Gönderi

184 syf.
·
Not rated
·
Liked
Bugün dünyamızın geldiği noktaya bakınca, gelecekten umutla söz etmenin ne kadar da manasız olacağını düşünüyorum. Tamam kabul, dinler olmasaydı da insanlar yine birbirlerini öldürürlerdi. Ama elinizi vicdanınıza koyun ve lütfen tarihe bir bakın. İçerisinde dinlerin yer almadığı kaç tane savaş bulabileceksiniz! Suç dinlerde mi? Elbette değil, dinlerin ne suçu olabilir ki? Suç tamamen bizde. Dinlerin taraftarları olan, dinlerin sahibinin sözlerine uymayan bizlerde. Hani güzel bir şarkı sözü var ya, “aşkımı inkar edersen Allah’tan bulasın!” diye. Tanrı’nın böyle bir söz deme gibi bir ihtimali var mı? Doğal olarak olamaz, çünkü Tanrı bizzat kendisi. Müslümanlar, Hıristiyanlara ve sair diğer din mensuplarına karşı acımasızlıkta sınır tanımıyor. Hatta Müslümanlar, Müslümanlara daha da acımasız davranıyorlar. Hıristiyanlar; Müslümanlara, Hindulara, Amerika yerlilerine ve sair din mensuplarına karşı müthiş bir sömürgecilik yarışındalar ve verecekleri acı pek de umurlarında değil. Yahudiler, kendilerini Tanrı’nın seçilmiş çocukları ilan etmişler, tüm dünyaya karşı nefretlerini kusuyorlar. Ve bu diğer tüm dinler için de geçerli. Göksel ya da göksel olmayan... Hepsi ama hepsinin mensupları en nihayetinde kendilerinden olmayanlara karşı her suçu işleme hakkını kendilerinde görebiliyorlar. Bu işte ne Tanrı’nın bir suçu var ne de dinlerin. Aksine hemen hemen hepsi barışı, kardeşliği, iyiliği ve adaleti emrediyor. Evet, belki Tevrat’ta öldür diyor birkaç yerde, ve belki Kur’an’da da... Ama hepsi meşru müdafaa kapsamında öldür diyor. Kendinizi ne kadar hümanist olarak tanımlasanız da biri sizi öldürmeyi amaçlamışsa, buna elbette aynı şekilde karşılık vermeyi istersiniz. Ama biz dinleri anlayamadık. Biz din siyaset, din hukuk, din toplum ekseninde hareket ettik. Dini, o kadar çok kirli işe bulaştırdık ki dini değersizleştirdik. Din bize para kazandırdı, kirlettik. Din bize güç kazandırdı, kirlettik. Din bize iktidar getirdi, kirlettik. Din bize kutsallık atfetti, kirlettik. Eeee doğal olarak da bunun bir sonucu olmalıydı, oldu da. Sadece ülkemizde değil tüm dünyada müthiş bir deizm patlaması meydana geldi. İnsanlar artık dinin adını duymak istemez oldu. Dine olan inanç sarsıldı, din itibarsız hale geldi. İnsanlar, yine de Tanrı’dan vazgeçmedi, vazgeçemedi. Hala bir yaratıcının olduğu ve bir gün o vaat ettiği adaleti getireceği inancıyla sabırla bekliyorlar. Dinler her ne kadar soyutsal idealar olarak ortada duruyor olsalar da getirdikleri yasalarla birer sosyal fenomen haline geldiler. Tarihe bakınız. Tarihte dinsiz bir topluma rastlanmamıştır. En ilkelinden en gelişmişine kadar dinler hep var olmuştur. En çarpıcı biçimde gözümüzün önünde duran net örnek olarak Göbeklitepe’yi baz alabiliriz. Kıymetli bir mirasın üzerinde yaşıyoruz, çünkü 19.yüzyıl hatta 18.yüzyılla birlikte dünyada başlayan dünya kültür ve tarihi araştırmalarında en büyük kanıtlar bizim topraklarımızda ortaya çıktı. 12 bin yıllık bir tarihi geçmişe sahip olan Göbeklitepe, ortaya çıkışıyla birlikte bir anda her şeyi değiştirdi. İnsan topluluklarının tarımla birlikte topluluklar oluşturduğunu ve yerleşik düzene geçtiği düşünürsek, o tarihlerde henüz avcı toplumların olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalıyoruz. Yani avcılık ve göçebelikle yaşanılan bir dönem ve Avrupa’nın çoğu buzullar altında. Ama yine de insanlar inançlarının gereğini yapabilecekleri bir yapı inşa etmişler. Daha iyi kavranması açısından o dönem henüz Mısır piramitleri ya da Stonehengeyok. Bugün hiçbir insan kendi inandığı din dışında diğer dinleri kabul etmiyor. Kendi inancı dışındaki inanç biçimlerini