Gönderi

Sevgili Kendim
İnsan hayatı ardı sıra yaşanan dört mevsimden yalnızca biri, birkaçı değil bak yalnızca biri. Biliyorum, benim mevsimim hep kış. Bir iş buldum, dikişi tutturdum, az bir zaman sonra düze çıkarım diye yüzüm ne zaman gülmeye yakın bir hal alsa muhakkak bir terslik olur, işimden olurum. Bir sorun çıkar ve ben yine ne olduğunu anlamadan herkesin güle oynaya geçtiği bu caddeden anlamsızca etrafıma baka baka geçerim. Nice zaman geçmiş gibi hisseder ve şimdi ne yapacağım sorusunu kendime hiç sormadan hep aynı yerde takılıp kalmışçasına iş aramaya devam ederim. Hayatımın pervasızca üstüme yığıldığı bir anda çaldı o telefon. Bir telefonla hayat değişirmiş, hayatım değişti. Mevsiminin döneceğine böyle zamanlarda inanıyor insan, çok kısa bir an da olsa umutlanıyor. Bir temizlik işi için aramışlardı. Bir otelin odalarının temizliğini yapacaktım. Beklediğimden çok daha kısa sürede bana geri dönüş yapmışlardı. Parası iyiydi. Evime yakındı. Üç iyi üst üste geldi mi çabuk yıkılır biliyorum. Bazı şeyleri bilmek güzel, ne zaman yıkılacağını bekleyerek başladım yeni işime. Bir sabah, mevsimim hakkını verircesine devirdi bu üç iyimi. Bir otel odası; bir küvet, bir ceset. İnsan isteyince bir kaşık suda boğulabilirmiş. Boğulmuştu. Onu ilk ben gördüm. Neden ben? Sudan çıkardıklarında adını bana söylemediler ama tüm işler bittikten sonra odayı bana temizlettiler. Çamaşır suyu, krem temizleyiciler, kireç çözücüler, ovma teli, koku giderici, ovala, fırçala, sıcak suyu aç, kapa, sil, kurula, çık. Ölü çıkan bir küveti yıkamak, gördüğümün en ağır bedeli. İnsanlar ilginç şeyleri unutmazlar. Küvette boğulmuş bir kadın ilginç, en azından daha önce hiç görmediysen. Bu unutulmaz, onu bulan insan unutulmaz, o küveti yıkayan temizlikçi unutulmaz ve unutulmayan her şey yinelenir. Öyle de oldu. Otelde üçüncü ayımdı. Bir kadın ve bir adam geldi. Bir otel odası her şeyi görecek güçte olmalıdır ama bir temizlikçi değil. O katın temizliğine ben bakmasam, oradan ben geçmesem o adam yine beni bulup çağırır ve çırılçıplak soyduğu, kendine yalvaran bu kadını başından vurur muydu bilmiyorum. O adam neden cinayetine bir tanık istedi, neden o ben oldum, neden beni de öldürmedi bilmiyorum. O adama ne oldu, onu da bilmiyorum. Şoku atlatıp işime geri döndüğümde artık unutulmayacak yeni bir hikayem vardı. Odayı bana temizletmediler ama ben sonra defalarca o odayı temizledim. Çamaşır suyu, krem temizleyiciler, kireç çözücüler, ovma teli, koku giderici, ovala, fırçala, sıcak suyu aç, kapa, sil, kurula, çık. Her defasında duvara sıçrayan kan lekelerini gördüm ve her odaya yerleşenin bu lekeleri göreceğine inandım. Çok iyi ovdum ama gitmedi hiçbir leke. Kimse o lekeleri görmedi. Bense hala farkındayım. İşime bu sabah son verildi. Gerekçe; elimde olmadan tanık olduğum bu ölümlerin beni yıpratmasıymış. Sana ilginç şeyler unutulmaz demiştim. Ödememi yaptılar ve beni gönderdiler. Otelden çıktım, o caddeden yine aynı anlamsız bakışlarla geçerim sandım ama olmadı. Yeni iş aramaya pek de gücüm kalmadığını hissettim, eve gitmek istemedim. Birkaç otele gittim ama