Şiir benim için kapısını aralamaya çalıştığım bir tür. Bu demek değil ki yabancıyım.. sadece bazen birisi hakkında ısrarla tanıman gerektiğine dair o garip, bildik duygu benim için şiire karşı geçerli. Tanımalıyım diyorum, daha iyi tanımalıyım bu türü.
Ben kısmi zamanlı aylak bir okurum ne yazık ki. Kütüphanede gezerken anlık halimin yansıttığı, beni ötelediği kitaplara kolayca çekilen biriyim. Karşımda bulduğum yazarlardan biri Birhan Keskin oldu. Ne kafayla yaptığımı bilmediğim şekilde kitabın ortasından bir sayfa açıp dünyasına girebilecek miyim şiirin, merak ettim. Şiir benim elimden tutmadı beni yanına çekti hızlıca. İşte böyle bir yanyanalık yaşadım bu kitapla.
Karşılaşmamızı uzuuun uzadıya anlattıktan sonra kitabın içeriğine geleyim biraz.
Birhan Keskin’in bu kitabı 2005 yılında basılmış ilk. Şairin diğer kitaplarını okumadığım için bir kıyaslama yapamayacağım ama elbette tarzına dair bazı şeyler belirdi aklımda.
Okurken bazılarını çok havada kesik, anlık duygulara atfedilmiş bulduğum şiirler oldu. Bu şiirlerin en ortak özelliği, okurken hissettiğim bi’ izlenim duygusuydu. Tüm şiirler okunduktan sonra bi’ izlenim, bir hava bırakmaz mı diye sorulabilir. Evet, bırakırlar belki ama bazı kokular hafiftir, bazılarıysa ağırdır. İşte Keskin’in bu ‘’kimi’’ şiirleri kolayca uçabilen nitelikte bulduğum şiirlerdendi. Bu ifadeye, etkileme yetisine ise asla rastgele ulaşıldığına inanmıyorum. Çünkü bu ‘’uçucu’’ şiirler gerilerinde kişiye bi’ soru işareti bırakacak türdelerdi. Hafifliğiyle, yankısız, gündelik sözleriyle nasıl bu kadar kişiyi kendine döndürebilir şiir? Belki de gizem burada.
"Rüzgârlar... pansiyon... teras
Blue cult.
Akşam yürüyüşleri. Akşamın batısına
Meleğimin kanatlarını da oraya götürerek.
Metropollerin asi özlemi sonra
Ah benim kaçık sevgilim: İstanbul.
Fincanlarda yol görünmedi bana yaz boyunca."
(syf.131)
Şairin ‘’kimi’’ şiirlerinde ise yankılı, yeri yönü belli, amaçladığına ulaşan kelimeler, ifadeler vardı. Önceki kesik esintiden çok kestiği yeri kanatan, kanın akışını göstermeye çalışan ifadelerle doluydu bu şiirler de. İfadelerdeki netlik ve kesinlik uçuşma yaratacak, izlenime yer bırakacak cinsten değil aksine yaşanmışlığın vurgusuyla dolu, geleceğe dair net bi’ yolda olduğunu ifade eden cinstendi.
"Yağmur: Sessizliğiniz huzursuzluğunuzun sesi
diyormuş size. Yankılanıyormuş yağmur:
Ömrün bir şey anlatıyor sana, ama sen anlamıyorsun!
Yağmur durmadan yağıyormuş:
Hiçbir şey rastgele değildir.
Hiçbir şey rastgele değildir."
(syf.59)
Bu ‘’uçuşan’’ ve ‘’ayakları yere basan’’ şiirlerdeki en ortak yön ise Birhan Keskin’in doğayı yazınsal düzlemdeki eşsiz kullanım tarzı. Doğa kelimelerde bile ne renkli, ne can
lı! Rüzgar, çöl, gül, kuş, yağmur, fırtına, güneş… Pek çok can, şiirin havasına uygun ton ton renklendirilmiş Birhan Keskin’in kalemiyle. Ve okurken şiirden çıkıp o ifadedeki uyuma şaşmamak, şiirin içindeyken de bunu nasıl böyle bi'uyumla şiire yerleştirebildiğine hayret etmemek mümkün değil.
Tüm bu yazdıklarımdaki "okurun bireysel hisleri" gerçeği unutulmamalı. Şiir okurun kafasindakiyle, ruh haliyle, yaşamıyla, düşünce yapısıyla bin bir ton anlama kombinasyona, renk dünyasına girebilen bir tür. Bu yüzden bence bi' şiir en iyi okunarak tanınır. Şiir hakkında yazılan yazı sanırım şiirin kendi hissettirdiği gücün, hissin onda birini bile vermez. An'a bir karalama niteliğini giyinen bu yazının en temel amacıysa böyle güzel bir şiir kitabının daha çok okunması gerektiğine dair bir etkileşimdir.
Herkese şiirli günler dilerim.