Gönderi

Uzatmıyalım, evlendik. Aman ne iyi bir kadın... Ben şiir okurken dalıp gidiyor. Açlığını, susuzluğunu unutuyor. Tam dar gelirlilere mahsus bir kadın. Akşam başlıyorum şiire, ta be sabah... Fukaracık ben şunu isterim, ben bunu isterim demiyor. Tuz ekmeğin gönüllüsü, yeter ki şiir oku... Evelallah bir o elimizden geliyor. Dayanıyorum şiire. "Biraz canım sıkılıyor misafir çağırsak" dese ben hemen şiire kuvvet veriyorum: "Dilde gam var şimdilik lutfeyle, gelme ey sürûr, Olamaz bir hanede mihman mihman üstüne." diyorum. Ah ne doğru, evimiz çok dar, diyor. Kırk yılda bir "gezelim biraz" dese dayanıyorum şiire: "Heva-i aşka uyup kûy-î yâre dek gideriz, Nesîm-î subha refikiz behare dek gideriz." Yalan, hiçbir yere gittiğimiz yok. Oturduğumuz yerde bahara kadar gidiyoruz. Eh ne de olsa kadın bu... Diyelim, pudra, ruj, kolonya mı istiyor. Gelsin Nedim: "Haddeden geçmiş nezaket yâl-ü bâl olmuş sana Mey süzülmüş şîşeden ruhsar-ı al olmuş sana" Bitiyor. Hem de üstelik, istediklerini almışım gibi bir de teşekkür ediyor. Olur ya, canı kırk yılın başı et yeneği, meyva istese, "aman yavrum her şey ateş pahası"... diyorum. Hemen Şeyh Galip'ten başlıyorum: "Gül ateş, gülbîn ateş, gülşen ateş, cûy-î bâr ateş Zemin ateş, zaman ateş, bütün nakş-ı nigar ateş" Ben, ateş diye diye, neredeyse o da "yangın vaaaar!" diye bağıracak. Kar lapa lapa yağıyor. Biz evde titreşiyoruz. Ben karımı şiirle ısıtıyorum: "Göklerde emeller gibi rizan oluyor kar" Bir akşam, "yiyecek bir şey yok..." diyecek oldu. Hemen Fikret'ten başladım: " Bugün açız evlatlarım diyordu peder Bugün açız yine, lakin yarın, ümit ederim..." Bigün iyice tiril kaldım. Elbisemi satmış, bir alacaklımın ağzını kapamıştım. Karım o gün benden, çorap parası istedi Yetiş Oktay Rıfat: "Param olsa satar mıydım Kahve rengi elbisemi Damalı gömleği giyerdim Alaca mendil takardım" Evlilik hayatımız hep böyle şiirle tatlı tatlı geçiyordu. Elbise istese şiir okurum: "O gül endam bir al şâle bürünsün yürüsün Ucu gönlüm gibi ardınca sürünsün yürüsün" "Ama komşunun karısı yeni kürk..." derken kaşlarımı çatıyorum: "Bed asla necabet mi verir hiç üniforma, Zerdûz palan vursan eşşek yine eşşektir" Hele bir şikayet yollu mırıldanacak olsa: "Sakın söz söyleme, yüzüme bakma sakın, Sesini duyan olur, sana göz koyan olur" diye başlıyorum. Zavallıcık gık demiyor. Ben şiir okurken gözleri süzülüyor, ağzı büzülüyor, kendinden geçiyor. Beyefendi ne diyorum size, tam dar gelirlilere özgü bir kadın. Derken beyefendi, bizim hanıma nazar değdi. Şiir miir sökmez oldu. Başladı vırvıra... Sus dersin susmaz. Yatağa giriyoruz, söylenir. Ben başlıyorum şiire: "Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar" Yutmaz oldu. "Ey tatlı ve ulvî gece! Yıllarca devam et!" Gitgide saldırgan oldu. Ben şiir okurken ne bulursa, eline ne geçerse kafama atıyor. Maşa mı olur, süpürge mi, terlik mi, kafama indiriyor. Ben belki yola getiririm diye yine şiir okuyorum: "Döğülmeye, söğülmeye, kovulmağa billah, Hep razıyım amma ki efendim senin olsam..." İşte bu sabah, ben bu şiiri okurken asıl büyük kıyamet koptu. Canımı sokağa dar attım beyefendi. Yok beyim, yok... Bu hayat pahalılığı karşısında artık şiir miir sökmez oldu, öyle değil mi beyefendi? ...
Sayfa 81 - Adam YayınlarıKitabı okudu
·
83 views
Mihriban Karadağoğlu okurunun profil resmi
patates, soğan olmadan olmaz.
M. İlhan okurunun profil resmi
Bence de, olmaz. Ama şiirsiz de olmasın.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.