Ben sizin gibi düşünmüyorum. 😊 Bence bu bir aşk öyküsü. Öncelikle Danyar ve Sadık arasında dağlar kadar fark var. Tek ortak yanları erkek olmaları, bu biyolojik etken dışında başka bir ortak noktaları yok. Danyar da dışarıdan bakıldığında Sadık ve diğerleri gibi duruyor. Soğuk bir kaya gibi... Ancak onun derinliklerinde bambaşka bir dünya olduğunu seziyor Cemile. Söylediği türkülerle, Cemile'ye yaklaşımıyla, duruşuyla sıcacık duygular barındıran bir insan olduğunu Cemile ile birlikte biz de görüyoruz. Cemile ise kıpır kıpır, sevmek sevilmek isteyen, duyguları tatmak isteyen bir kadın. Diğer kadınlardan ayrımı "el ne der" diye düşünmeden içinden geldiği gibi davranması. Çünkü Cemile de bilir ki el sürekli bir şeyler der. El hep der. Cemile'nin davranışlarını yadırgadığınızı yazmışsınız. Oysa Cemile salt duyguların peşinde. Eğer amacı sadece çapkınlık olsaydı kocasının arkadaşı onunla beraber olmak istediğinde bu fırsatı kaçırmazdı. (Ona saldıran bir adam vardı ya daha sonra Cemile kaçtığında namusçuluk taslayıp iyi adamı oynamıştı. Adını anımsayamadım. Osman mıydı? O adam sözgelimi kadına bakışın bir simgesi. Kadından yararlanmaya çalışır, istediğini elde edemeyince kadına ilk taşı o atar. Kadınlar ise onun gibiler yüzünden kendi duygularına karşı korkak ve yabancı olurlar yaşam boyu. Bunun adına da birileri ahlak der. Ahlak bir insana seçme hakkı tanımalıdır. Tanımalıdır ki seçtiği yaşamın sorumluluğunu üstlenebilsin. Cemile ve diğer bütün kadınları ele alalım bu seçme konusunda. Acaba evlenecekleri kişiyi kendileri mi seçti? Severek mi evlendi Sadık ile Cemile? Hayır! Cemile onu tanımıyordu ki. Belki de salt bir insanın yeni bir yere gideceği merakı ve keşfetme duyguları vardı üzerinde. Keşfetmek istiyordu aşkın büyülü dünyasını. Ama bir aşk ile karşılaşamadı ki) Bunu Cemile'nin mektupları bekleyiş sürecinden de çıkarabiliriz. Önce heyecanla bekliyor, istiyor ki içini ısıtan birkaç satır ile süslesin bekleyişlerini. Ama Sadık'ta tık yok. Ayıp çünkü! İşte en büyük ayrım da burada Cemile ile Sadık arasındaki. Cemile ayıpları, yasakları aşmış bir kadın. O sadece duyumsamak istiyor. Bu kadar. Bir akmayan çeşme düşünün. Birisi sizi boynunuzdan kalın bir halat ile oraya bağlamış. Hiçbir yere gidemezsiniz. O kuru çeşmenin başında yaşam boyu beklemek zorundasınız. Aslında baktığınız zaman birçok insan o kuru çeşmenin başında esir. Kendi gerçekliğine uzak bir yaşam sürüyorlar. Mış gibi davranıyorlar. Rol yapıyorlar. Çünkü kimse Cemile gibi cesaretli değil. O halatı boyundan çıkarıp dilediği yere gidecek cesareti yok kimsenin. Evet evliliği sorguluyorum burada. Evlilik bireyleri birbirine yabancılaştırıp benliklerini yok eden bir süreç olmamalı. Evlilik birbirini seven insanları bir arada tutan doğal bir bağ kurmalı aralarında. Benim evliliğe bakış açım bu. Cemile Danyar'ı sevdiği halde onunla gitmeyip Sadık ile kalsaydı eğer daha mı dürüst olacaktı? Cemile ve Danyar duygularını anlatsalardı toplum onları anlayacak mıydı? Suçlu gibi kaçmalarının sebebi de aslında insanların bakış açısı. Evet, aldatmak ve aldatılmak hoş değil. Kimse bunları yaşamak istemez. Ancak Cemile kalsaydı o evde Sadık ile beraber herkesi en başta da kendini aldatacaktı. Bu durumda gitmesi daha dürüst bir davranış diye düşünüyorum. Gelelim Sadık'tan az bahsedilmiş dediniz. Yazar Sadık'ın davranışlarını uzun uzun anlatsaydı, Danyar ile karşılaştırma amaçlı, o zaman Danyar'ın ve Cemile'nin yanında olduğunu bizim de bu aşkı hoş görmemiz gerektiğini bize dayatırdı. Oysa yazar sadece Cemile'nin değişiminden yola çıkarak Danyar'ın kişiliğini bize sezdiriyor. Burada okura sorumluluk yüklüyor. Bence nitelikli bir yazar da böyle oluşturmalı eserini. Aksi takdirde okuyanı bir tarafa çekmiş olurdu. Ne güzel siz ihanet öyküsü diyorsunuz, ben ise aşk öyküsü. Bu ayrımını yazara borçluyuz. Karakterlere mesafeli yaklaşmış demek ki. Yoksa siz de ben de aynı şeyi söylüyor olurduk. 😊 Bu arada uzun bir yorum oldu, zamanınızı alacağım. Kusura bakmayın. İçimden geldi yazdım, amacım polemik oluşturmak değil. Farklı açılardan yaklaşmak istedim sadece. Keyifli okumalar size. 😊