batıl olarak adlandırıyor. Ya da onların bozulduğunu, tahrip edildiğini iddia ediyor. Bizim dinimiz yani İslam dini açısından bakılıdığındayse evet, İslam da ilk ortaya çıktığı zaman diğer dinlerle karşı karşıya kalmıştır. Ancak İslam, hiçbir zaman Hıristiyanlık ya da Museviliği reddetmemiş, aksine onların devamı ve en sonuncusu olduğu iddiasında olmuştur. “Sizin dininiz size, benim dinim bana” anlayışı, İslam’ın diğer dinler karşısında herhangi bir endişe duymamasına neden olmuştur. İslamiyet, diğer dinlerin iyi yanlarını ortaya koymuş, ancak bundan olumsuz anlamda da etkilenme gibi bir endişe taşımamıştır. Hıristiyanlıkta ise kilise, kendi otoritesinin sarsılması endişesiyle diğer dinler karşısındaki konumunu çok keskin bir biçimde belirtmiştir. Bugün gelinin dünyada ise Kilise, bunun çok yanlış bir strateji olduğunun farkındadır. Bu yüzden kendi içerisindeki suçlarla mücadele etmeye başlamıştır. Örneğin geçmişte reddettiği bilimden özür dilemiş, çocuk istismarcısı kardinalleriyle hesaplaşıp yargı önünde cezalandırılmalarına izin vermiş ve hatta Papa, evrim teorisinin gerçek olabileceğini dahi söylemiştir. Nasıl ki İslamiyet, diğer dinler içerisindeki güzellikleri ve doğruluğu göstermenin kendisi açısından zarardan çok fayda getireceğini görmüşse, Kilise de bugün bunu yapmaktadır. Hatta dinler arası diyalog adı altında diğer dinler içerisine girerek, kendisinin ne kadar şeffaf olduğu gerçeğiyle! hareket ederek taraftar toplamaya çalışıyordur. Hem de kendisi karşısındaki en büyük rakiplerinden. Yani bir şeyi ne kadar ötekileştirir ve görmezden gelirseniz o şey, bir gün sizin kadar güçlü bir şekilde karşınıza dikilir. Ancak onu ne kadar çok kabul eder ve onun iyi yanlarını gösterirseniz, insanlar o güzelliklerin aslında sizde olduğuna inanarak size katılacaklardır. Yine de bugün dinler karşısında çok daha güçlü bir düşman var; deizm. Dinlerin müritlerinin sunmuş olduğu günahkar, yalancı, adaletsiz anlayış çoğaldıkça, o dinler taraftarlarını bir bir kaybetmeye başladılar. İnsanlar, dinlerden bıkıp usandılar ve dinin, sosyal yaşamı kısıtladığı düşüncesi özellikle gençler arasında egemen olmaya başladı. Bu noktada Tanrı, asla terkedilmiyor. Tanrı’ya olan bağ ne olursa olsun koparılmıyor. Ancak bilinmelidir ki deizmin sonraki aşaması ateizm, yani tanrıtanımazlıktır. Evrende her şey düzenden düzensizliğe doğru gidiyor. Zamanın oku, geçmiş ve gelecek arasında bir asimetri oluşturuyor. İnsanlar, inandıkları dinlerinin geçmişine yani ilk çıktığı zamanlara özlem duyuyorlar. Mensubu oldukları dinlerin en saf ve kirletilmemiş halinin o dönemlerde yaşandığına inanıyor ve şimdiki din zaten o zamanki din değil, o halde neden inanç gereği duyayım ki düşüncesine kapılıyorlar. Dinde öze dönülebilir mi bilmiyorum. Kırılan bir aynayı eski haline getirmek mümkün değildir. Zaman her daim ileriye doğru gitmektedir. Bu noktada bize ya yeni bir din gerekiyor ya da var olan dinin, öze döndürülmesinin bir yolunu bulmak gerekiyor. Ama bunun için de dinin siyasetten, hukuktan, devlet içinde kadrolaşılmasından arındırılması gerekiyor. İslama göre bundan sonrası için yeni bir din yok. Son ve hak din İslam’dır. Yani Tanrı’dan yeni bir din bekleyemezsiniz. Ama insanlık fenomeninde birleşebilirsiniz. Bunun için de yine dinlerin özüne döndürülmesi gerekiyor ki bu da, aynanın eski haline getirilmesi demek oluyor. Aynayı eski haline getirmek mümkün değildir ama süreci eski haline getirebiliriz. Yani gelecek bizim etrafımızda dönüyor. İyi olanı yapmalıyız. İnsanlık ve Dünya için...
Din Üzerine
Din ÜzerineArthur Schopenhauer · Say Yayınları · 2011674 okunma
·
236 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.