BTÜ Ağıdı (sürprizbozanlı)*Çok sürprizbozanlı manzum BTÜ incelemesi
Kitap bir ağıt gibiydi. Ancak bu ağıt ajitasyona dayalı dramatize edilmiş fantazyalardan değil, Çukurova topraklarında ekmeğinin peşinde perişan olanların ağzından alınmış bilgilerle oluşturulmuş bir ağıt. Ki yine de eksik kalmış olacak ki Orhan Kemal kitabı kahvehanelerde ırgatlara okurken ırgatların yorumu "Az bile yazmışsın." gibisinden bir yorum olmuş.
Büyük oranda diyaloglara dayalı olan, anlatıcı-yazarın pek görünmediği; anlatımın karakterlere bırakıldığı bir roman olmuş BTÜ. Kitapla ilişkim ilginçti: Elime alınca su gibi akıyordu ama onu okumak için derin bir arzu duymadım hiç.
Ne demiştik, ağıt demiştik. Ben de şekil olarak da ağıda benzesin diye manzum şekilde özetlemek istedim hikayeyi.
Bereketli Topraklar Üzerinde
Bir varmış bir yokmuş.
Üç arkadaş yola koyulmuş
Biri Yusuf, biri Hasan, öbürü Ali
Üçünün de derdi, hedefi belli:
Çalışıp hakkıyla toplamak para
Beklediler Ç. köyünün garında
Çukurova'ya vardıracak olan treni
Trende tanıştılar iki adamla
Biri toy bir delikanlı öbürü usta
Sözleştiler beraberce bir fabrikada
Kollamak için birbirlerini ama
Herkes sallıyordu tutturan yoktu
İstikamet şehirdi, sınama çoktu
Memleketlimiz zengin, kol gerer bize
Gibi komik düşlerle düşüp peşine
On bildiğinin onu da yanlış olan Yusuf'un
Yattılar kapısında fabrikaların
İki yalvar, üç çırpın, bedeller verip
Girdiler fabrikaya üç kişi, mutlu
Biri kaldı içeride, fabrika yuttu
Köse Topal namı; tefeci, dinci, kene
Tek gailesi para dizmek para üstüne
böylelerine Allah "hidayet" versin denir
Hidayet gelmese bile onun oğlu yetişir
Kızı ondan toka bekler dururken köyde
Köse Hasan öldü burada yalnız başına
Dostları yanaşmadı dirisine, naaşına
Kovulunca fabrikadan Hasan'ı yalnız koyup
Girdiler inşaata Yusuf ve Ali
Tek dertleri ekmek; birlik, kardeşlik hep laf
Sağ bildiler gurbette yalnız ölen Hasan'ı
Yusuf usta oldu burada bir ustadan el alıp
Ali harap oldu burada bir Fatma'ya yanıp
Kapıp kocasından Ali Fatma'yı çekti gitti
İnşaat iki dost için artık son dönemeçti
Pehlivan Ali bu, gönlü gezgin konmuyor
Yeni bir avrat görsün öbürünü anmıyor
Fatma pişman kocasını koyup gittiğine
Ali gibi bir toya avratlık ettiğine
Aptal kızına yandı Ali, unuttu Fatma'sını
Fatma bu, zorlu avrat, kalmaz geri sırada
Zorlu ama pek toy daha hemen kanıp gavura
İntikam almak için hop atladı ahıra
Sonra Fatma bir düzenle ayrı düştü Ali'den
İyice beter oldu, medet umdu veliden
Ali de farksız değil ayrı düşünce yardan
Aptal kızı değil Fatma çıkmaz oldu aklından
Küçük Ağa, Büyük Ağa, ırgatbaşı bir düzen
Çöktü ırgat başına kanını emdi tümden
Günde yirmi bir saat, kırpılmış paydoslarla
Ağızda kurtlu ekmek, kaşıkta yağlı çorba
Zeynel nam bir ırgat, bre gardaşlar dedi
En çok biz çalıştık ama hep onlar yedi
Diye örgütlemek, aymak ister ırgatı
Irgatbaşı elbette bundan pek hoşlanmadı
İlk fırsatta kaydırdı Zeynel'in ayağını
Sessiz, korkak ırgat da buldu tam layığını
İlk izinde Pehlivan, Hidayet'in oğluyla
Yanarken Fatma için vardı bir geneleve
Her kadını aşk bilen bizim Pehlivan Ali
Burada da bir yosmaya tuttu gönlünü verdi
Var benimle köye gel deyip vaatler verip
Allı'yı da Fatma gibi bağladı yüreğine
Bir punduna getirip dışta koyup Zeynel'i
Zeynel'in zor işine koşuldu Pehlivan Ali
Güçlüdür, kuvvetlidir, işin altından kalkar
Deseler de bu işler öyle kolay olmuyor
Diye uyaran ustaya hiç kulak asılmazken
Daha ilk iş gününde makineye kapılıp
Göçtü aramızdan gencecik Pehlivan Ali
Ardında yaşlı koydu üç dört tane dilberi
Bir tek Yusuf kaldı üç arkadaştan arta
Bir tek onu bulmadı arıza bir durum, varta
Çünkü Yusuf bilgiçti, emmisi vardı onun
Şehir görmüş adamdı, yeğenini de aydı
Emmisinin lafından, izinden çıkmayarak
Vardı köyüne Yusuf bir duvarcı olarak
Yılan gibi tıslayan bir gazocağı ile
Geldi köyüne üstü başı şehirliden hallice
Ne kaldı şimdi bize bu kitaptan bir mesel
Gariban çalışır da ekmeği kodaman yer
Eğer işçi, emekçi bir olmazsa yok olur
Bitmez ağlayanı hiç, sızlayanı çok olur