Gönderi

152 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 3 days
Asılacak Kadın
Kur-tul-mak-MIŞ! Pınar Kür'den okuduğum ilk kitap, Asılacak Kadın. İlk baskısını 1979 yılında yapan kitabın Can Yayınlarından çıkan 22. baskısını okudum. Yakın arkadaş tavsiyesi, ismin çarpıcılığı ve bir zamanlar yasaklanmış bir kitap olması bu kitabı okumam için yeterli sebeplerdi. Zaten kendimce yeni yazarlar tanımak, kadın yazarlar tanımak ve yalnızca yabancı yazarlarla sınırlı kalmamak gibi bir hedefim vardı. Pınar Kür, çok özgün herhangi bir yerde bir yazısı okunduğunda kolayca tanınabilecek bir üsluba sahip. Romanında da bana kalırsa deneysel ve faydacı çalışmış. Romanını da klasik hepimizin bildiği bir tarzda yazmamış. Kitabın sonunu kitabın başına koymak, karşılıklı diyaloglar, güzel bir dil ve o tanrısal bakış açısıyla yazmamış yani. Her zaman okumaktan zevk aldığım şekilde, karakterlerin kendi ile olan sohbeti veriliyor aslında bize. Katakterlerin kendi ile sohbeti yani içses yani bilinç akımı. Faik ve Melek'in anlatımı için kendisi de bilinç akımı tekniğini kullandığını söylüyor Pınar Kür. Benim de abartılmadıkça çok sevdiğim bir teknik. Bu şekilde yazılan yazılarda karakterlerin nasıl hissettiğini tamamen öğrenme fırsatı bulabiliyor okur. Her bir his atlanmadan anlatılıyor. Çok bunaltıcı hisler olmadıkça ve tadında verildiğinde okuması çok zevkli. Böylelikle daha kolay empati kurulabiliyor karakter ile okur arasında. Tabi bunun tam tersi de olabilir. Kişinin iç konuşmaları ne kadar rahatsız edici, ne kadar katlanılmaz ise o kişiye de ona göre bir tavır takınıyor okur. Kitap, yazarın bir gazete haberinde bu olaya rastlaması sonucu yazılmaya başlanmış. Elimize bir gazete aldığımızda kimbilir kaç tanesine rastlıyoruz buna benzer haberlerin. Pınar Kür bu hikayeyi anlatmak istemiş. Kitap 15 yılda tamamlanmış. Her kelime üzerinde bir kuyumcu hassasiyetiyle durulmuş. Ne eksik ne fazla bir şey var her şey yerli yerinde. Faik Bey veya Yalçın konusunda daha rahat olduğunu düşünüyorum yazarın çünkü biri yargıç biri de bize 'okuyor' olarak tanıtılan liseli çocuk. Ikisinin de dilini bulmak zor değil. Ama Melek biraz daha farklı. Melek yaşadığı yerin ağzı ile konuşuyor ve bunun için yazar uzun süre çalışmış. Orada yaşayanlar nasıl konuşuyor, Melek hangi kelimelerini kimden katmış dağarcığına hepsini tek tek göz önünde bulundurmuş. Görmez gözler ile bakıldığında değeri ayaklar altına alınacak bir kitap ama eğer anlatılmak istenene bakılırsa o kadar derin hisler var ki içinde. Kitabı bitirdiğinizde uzun süre etkisinden çıkamazsınız. Bu kitabın cinsellikle ilgili bir kitap olduğunu söyleyenler asıl anlatılmak istenene, toplum eleştirisine, kadın düşüncesine tamamen uzak olmalılar. Kısımları tek tek incelemek isterim. Çünkü hepsi üslubu, içeriği, karakter ve anlatım tekniği yönüyle farklılaşıyor. Faik İrfan Elverir Tık. Kalem kırıldı. Gözünü kırpmadı. Sanki kokumu duyuyor. Bunca yıl geçmesine rağmen hala kokusunun duyulup duyulmadığından korkan bir hakim. Faik için yazılan kısım çok etkileyici bir dille kaleme alınmış. Uzun uzun cümleler yok. Hep birkaç kelimeden oluşuyor. İç konuşmalar insanı onun ruh haline büründürebiliyor. Çözemediği, atlatamadığı anlar, önyargılar ve korkular arasında kıvranıyor ruhu. Bunu da dışarı harika yansıtıyor yazar. Faik, olmak istediği kişi olabilmek için çalışmış. Çalışmış ve başarılı bir hakim olmuş. Hakimlik onu diğerlerinin gözünde daha da yüksekte göstermiş söylediğine göre . Aslında çocukluğu tamamen kendini ispatlama çabasıyla geçmiş. Kendinde gördüğü noksanlıkları kapatmaya çalışmış ve çok çalışmış. Sonunda artık o kokudan kurtulmuş. Hani annesi başkalarının çamaşırlarını