Nar Tanesi Kadar Küçük Hikayelerin PusuFaruk Duman’ın bu eseri, yeni öykülerini topladığı, anlaşılması esasen zor, sarmal olayların günün sonunda puslu bir atmosferde birleştiği hikâye kitabı. İsminin “Nar Kitabı” olması da zannediyorum ki bu sebepledir; ufak ufak kendi başına sonlanmamış nar tanesi kadar küçük hikayeler bir zaman sonra birleşiyor, birleşmesine ama yine de okurun zihninde çoğu şey yerli yerine oturmuyor. Tahmin ediyorum ki birleşmemesi bilhassa yazar tarafından isteniyor olsa gerek. Buraya döneceğim.
Nar tanesi kadar küçük bir hikâyede, hikâyenin anlatıcısı bir zaman sonra dinleyici oluyor. Dinleyicinin duyumsadığı atmosfer efsunlu bir geçişle kendisinin atmosferi oluveriyor. Örnek veriyorum, dinleyici bir köy evinde yanan sobanın çıtırtıları eşliğinde hikâyeyi dinliyorken, kendini dizlerine kadar kara batmış vaziyette, rüzgârın yolcusuna istikamet çizdiği bir yolda buluveriyor. Dağları tepeleri görüyor, yürürken ormanı sıklaştıran ağaçların bir yükselip bir alçaldığını fark ediyor. Bir diğer anlamda sözcükler dinleyicisini tutsak ediyor. Daha sonrasında hikayelerin seyri çok daha farklı bir hal alıyor. Misal anlatıcının hikayesinde bir adam geçiyor, dinleyici kendisini o adam olarak buluyor ya da bir kurt hikâyeye hırlayarak giriyor, dinleyici kendisini kurtmuşçasına hikâyede kendine yer ediniyor.
Hikâye karmakarışık, anlaşılması zor bir seyir almışken, kitabın okuru tam kendini soyutlayacakken bir anda keskin bağlantılar ile okurun dikkati celp ediliyor. Özellikle bölümlü olan hikayelerde bu durum göze çarpıyor. Bölümler arası geçiş puslu lakin bir önceki bölümü anlamlandıran da bir sonraki bölümün keskin köprüleri oluyor.
Kendine özel bir dili var Faruk Duman’ın. Devrik cümleleri şiirsel ancak kesinlikle okumayı zorlaştırmıyor, durağan ama kesinlikle sıkıcı olmayan üslubu ise keyif veriyor. Kendinizi kaptırdıktan sonra ne anlatıldığı çoğu zaman umurunuzda olmuyor, önemsemiyorsunuz yani. Çünkü yediğimiz her zamanki makarna olsa bile lezzeti yetiyor, makarnayı ilk defa yiyormuşçasına keyif veriyor. Öylesine bir tat.
İlk paragrafımda yazarın hikayeleri puslu bir belirsizlikte bilerek (mahsustan) hikayeleri birbirine ufoladığını ifade etmiştim. Öyle ki bu puslu belirsizliğin okurun zihnini kurcaladığını düşünüyorum kullandığı sözcüklerle. Sözcüklerin seçimi ve yerinde kullanımı okuru gerçekten de kendi deneyimlerine götürüyor. Mesela zamanı hızlandırırken akşam olması çekirgelerin sesleri ile tamamlanıyor. Bilmiyorum akşam olacağı vakit, sizin evinizin yakınlarında hiç çekirgelerin zırıltısı kulaklarınıza salındı mı ama bende bu deneyim var olduğu için hikâyenin dinleyicisi gibi bende bir noktada kendime yer edindim anlatının bir köşesinden hikâyede.
Ağır ağır tadına vara vara okuyacağınız bir kitap. Her ne kadar çok iyi başlamış olup sonlara doğru bir nebzede olsa bozuyorsa da ben çok beğendim. Bilemiyorum belki de okudukça beklentimin arttığındandı ama muhakkak Faruk Duman okumaya devam edeceğim.
Keyifli okumalarınız olsun.