Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

152 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
22 saatte okudu
Modernizm ve Postmodernizm
"Eleştiri, iyi-kötü ayrımlarının çok ötesinde, yazınsal metnin bütün öğelerini çözümleyip kendini metnin üstüne atan bir yaratım süreci sonunda çıkar ortaya. (s.10)" Semih Gümüş, Modernizm ve Postmodernizm adlı kitabında eleştiriyi bu şekilde ifade ediyor. Peki, biz bunun ne kadarını yapabiliyoruz? Okurların çoğu sadece okur olarak vardır. Bu şekilde 'üstten bakarak' kitabı yorumlamak; salt metinden hareket ederek bir durum ortaya çıkartmak çoğu zaman, kolay da olmuyor. Bazen yazarın diğer kitaplarına ya da etkilendiklerine bakarak da bir sonuç çıkartmamız gerekebilir. O yüzden eleştiri yazısı yazmak ve eleştirmen sıfatına haiz olmanın da çeşitli sorumlulukları var. Semih Gümüş de bu işin uzmanlarından biri. Eleştiri denildiğinde ilk akla gelen şey, 'olumsuz' bir çağrışımdır. Ama her eleştiri olumsuzluk mu bu da ayrı bir konu. Semih Gümüş, önsöz kısmında önce 'eleştiriyi' açıklayarak bir girizgah yapıyor. Sonra izlenecek yol hakkında kısa bilgi vererek, benim gibi 'düz, vasat' okurlara bazı açıklamalarda bulunur. Örneğin, "Yenilikçilik ile modernizm birbirini sürekli anıştırır elbette, ama birbirleriyle örtüştükleri de söylenemez.(s.11)" diyerek de önemli bir tespitte bulunur. Çoğunluğun aynı bildiği bu kavramlara ufak da olsa bir açıklık kazandırır. Buradan hareketle modernizm ve postmodernizmin de birbirinin devamı ya da bütünün ortadan kesilmiş iki parçası olmadığını ifade eder. Osmanlıdan Cumhuriyete geçerken yaşanan değişimlerin, Osmanlının devamı olan aydınların yazınsal hayatlarına ise hiç etki etmediğini ifade eder. Rejim değiştiği ve köklü reformlar yapıldığı halde, edebi tarzın aynen devam ettiğini, o yüzden modernizm kavramının edebi değil siyasi değişiklik olduğunu belirtir. Önceden sonraya (halef-selef) bir geçiş hali içinde bulunan tarihin ve bunun bir unsuru olan yazarların, var olan olgular doğrultusunda yazılarına devam ettiklerinden bahseder. Bu dönemdeki yazarlar Osmanlıdan Cumhuriyete geçişte karşılaştıkları çeşitli sıkıntıları (devlet, toplum, sosyal, siyasal, aile) bir belge ve kaynak olarak yazılarına işlerler. Ama bu durumun onların edebi anlamda modernist oldukları anlamına gelemeyeceğini ifade eder. Şu an bile o yazarların eserleri okunduğunda o dönemin gerçekleri, yaşamları, hayalleri ya da buna benzer durumlarıyla karşılaşırız. Edebi geçiş süreci siyasi geçiş döneminden farklı bir şekilde gelişir. '1950 Kuşağını modernist edebiyatın olanaklarını keşfettiği yıllardır .(s.31)' diyerek bir sınır hattı çizer. Modernizmi ifade ederken, anlatılan yaşantı ve karakterlerin dilinden çok, 'nasıl anlatıldığıyla' ilgili olduğunu ve bunun içinde dilin kullanımı, kelime oyunları, o kelimelere verilen özel anlamlar olduğunu ama anlatımın ise ön planda olmadığı bir durumdan bahseder. Klasik anlatıdaki 'olayların' yerine modern anlatıda 'nasıl anlatıldığının' ön planda olduğunu belirtir. 