yıkıyor diye kendi çamaşırları kirli gezen çocuk. Bana kalırsa en az Melek kadar sevgisiz bir çocuk Faik de. Eğer ki içinde biraz sevgi olsaydı böylesine katı olur muydu? Faik için şöyle başlardım kitaba. "Sevgisizliği hayat edinmiş olanlar için. Çünkü böyle olmak zorunda değildi bana kalırsa. Çünkü onun için hakim olmak yalnızca saygı ve üstünlük kurmak uğruna seçilmiş bir iş. Ama asıl işi sevgisizlik, ön yargı. Kitabı okuduktan sonra bu kitabı yasaklayanlar da Faik Elverir gibi miydi acaba dedim. Faik hakkındaki bölüme ben "bir kadın düşmanı" ismini vermek isterdim. Anne sevgisi, kardeş sevgisi, kadın sevgisi görmeyen Faik'in içinde öylesine büyümüş ki bu eksiklik, düşmanlığa dönmüş. Nihal, Rukiye, Melek veya annesi. Onun gözünde her kadın aynı. Her kadının tek derdi yalnızca bedenini birilerine vermek. Hepsi ile ilgili düşündüğü şey bunu yapıp yapmadığı. " Bahar akşamı. Ortalık ılık. Hep bahar akşamlarında ortalık ılıkken gelmiştir başıma ağlanacak şeyler... Babam öldüğünde. Mektebi bırakmaya mecbur kalırsam ne yaparım. Rukiye geldiğinde. Ya parayı elimden almanın bir yolunu bulursa. O kız pis herif çekil yanından dediğinde. Onca gün trende gidip gelirken bakışından sonra sanki bana hiç göz süzmemişcesine yüzünü buruşturarak. Nihal'i Ali'nin koynunda inlerken gördüğümde. Ağlamak ha. Çok küçükmüşüm o vakit." Bana kalırsa bu kısım Faik ile ilgili birçok fikri bize veriyor. Biraz kendi kafasında yaşayan bir insan. Korku, kaygı ve sevgisizlikle büyümüş. Kendine kimseyi dost bilmemiş ya da kimse onun dostu olmak istememiş. Onun da bencilliği içinde git gide büyümüş. Zamanla artık duygusuz, anlayışsız ve nefret dolu bir insan olmuş. Şimdi dönüp ikinci kez okuyuşumda Faik'in söyledikleri daha çarpıcı geliyor. Ilk okuduğumda neden böyle söylüyor anlamamıştım. Şimdiyse anlayabiliyorum. Bir zambak çiçeği "Kimi eskimiş çiçeklerin başları, asılmış bir kadının başı gibi öne sarkar." Ama kimi eskimiş olmasa, taptaze olsa bile başını öne eğmiş olabiliyor. Mesela Melek gibi mesela Zambak gibi. Aklıma gelmezdi bir zambak görüp gözlerimin dolacağı. O beyaz çiçek ancak bu kadar güzel anlatabilirmiş Melek'i. Melek kimsesi olmayan, zorba adamın eline düşmüş bir kadın. Okuduğum en çarpıcı kadın karakterdi. Güçlü olduğu için değil gerçek olduğu için. İdealize edilmiş bir kadın yerine gerçek bir kadın çizilmiş bizlere. Faik ile ilgili yazmak Melek ile ilgili yazmaktan çok daha kolay. Melek hakkında bir şeyler söylemeye başlamak zor geliyor. Istemeden evlendiği koskoca Hüsrev bey, onu her gece birilerine peşkeş çeken Hüsrev bey, kendi eksiklerini başkalarının bedeni üzerinden tamamlayan Hüsrev Bey. Hüsrev bu kitabın kötü kişisi. Her şey bittiğinde mağdur kişisi. Çünkü her zaman birilerine yüklemeyi severiz günahları ve genelde kötüler bulurlar kendilerine sığınacak güvenlikli bir yer. Kötü kişi seçildikten sonra bunun dışındaki herkes temizlenmiş sayar kendini. Hüsrev Bey annesinin bakıcısı olan Melek ile evlenir annesi öldükten sonra. Onu yabancı sevgilisi yerine koyar, sürekli onunla kıyaslar. Melek'ten nefret eder ayaklarını, yüzünü hiçbir şeyini beğenmez. Her gece eve getirdiği bir adamla beraber olmasını ister, kendisi de izleme şartı koyar. Melek, başlarda karşı çıksa da kimsesizliğinin, korunmasız yalnızlığının farkındadır ve artık yediği dayaklar neticesi pek bir şeye karşı gelmez olur. Konuşmaz kendiliğinden hiçbir şey yapmaz. Âdeta Hüsrev'in kuklası haline gelmiştir. O ne derse onu yapar. Onun dışında da bir şey yapmaz. Bir defasında şunu tartışmıştık. Birinin bir eyleme karşı çıkmayışı buna rızası olduğunu gösterir mi? Ben göstermez demiştim. Bu kitap da bir örnek aslında. Her hayır diyişte dayak