Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

78 syf.
·
Puan vermedi
‘’Hayalperest… kaplumbağa denen ilgi çekici hayvana bu bakımdan çok benzer. Ne düşünüyorsunuz, neden mutlaka yeşile boyanmış, isle kaplı, kasvetli ve tütün dumanından kabul edilemez derecede sararmış dört duvarını öylesine sever?’’ Genç adam, kaldırımları attığı adımlarla geride bırakırken kalabalıkların içinde bir siluetten farksız ve bunu biliyor; genç adam biliyor ki, henüz tanışmadığı insanlar yanından geçedursun, o, eğer kendisini tanısalardı kendisini sevecekleri inancına tutunmakla meşgul. Biliyor ki insanlarla yakınlaşmak gerçeklerle yüzleşmek demek olacak ve tutunduğu bu dalı kendi elleriyle kesecek! Genç adam insanların yüzlerine şahit olsa bile ona yeter, onları hayallerindeki gibi hatırlamak istiyor, olmalarını istediği kişi kabul ederek tanıyor insanları. Genç adam biliyor ki, biriyle temas kursa, bir ‘’Merhaba.’’ dökülse dudaklarından, onun o etrafını çitlerle kapadığı kalbi ufalanabilecek kadar hassastır alacağı dönütün rüzgârı karşısında… Kendini sakınmış insanlardan, çünkü bilmiş ki hayallerinde her şey zaten harika, insanlar mutlu, kendisine saygı bile duyuyorlar hatta. Zihin kutusundan çıkmamış, aralamamış kapılarını hiç, çünkü güneşi görme ihtimali onu görmekten daha cezbedici, çünkü hayallerde o sadece parlaktır, kavurucu değil. Peki ya aşk? Hayallerde şefkattir anası, ancak gerçek kimliği nedir aşkın? Evet, aşk bir hayalperest için ‘o’ insanın kollarında uyumaktır doğru, ancak genç adam o kollarda uyumanın verebileceği huzura, o kolların bir ana bakıp kendisini boğabileceği riskine giremeyeceğinden erişemez…. Hem genç adam bilir, insanlar hassas kişiliklerden ürkerler. Bilir ki evine bir anda çıkagelen o misafire dikkatli yanaşayım derken sözleri yetmeyecektir, doğru kelimeleri aramaktan kelimeler söylemeye vakit gelmeyecektir ve konuğu kaçacaktır sükûnetini isteksizliğe yorarak! Halbuki genç adamın ne çok anlatacak şeyi vardır, ne büyük birikimdir o içindeki, gizli bir hazinedir onda olan, gizli bir bilinç, onu konuşmadan önce dilini ısırmaya iten türden. Peki ya bu hazinesini dinleyecek bir kadın karşısına çıktığında hayalperestin buzdan duvarlarına ne olur? O arkasında durup buğulanmış manzarasını izlediği buzdan duvarları, hayallerini yansıttığı o saydamlığı eritmeye kalkarsa, bu su onu boğar mı, yoksa hayat mı olur… ‘’Nastenka… şu anda kafamın içinde bin tane kapakçık açıldı ve bir nehir dolusu kelimeyi dökmek zorundayım, yoksa boğulacağım.’’ Yaşamında mutluluğu arzulayan ancak güvenliği önde tutan bu adam genç bir kızın sıcacık kalbini görmesiyle havalara elbette uçacaktır. Belki de mutluluk, kendisine bağışlanacak sevgi imkânsız değildir. Belki de Nastenka’nın kirlenmemiş kalbinde kendine yer bulabilecektir… Genç adam ne kadar çok şey biliyorsa, Nastenka bir o kadar bilgiye açtır. Babaannesinin dizinin dibinde büyümüş bu genç kız, genç adamın birikimini dinler durur, Beyaz Geceler’de gerçekleştirdikleri bu buluşmalarda, genç adam şairane bir ses ve süslü cümleler ile genç kızın kulaklarında senfoniyken, inanmıştır Nastenka’nın sıcak kalbine, inanmıştır bu kalpte kendisine de bir yer olduğuna… Hem Nastenka henüz hiçbir kötülük görmemiştir, duymamıştır, kalbini kırabilecek insanlar gibi değildir ki o, anlattıklarına itimadı da tamdır bu genç kızın, o hâlde Nastenka ona yuva olmalıdır… Ve kalbi kırık bir genç kızdır Nastenka, genç adamın bilgece sözlerine muhtaçtır kanını soğutmak için, canını yakan bir adamdan hatıra kalan alevi genç adamın buzdan sözleriyle soğutabileceğine inanır. Sözler verir yanında kalmaya bir sonsuz zaman boyunca… Tek bir şartı vardır, genç adam ona âşık olmamalıdır… Halbuki bilir o da, bilir mümkün değildir bu, kendi zarif ellerine dokunmuştur artık o genç adam, unutması mümkün müdür? Belki kalbinin sızlamasından, belki birine muhtaç oluşundan tutamayacağını bildiği sözler verir genç adama, çünkü adam korkmuştur bile, Nastenka’dan saklanacağını, buzdan şatosuna dönmesi gerektiğini bilir başta. Ancak Nastenka bilir ki kırık kalbi iyileşmelidir, tutmalıdır bu adamı yanında, tutamayacağı sözler sayesinde de olsa bu adamı yanında tutmalıdır. Genç adamınsa o şatoda koruduğu hassas kalbi, inanmaya hazırdır güzel bir kızın gözyaşlarının eşlik ettiği o sözlere. Ancak genç kızın yüreği hasrettir eylemlere, eylemlerin adamına. Ağırbaşlı genç adamımızın ağır kanı onun sadece saygısına layıktır; sevgisi, onu heyecanlandırana yani eylemlerin adamına aittir, ona mübahtır. Benzi soluk genç kızın renklere ihtiyacı vardır, zamanın hızlı aktığına hiç şahit olmamış bu kadını, bir delikanlı cezbedecektir. Bilge ruhlu genç adamın kendi ağır dünyasında Nastenka’sına armağan edebileceği pastel renkleri yoktur, bıçak gibi bir gerçeklik ve belki kobalttan maviler. Ki bu maviler, bir geceye kalmışın lüksü olsa gerek… Ve günü gelip çattığında, eylemlerin adamı beliriverdiği anda, yüreğinin hızlıca atışına kanar Nastenka, bu bir alarm olsa gerektir, kalp doğru adam için uyarı vermektedir. Hayalperest, kızamaz dahi küçük Nastenka’sına. Kızamaz bu hayatın akışına uydurabilmiş insanlığa, döner hayallerini kurduğu isli odasına. Ve benim için, her bu kitabı okuduğumda bir şarkı çalar o odada. Sözleri yakışır şayet olanlara… ‘’Eğer bütün bu bitkiler solmaya, yalpalamaya başlarsa Beni içeri al, beni içeri al, bekleme. Ve adamın eylemleri zeminin çatlamasına neden olduğunda, Beni içeri al, beni içeri al, bekleme.’’ Genç kızın gönlünü verdiği delikanlının öldürme gücü, genç adamın elinde tuttuğu şifadan üstündür. Midlake, Acts Of Man. youtu.be/fcHVYrcb6As
Beyaz Geceler
Beyaz GecelerFyodor Dostoyevski · Turkuvaz Kitap · 201874bin okunma
··
43 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.