Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

“Galatı meşhur, lügati fasihten evlâdır.” derler. Yani; meşhur olmuş, yaygınlaşmış yanlış kelime ve kullanımlar, artık unutulmuş ve bilinmeyen doğru kullanımlara tercih ediliyor -------------------------- Tarihimizde doğru sandığımız ama yanlış bildiği- miz konular var ... Örneğin ... "Gel ne olursan ol yine gel..." Bu söz kime ait? "Mevlana" dediğinizi duyar gibiyim! Ancak ... 1368 yılına ait en eski Mevlana'nın Divan-ı Kebir' inde bahsi geçen rubai yok! İlerleyen yıllarda bu sözler, rubai sıralamasının en sonuna ekleniverdi! Sözün; Mevlana'dan 200 yıl önce Horasan'da yaşamış Ebu Said-i Ebu'] Hayr'a veya Efdalüddin-i Kaşani'ye ait olduğu iddia ediliyor ... *** Hani bildiğiniz meşhur bir Mevlana portresi var; dışı yeşil cüppeli, içi kahverengi abalı, kahverengi külah üzerine sarılmış beyaz sarıklı, boynu mütevazılıktan öne eğik, elinde doksan do-kuzluk beyaz tespihiyle orta boylarda ak sakallı olan.Her fırsatta her yerde kullanılan figür. Tanıdınız. Peki ... Sahiden Mevlana!ni o resimde tasvir edildiği gibi mi? Resimdeki Mevlana mı? Hayır! 1960'lı yıllar ... Tahran Üniversitesi'nde, Mevlana konulu minyatür ve resim yanşması yapıldı. Birinci gelen resim; bizim bildiğimiz işte o resimdi... Mevlana Müzesi Müdürü Mehmet önder bu resmi beğenip Konya'ya getirip kartpostal olarak bastırdı ve kısa sürede tüm yurtta en çok kullanılan Mevlana resmi oldu! Kuşkusuz Mevlana'yı şişmanca ve orta boylu gösteren bu resim, Mevlana nın gerçek fiziksel özelliklerini taşımıyordu! 14. yüzyılda yaşamış tarihçi Ahmet Eflaki Dede'nin Menakıbl'l Arifin adlı kitabında, Mevlana mı boyu yaklaşık 1,80' di ve çok zayıftı. Uzun sakallı değil -uzun sakal bırakmak kişide gururlanmaya neden olacağından- kısa sakala sahipti! Bugün gerçek bir Mevlana resminin var olup olmadığı bilinmiyor ... *** Yavuz Sultan Selim sanılıp okul kitaplarına bile giren meşhur küpeli resimdeki kişi, Şah İsmail' dir! .. *** "Kömürü ilk bulan kahraman" diye ders kitaplarına konan "Uzun Mehmet" de efsanedir; öyle bir kişi ve olay yoktur! *** Bilinir ki ... Kanuni Sultan Süleyman sağlığa çok önem verirdi; bu nedenle şu şiiri yazdı: "Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi." Oysa doğrusu şu ... "Devlet" sözcüğü Arapça'dan gelir ve 19'uncu yüzyıla kadar bugünkü anlamda kullanılmazdı. Arapçada "devlet", feleğin çarkının dönüşünün bazı kişileri "talihli" kılması demekti. "Sıhhat" sağlık değil, doğruluk demekti. Yani ... Kanuni diyordu ki: "Hayatta en değerli şey mutluluktur Mutlulukların en yücesi bir nefes doğruluktur." *** Bilinir ki; "Kızıl Elma" kimi Turana milliyetçilerin hayali. gerçekleştirmek istedikleri Kafkasya-Orta Asya Turkleriyle birleşme stratejisi. Doğrusu şaşırtıcıdır ... Kanuni Sultan Süleyman, Yeniçeri Ocağı'na kendini 1 numara olarak yazdırdı. Ulufe dağıtılacağı zamanlarda sanki kendisi de maaş alıyormuş gibi ulufe kesesini alırdı. Üstellk bir de dokunaklı konuşma yapardı: "Kızıl Elma' da buluşalım ... " Vatikan'daki San Pietro Bazilikası'run tepesindeki kırmızı elmayı andıran küçük kubbesinden dolayı, Osmanli da "Kızıl Elma" Papa'nın simgesiydi. .. Kanuni'nin "Kızıl Elma' da buluşalım" dediği Vatikan'ın alınma hedefine işaret ediyordu! *** Tarihi