim. Birincisi ise Aida. İkisi de iyi ki varlar. Gördüm ki, siz de çok sevmişsiniz onları. Başka bir yorumda yazdım. Aida karakterini bitirdikten sonra, adeta aşık oldum. Kendi oluşturduğu hayali bir tipe aşık olunur mu demeyin? Olunabiliyor… Hatta bence Ömer de çok etkilendi, hatta aşık bile oldu ona. Sonra duyguları dengelendi… Tabii bir tahmin benimkisi…
Ömer konusundaki faşizan okur talebini göz ardı etmiyorum :))) Edebiyatta bir roman karakterinin başka bir romanda devam ettiği ya da onun öncesinin anlatıldığı durumlar fazlasıyla var. Olur mu, olmaz mı, bilmiyorum. Çünkü şu an Ömer de dahil hiç birinin akıbetinden haberdar değilim. Bir başka pislik Marko da dahil buna…
Her bölüme isim verilmesi konusu bir tercihti sadece. Hiç isim vermeden numara verebilir yahut *** işareti falan koyabilirdik. Böylesi daha iyi oldu diye düşündüm. Tuna’nın Türküsü’nde o bölümün içindeki bir cümleyi alıp, bölüm başlığı yapmıştım mesela…
Bir İstanbul Hanımefendisi edasıyla yazılan bu nazenin ve mültefit değerlendirme için şükranlarımı sunarım! :)))