1950 Kuşağını Türk edebiyatında yeni bir yapı taşı olarak belirtir. Çeşitli isimler sayar ve Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam'ını edebiyatın ilk modernist romanı olarak vurgular. Ayrıca 1950 Kuşağının yazınsal arayışlarının bugün bile hala kapsamlı bir şekilde değerlendirilmediğinden bahseder. Kitabın 45.sayfasında yer alan 'Zor Okunurluk ve Okuma Kültürü' adlı bölümü ise özellikle burada vurguladım. Çünkü, bazı yazarlar ya da kitaplar için söylenen 'bu kitaptan bir şey anlamadım, ne anlatıyor yahu!' cümlesini açıklamaya çalışıyor. Ayrıca, niçin birileri ya da bazı kitaplar ön plana çıkarılıyor. Edebi olduğu için mi yoksa çıkar hesaplarından dolayı mı? Bunu da anlamaya çalışıyoruz. Semih Gümüş, edebiyatın sadece Balzac, Tolstoy, Dostoyevski ya da Yakup Kadri, Reşat Nuri, Sabahattin Ali, Orhan Kemal olmadığını, onların yazım yolunu sürdürenler olduğu gibi tamamen farklı yollardan yazarak önemli eser veren yazarların da olduğunu ifade ederek, çok önemli bir duruma da işaret eder. Tek bir tarzın edebiyatın tümünü temsil edemeyeceğini, farklı düşünceler olduğu gibi farklı tarzların da olacağını söyler. Günümüzde nitelikten çok niceliğin üstün tutulması, özellikle son yıllarda yazılı ve görsel basının bir çeşit dayatması olarak da görülebilir. Sürekli ön plana çıkartılan kişi ve kitaplar okuyucular gözünde 'ben de aldım' , 'bende de var' dan başka bir şey ifade etmez duruma gelmiş. Çoğu zaman günümüz tabiriyle copy/paste olarak ordan burdan alıntılarla döşenmiş kitaplar da ortalığa savrulur. Çoğu zaman nitelik maalesef niceliğe yenik düşebiliyor. Öncelikle bu kitap ders kitabı değil ve o yüzden de giriş-gelişme-sonuç şeklinde bir anlatım beklenmesin. Dünya edebiyatında modern, postmodern gelişmelerin Türk edebiyatına yansımaları hakkında çeşitli yazıların toplandığı bir kitap. Semih Gümüş, 'eleştiri ' açısından kitap ve yazarları bize anlatıyor. Her bölüm birbirinden bağımsız okunabilir. Bazı yerlerde Zweigvari bir anlatım sergiler. Eleştiri ve deneme türlerine uzak olan okurlara seslenir: Meraklı olun, hazır olanla yetinmeyin ve bazı şeyleri kurcalayın ki , olaylara farklı açıdan bakabilesiniz. Edebiyatla biraz haşır neşir olan herkesin mutlaka okuması gereken bir kitap. Sadece Türkçe ve edebiyat öğretmenleri değil; öğrenci ya da edebiyatın herhangi bir dalıyla uğraşanların da yararlanabileceği bir çalışma. Ben epey bilgi sahibi oldum. Benim gibi düz okurların da yeni bir şeyler duyması ve bildiklerini pekiştirmesi anlamında faydalı bir kitap olacağını düşünüyorum. Kitabı okuduğunuzda, ideolojik bağnazlık bulamazsınız. Onu da yapabilirdi ama o, daha zor olanı seçip, ortadan yürümüş. Yürürken de yolda karşılaştığı kişileri ve bulduğu kitaplara dokunmuş, duymuş, görmüş, bakmış, okumuş, yazmış ve edebiyatın dünü ve yarını için güzel bir çalışma çıkartmış. Faydalı bir çalışma; çok şeyler kazanırsınız, tavsiye ederim.
Modernizm ve Postmodernizm
Modernizm ve PostmodernizmSemih Gümüş · Can Yayınları · 201085 okunma
··
74 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.