yiyecek, hırpalanacak ve yine sonuca katlanacak, kimse tarafından kurtarılmayacak biri neden karşı çıksın yapılana. Bir tokat daha yemek için mi? Buna gücü var mıdır? azad eyleseler uçamaz mısın? kırılmış kolların kanadın hani! Hep hırpalanmış Melek. Yalnızca dedesinin onu sevdiğini hatırlıyor. Onun dizine yattığında saçlarını okşadığını. Ondan sonra da kimse ona sevgi ile dokunmamış, hiçbiri onu insan yerine koymamış. Sevmek beni sevmek sevmiş beni beni sevmiş diyor Yalçından bahsederken. Onun için sevmek dedesinin çatlak sesiyle söylediği bu türkü ve çok eskide kaldı. Acemi Bahçıvan Yalçın'a gelince bence o her şeyin acemisi. Sevmek ne bilmiyor, gerçek ne bilmiyor. Sanki bir hayal dünyasında. Yalnızca kavramları biliyor. Kurtulmak, kölelik, zambak.. Neyi neden yaptığını bilmeyecek kadar aklı havada. Böylesine yıpranmış bir kadından sevgi bekleyecek kadar çocuk. Beylik laflar ediyor bana kalırsa kendine olmayacak işleri görev biliyor. Onu kurtaracağını söylüyor peki sonra? Ne olacak ki Melek o evden çıksa nerede yaşayacak? Karısı mı olacak Yalçın'ın ? Ha Yalçın ha bir başkası... Yalçın Melek'i beyaz elbisesi içinde seviyor, siyah saçları beline uzanırken sanki hayalde gibi onu böylesine güzel görürken. Oysa konuştuğunda büyü bozuluyor. Yalçın'a en çok ısındığım kısım şurasıydı. " Şimdi düşünüyorum da o ilk anda bana en korkunç gelen Melek'e yapılanlar değil de, bunu birçok kişinin yapabilmesi, birçok kişinin de yapılmasına göz yummasıydı sanırım." Yargılama olana kadar herkes her şeyden haberdar olmasına rağmen hiç ses çıkarmamıştı. Bir mahalle göz yummuş görmezden gelmişti. Ne zaman ki Hüsrev Bey öldü her şeyi bilen insanlar, zamanında arka çıkmadıkları Melek'e burada bir de darbe indirdi. Toplumun yozlaşmışlığı. Gerçi bunu tek kişi yapsa da göz yumulamazdı ama bu haliyle çok korkunçtu. O gece ağladım diyor Yalçın. Melek'i sevdiğim için değil onu görmeyeli uzun zaman olmuştu ama neden ağladım bilmiyorum. Son olarak Yalçın'ın Melek'e armağanı aslında onun da Melek için planlarının farklı olmadığının bir göstergesi bence. Yalçın onu gerçekten bir Zambak zannediyor olmalı. Ona haklar verebileceğini, su verdiği için açmasını istenebileceğini zannediyor. Ne yazık! Başlarda onu kölelikten kurtarıp özgürleştireceğini söyleyen Yalçın sonrasında bu fikrinden de caymış olmalı ki şunları söylüyor: " Beni seviyor musun sorularıma yalnızca şaşkın ve ürkek bakışlarla karşılık vermeyi sürdürdükçe korktuğuna inandım. Beni sevdiğini söylemeye korkuyor; hayır daha da ötesi beni sevmeye korkuyor dedim. Sonra da yeni ve eşsiz bir buluşmuş gibi özgür olmayan kişinin sevemeyeceğini karar verdim. Melek'i kölelikten, Hüsrev beyin korkunç boyunduruğundan kurtarmakla ona sevmek olanağını da armağan edeceğimi sanıyordum. Ancak ben kurtarırsan gerçekten yaşamaya başlayacağını inanmıştım. Oysa ben kurtarmaya kalkıştığım için şimdi ölümü bekliyor o. Nasıl da yalan yanlış yaptım her yaptığımı. Yaptık her yaptığımızı. Melek ölecek... Hiçbir şey demedi. Hiçbir şey demedim. Hiçbir şey demedi. Kadın hiçbir şey demedi. Kimi onu mal düşkünü diye kocasını öldüren bir katil olarak gördü. Kimi oğlunu ayartan biri. Kimine göre her gece kocasının karşısında birileri ile beraber olacak kadar arsız bir kadınmış. Kimi kurtaracağım dedi. Kimi öldüreceğim. Kadın hiçbir şey demedi. İyi de etti. Kim dinlerdi ki onu. Çabalasa anlatsa, kim hak verirdi. Bu zamana kadar hak vermeyi de geçtim kim dinlemişti ki onu. Varsın şimdi de sussundu. Karara razı olsundu. Kara gözleri ışıldasındı. Gözlerini yumsun rahat uyusundu.
Asılacak Kadın
Asılacak KadınPınar Kür · Can Yayınları · 20184,903 okunma
··
349 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.