bilmek, kavramak için olaylara iktisat perspektifinden bakmak gerekir. Bizim kaderimiz: Ekonomistler tarih bilmez. Tarihçilerimiz ekonomi bilmez!.. Bu nedenle ... Derler ki... "Osmanlı' da çok içki yasağı oldu, ama halk tarafından kabul görmediği için hep kaldırıldı!" İşte bu iktisat temelli düşünemeyen tarihçilerin uydurmasıdır! İçki yasağının kalkmasının sebebi, "zecriye" adı verilen gelir vergisidir. Osmanlı devleti din ile para arasında sıkışıp kaldı hep. Ekonomisi bozulup vergilere ihtiyaç duyduğundan içki yasağını kaldırdı. *** Tüm yasakların Şeriat'tan kaynaklandığını düşünmek de yanlıştır. Mesela denir ki, "Matbaa'nın gelişini şeriat engelledi!" Doğrusu; bunun dinle pek ilgisi yoktu; direnci gösteren lonca sistemiydi. Yani ... Karşı koyan -elyazmasından para kazanan-hattatlardı! Matbaacılık, elyazılarıyla geçimini sağlayan esnafın ticaretini tehdit ediyordu. Bu yüzden matbaa büyük bir dirençle karşılaştı ve hatta ayaklanmalar bile oldu; "Allah'ın sözleri nasıl makinede basılır?" Sanmayın ki din sadece siyasete malzeme edilir; işte böyle ticarete de mal edilir!.. *** Devletin matbaaya soğuk bakmasının bir diğer yanı ise, matba-ayla çoğalan kitaplar sayesinde Avrupa' da Musevi ve Hıristiyanlar arasında din tartışmaları çıkmıştı; bu tür isyanların Osmanlı tebaası içindeki gayrimüslimleri de etkileyeceğini düşünüyordu. Bu korku o derece güçlüydü ki; tarihçi F. Babinger'e göre, elyazması Kuran-ı Kerim'in İstanbul'da çok pahalı olduğunu gören bir İngiliz, Londra'da matbaada bastırdığı Kuran'ı İstanbul'a getirdi. Fakat bunu öğrenen padişah tüm Kuran'ı denize attırdı!.. *** Madem konu yazıdan kitaptan açıldı; doğru bilinen bir yanlışa daha dikkatinizi çekeyim ... Diyorlar ki: "Cumhuriyet'in ilk yıllarında az kitap yayımlanmasının sebebi Latin harflerine geçilmesidir." Sanki, Osmanlı döneminde çok mu kitap yayımlanıyordu? 1550'lerde sadece Kanuni hakkında Avrupa' da yüzlerce kitap yayımlanırken bize geç gelen matbaanın ardından 100 yılda bile toplam 50 kadar kitap yayımlandı. Aynı 100 yılda Japonya' da 10 bin kadar kitap basıldığı biliniyor. Okumayı-yazmayı ve kitap yayımcılığını Latin harflerine bağlamak, meselenin yine iktisadi yönünü kavrayamamaktan ileri geliyor! Gerçekte kitap üretimi ve onunla ilgili basın yayın faaliyetleri kapitalist işletme şeklini alınca; kültür, kitlesel boyut kazandı ve "kitapçılık" karlı bir üretim dalı haline geldi. *** Batı' da matbaa 15. yüzyılda icat edilmekle birlikte, yayıncılıkta kitle üretimine geçilmesi çok sonradır. 16. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar bir kitabın tirajı bini geçmiyordu. Aydınlanma yüzyılında patlama oldu diyebiliriz. Voltaire'in "Örf ve Adetler Üzerine Deneme" si rekor kırarak 7 bin basıldı. Evet ... Matbaa, Avrupa'da yeni tip aydın yarattı. Daha önce kiliseye, senyöre, öğrenciye muhtaç olan aydın, matbaa sayesinde kitap çıkardı ve gelir sahibi olmaya başladı. 16. yüzyılda Erasmus, yayınlarıyla hayatını kazanan dünyada ilk aydın oldu. *** Bugün bir Japon senede ortalama altı kitap okurken, bizde altı Türk yılda bir kitap okumaz! Hep bu Latin harfleri yüzünden!.. Voltaire bir kitabında şu acı tespiti yapıyor: "İstanbul'da bir yılda yazılanlar, Paris'te bir günde yazılanlardan azdır!" *** - ABD Başkam Ronald Reagau'clan ABD başkan adayı Al Gore'a kadar Amerikalı siyaset.