Gönderi

"Seni bekliyorum.. Sen yola düşende, dar gelir girdiğim her mekan. Bu şehir sensiz yaşanmaz olur. Daraltır içimi kapalı kapılar. Haberli geldiğin halde. Geleceğin vakti biliyorken; gelmenin imkansız, beklemenin anlamsız olduğu zamanlarda bile beklemenin, gözü kapıda ansızın içeriye girmenin ve bu olanaksızlıkları umut etmenin nasıl bir açıklaması vardır acaba? Zaman kilitlenmiş... Geçen her saniye ömürden geçerken saatlerin hızla geçmesini istemenin mantıklı bir izahı var mıdır? Ömründen giden saniyelerin bu kadar ağır gittiğinin başka düşünüldüğü, çabucak geçmesinin istenildiği başka sebepler yaşanmış mıdır acaba? Ümit hüzünle el ele, kol kola, diz dize imiş meğer. ilk defa şahit oluyorum buna. Kilitlenmiş zamanımın yok anahtarı, gözlerinden başka. İçim daralıyor... İçim daraldığında yangın yerine döner yüreğim. Yüreğim yanar, gözlerim suya yürür, kavuşur nihayetinde. Gözlerimin suya dokunduğu yerden bir tutam saçı ıslanmıştır gecenin.. Islatınca saçlarını gecenin, ruhuma dolanır yalnızlığın kolları. Penceremden aşağı, odamdan içeri karanlıklar salınır. Gecenin ıslak saçları tutuşur, alevler yüreğime düşer, beni bir titreme alır. Öne düşüyor başım... Başımı kaldıramıyorum. Utancımdan değil inan. Titreyen bedenimin üşüyen ellerimin tasası değil bendeki. Bir an çevirip başımı, bakacak olsam gecenin yüreğine mıhlanmış yıldızlara, mehtabın hayıflanmasına neden oluyorum. Çekmek zorunda kalıyorum çekilmez kaprislerin her birini. Yıldızlardan, burçlardan, vuslata umut taşıyan her bir şeyden uzağım. Onlardan ne kadar uzak kalsam sana o kadar yakın olacağıma dair bir kanat büyüyor içimde. Düşlemeye başlıyorum, en güvenilir en sadık haberci olarak düşlerime güveniyorum. Düşlerim gözaltında... Ufka bakmaktan vazgeçerek başımı öne eğip, ışığı düşlesem, aklımdan ışık geçirsem, güneşin huysuzlandığını, suların bulandığını gözleriminse buğulandığını görüyorum. En iyisi sen çabuk gel tabiat kendi seyrinde gitsin. Göz pınarlarım sana akmakta. Bahara alışkın dünyama kış yaşatma çabuk gel. Hala gelmedin... Beklemeye tahammülsüzlüğüm, seni görmeye dair sabırsızlığım, sensizliğe gönülsüzlüğüm beni bambaşka bir ben yapıyor. Tanıyamıyorum bu anlarımda kendimi. Kimseler beni bu halde görmedi. O yüzden bu halim nasıl algılanıyor, nasıl yorumlanıp tarif ediliyor bilemiyorum. Kimseler görmedi böyle. Çünkü kimseyi böyle sevmedim. Kimseyi beklerken bu kadar heyecanlanmadım. Elim ayağım dolanmadı birbirine bu şekilde hiçbir vakit. Görürken, kalbimin atışına boyun eğdiğim kimse olmadı inan. Yürek büyüyor, çatlayarak... Olgunlaşan nar misali. Yüreğimi ikiye böldürmeye hiç bu kadar hevesli olmamıştım. Şöyle başı dik alnı açık dedikleri türden bir duygu yaşıyorum aslında seni sevmekle. Ama başım eğik, yüreğim buruk, ciğerim yanık sevmek zorunda kalıyorum. sebebi hikmeti belli veya belirsiz. Seni içimde seviyorum. İçten seviyorum ama en içimdeki içten anlıyor musun? Olgunlaşıp kabuğunu yaran cennet meyvesi dedikleri "nar" misali. Severim güneşi yazın da kışında.. Yıldızı ve mehtabı hem gece hem gündüz severim.. Seni bunlardan ötede bir yerlerde ama nihayetinde en nihayetinde en çok seviyorum." Mehmet KIZILAY - Sen Yola Düşende
·
55 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.