Gönderi

293 syf.
9/10 puan verdi
·
Read in 21 hours
2015’te Nobel Ödül Komitesinin Aleksiyeviç' i seçmesini kimse beklemiyordu. O vakte kadar sadece 5 adet kitap yazmış, bunlardan sadece iki tanesi İngilizceye çevrilmişken Aleksiyeviç'i kim bilebilirdi? Yeni bir edebi tür yarattığı gerekçesiyle ödüle layık görülen yazarın kitapları diğer dillere çevrilince ödül komitesinin kararının ne kadar yerinde olduğu da kanıtlanmış oldu. Yazarı hiç okumamış olanlar için bu yeni türün ne anlama geldiğini kısaca açıklayayım. Yazar her kitabını belgesel kitap dediğimiz bir tarzda yazıyor. TV'de izlediğimiz belgeselin yazıya dökülmüş, kitaplaştırılmış hali gibi. Yazar her kitabında aynı tekniği kullanmaktan hiç vazgeçmiyor. Kitaplarında her kesimden insana söz hakkı vererek onların hikâyelerini sonsuza dek kayıt altına alıyor. 1941 Haziranı. Güzel, güneşli bir gün. Sonra birden o uğursuz söz: "Savaş çıkmış." Kuşların yerini ölüm kusan uçaklar, bahar yağmurlarının yerini masumların kanı, çiçek kokusunun yerini barut kokusu alıyor. Savaşı yaşamamış birinin savaş hakkındaki bilgileri televizyondan gördüğü, kitaplardan okuduğu, radyodan duyduğu kadardır. Peki savaş bir çocuğa ne ifade eder? Aleksiyeviç bu romanında bu soruya cevap arıyor. İkinci Dünya Savaşı'nda Nazi işgalini çocuk olarak yaşamış insanların aykırı öykülerine yer veriyor. Çocukluğa aykırı, insanlığa aykırı, güzel ve iyi olan her şeye aykırı 100 öykü. Bu öykülerin yazarları yaşları 3 ila 13 yaşında değişen çocuklar. 3 yaşında bir çocuk savaşı hatırlar mı demeyin. Hatırlarmış. Bu yazıda benim sesimden başka yüzlerce ses var. O uğursuz şeyin tanımını biz yapmayalım, bırakalım çocukluğunu yaşayamamış bu son tanıklar yapsın: Savaş; 900 gün açlık çekmektir, köpeğin sahibi tarafından yeneceğini hissetmesidir, demir olan her şeyden korkmaktır, biberonların ateşe atılmasıdır, bomba sesleri, kan, pislik içinde bebeklerin dünyaya gelmesidir, şehirlerde yaşayan hayvanların sırra kadem basmasıdır, birinin kadın ya da erkek olduğunu sesinden ayırt edilememesidir, çocuksuz kalan sokaklardır, kuşların uçmayı unutmasıdır, savaş esnasında renklerin, kokuların, seslerin hiçbir zaman akıldan çıkmamasıdır, Almanlar geliyor dendiğinde tavukların bir kerecik bile gıdaklamamasıdır, öksüz ve yetim çocukların azar işitmeyi istemesidir, oyuncak bebeklerin, şekerlerin, oyuncakların savaşı hatırlatmasıdır, yabancı birine sana anne diyebilir miyim demektir, yetimhanedeki çocukların bir yabancı gördüklerinde “o benim annem, o benim babam” diye sevinç çığlıklarıdır, babasını, annesini başka çocuklarla paylaşmamak için, "çek elini, o benim annem, o benim babam" diyebilmektir, savaş sarışın, mavi gözlü, yakışıklı delikanlıların yaşlıları ya da kadınları sebepsiz yere neden öldürdüğüne bir anlam verememektir. Aleksiyeviç'in her kitabında kendime hep şu soruyu sormuşumdur: "Ben niye yaşıyorum?" Bu insanların yaşadıklarının yanında benim yaşadıklarımın ne önemi var?" Yazarın her kitabı sarsıcı, rahatsız edici, üzücü... İnsanın etkilenmemesi mümkün değil. Yazar gerçekten insanın vicdanına, insanlığına dokunmayı başarabiliyor. Okursanız pişman olmazsınız. Olsanız olsanız gerçekleri öğrendiğiniz, ne kadar kandırıldığınızı anladığınız için pişman olursunuz.
Son Tanıklar
Son TanıklarSvetlana Aleksiyeviç · Kafka Yayınları · 2019352 okunma
··
653 views
AkilliBidik okurunun profil resmi
Kaleminize sağlık. Kelime olarak savaşı kanıksadık, bahsetmesi ne kadar da kolay geliyor. Halbuki savaş tam da tanımladığınız gibi acılar içinde geçen, sıradan halkın her durumda kaybettiği "büyüklerin oyunu".
n okurunun profil resmi
Evet, haklısınız. Aslında bu kitap tam da söylediklerinizi ispat eder nitelikte. Mutlaka okuyun derim.
Ebru Ince okurunun profil resmi
Çok kıskandım hocam :) emeginize sağlık
Kereviz okurunun profil resmi
BU YENİ! Hıaaaaaaa
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.