çiler yıllarca Abraham Lincoln'den alıntı yaptı: •''Küçük adama yardım edeceğim diye büyük adamı deviremezsin; zenginleri yok ederek fakirlere yardım edemezsin!" Oysa, Lincoln'ün böyle bir sözü yoktu!.. Şöyle bir sözü vardı: "Bildigimiz değil, doğru zannettikleri miz başımızı belaya sokar" *** Dünyamıza gelen uzaylılan yazdığı Tanrılanrı Arabaları gibi kitaplanyla dünyanın en çok satan kitaplar listesine giren ve -çocukluğumda ben dahil- milyonlarca kişiyi kandıran Erich von Daniken aslında yazdıklarını Planete adlı bilimkurgu dergisinde kaleme alınan kurgulardan kopyalamış Zaten daha önce zimmetine para geçirmekten birkaç kez ceza almış ... *** Boney M.'den Spice GirJs'e, The Monkees'ten Milli Vanilli'ye kadar albüm kapaklannda fotoğraflannı gördüğünüz, ekranda seyrettiğiniz dünyaca ünlü pop şarkıcıları; aslında "perde arkasında" şarkı söyleyenlerin yüzü olup sadece dudaklarını oynatıp dans ettiler ... *** Şampanya Fransızların değil İngilizlerin icadıdır ... *** - Develer hörgüçlerinde su değil yağ taşırlar; anavatanı Afrika değil Kuzey Amerika kıtasıdır ... *** - Boğalar renkkörüdür; boğayı sinirlendiren matadorun elindeki kırmızı pelerin değil, pelerinin hareketidir ... *** Siyasi-ekonomik-kültürel anlamda doğru bilinen yanlışlar üzerinde duracak olursak: - Napoleon Mısır'ı işgal ettiğinde Fransızlar, "Gizlice Müslüman oldu; gerçek adı Ali Bonapart'tır" diye halkı kandırdı. - Almanlar İkinci Dünya Savaşı'nda Müslümanları yanlarına çekmek için şu yalanı ortaya attı: "Hitler gizlice Müslüman oldu; adı, Haydar' dır!" - İtalyanlar boş durur mu; "Mussolini gizlice İslam'ı seçti; adı-soyadı Musa Nili," dediler. - İngilizler baktılar ... Kıbrıslı Türkler kendilerine ateş püskürüyor; Prens Charles'ı Müslüman yaptılar; adı, "Hüseyin" idi! - En renklisini rahmetli Kaddafi söyledi; "Shakespeare Müslüman idi ve adı Şeyh Pir" di!.. *** Galat-ı meşhur; kelime veya deyimlerin yaygın olarak yanlış bir biçimde kullanılması sonucu, doğrusunun yerini alma halidir. Kimi örnekler vereyim: Arapçada "mektep", büro-yazıhane anlamlarına gelirken, dilimizde sadece "okul" manasında kullanılıyor. İspanyolcadaki "baraka" balıkçı kulübesi anlamında kullanılırken, bizde "eğreti yapı" anlamında kullanılıyor. Farsçada "rüzgar", zaman, vakit anlamındayken bizde "yel" anlamında kullanılıyor. Ve ... Türkçeye Arapçadan geçen ve aslında çoğul isim olan; evrak (tekil: varak), evlat (tekil: velet), eşkıya (tekil: şaki) gibi sözcüklere yine çoğul eki getirmek de kabul gören yanlışlardan. Yani, "tüccar" zaten çoğul anlamındayken biz "tüccarlar" diyoruz! Deyimler de var: "Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz" atasözünde geçen "ana" kelimesinin aslı "ane" ve o dönem Bağdat yakınlarındaki ünlü uçurumun adıdır. "Göz var, nizam var" deyiminin doğrusunun "Göz var, izan var" şeklinde olması gerekir. "İzan", anlama yeteneği anlamında kullanılıyor. Keza ... Hayal kırıklığına uğramak anlamında kullanılan "süküt-i hayale uğramak" deyiminde "süküt" sözcüğü yerine doğru sözcük; kırılmak, parçalanmak manasındaki "sukut"tur. vs. Soner Yalçın
··
184 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.