içime sinmedi. Sonra burayı buldum. Çalıştığım otelden biraz daha küçük ama banyoları çok benziyor. İnsan neden küçücük bir otelin küçücük banyosundaki o küçücük küvette ölür? Herkesi bırakıp beni kendisine çeken bu olaylarda hep bunu sordum kendime. Neden? Cevabını artık buldum. Çünkü insan, o küçücük banyonun küçücük küvetinin küçücük giderinden akıp gidecek kadar küçülmüştür. Bir gider deliğinden, suyun kendi etrafında defalarca turlayarak akıp gittiği gibi, kolayca geçer. İçi boşalmıştır, yoktur artık. Yok olmalıdır. Biliyor musun kandan korkarım ben aslında ama boğulmayı da seçemedim. Sudan da oldum olası korkarım çünkü. Akışkan, şeffaf, sessiz… Biri çeşmeyi biraz fazla açsa kanım çekilir, bir su birikintisi görsem içinde kaybolacağım sanırım, denizi görsem kusarım. Sessiz görünen her şey gibi tehlikelidir su. Biliyorum benim gibi korkuyor herkes ama korkuya alışmışlar. Korkudan gelen bir yüreklilik var hallerinde, yürüyüşlerinde, bakışlarında. Anlıyorum evet anlıyorum çünkü eğer korkmasalar, yağmur yağdığında açmazlar şemsiyelerini, hızlıca koşup saklanmazlar, evde olanlar mesela onlar camlarını asla kapatmaz. Herkes korkuyor ama bir tek ben eziliyorum korkumun altında. Bir an hariç. En son şahit olduğum olayda fark ettim bunu. Suda dağılan kandan korkmuyormuşum. Çok gençti, çok güzeldi, ölümü isteyecek kadar güzel. Hamileydi. Yalnızdı, yüzünde doğuma yalnız gireceğini bilen bir kadının donukluğu vardı. Ne kadar kalmıştı otelde hatırlayamıyorum. Donukluğu içime işlemişti ve içim içime sığmayan bir merakla odasına gittiğimde onu buldum. Bebeğini yüzündeki o donuk ifadeyle tek başına doğurmuştu. Bir otel odası bir hastane odasından daha az ürkütücü gelmişti belki ona. Küvetteki suda dağılmış kanı gördüğümde içim çekilmedi, bayılmadım. Bebeği de kendi de nefes alıyordu. Yüzündeki donukluk bebeğine geçmişti. Hastaneye götürülürken hastaneden korkuyor o diye içime içime bağırdım. O, korkuyla daha hastaneye ulaşamadan öldü. Korkusunu bir ben anlamıştım. Bileklerimi kestim, suyun içinde dağılan kanımı izliyorum. Ben seçtim sonumu, etrafı hiç kirletmedim. Biliyor musun, ben hep merak ettim ölenlerin hikayesini, beni bulacak olan da çok merak edecek eminim. Bak dokunuyorum suya artık, suda dağılan kanım elime bulaşmıyor. Korkumu yendim, mutlu ölüyorum. Mutlu ölüyoruz sevgili kendim. Odayı biz temizlemeyeceğiz.
··
19 görüntüleme
Erhan okurunun profil resmi
Elinize sağlık, farklı ve güzel bir öykü. Kadın baştan beri çağırıyordu ölümü zaten. Neyse , mutlu öldü en azından. Teşekkürler katkınız için .
Melike okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Erhan bey, yorumlarınız için ben de teşekkür ederim :)
Osman Y. okurunun profil resmi
Hocam elinize sağlık, yine Erhan abiden sonra yorumlayayım :) Kendisine katılamadım bir kere daha, mutlu ölmek bu mu ya ne diyorsun :) Buram buram Sadık Hidayet kasveti hissediliyor. Hele de Kör Baykuş misali belli belirsiz bir döngü var, sizinki biraz daha net sayılır gerçi :) Teşekkürler tekrar, çok samimi bir hikayeydi her zamanki gibi.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.