Gönderi

9/10 puan verdi
50mg Ranciere
“Le Spectateur Emancipe” “Azat Olan Seyirci” Latince “emancipatio”dan Fransızca “emancipation”a. Oradan İngilizceye. Fiil haliyle “emancipate”. Batıdaki kölelik karşıtlarının 18. ve 19. yüzyıllarda kullandıkları bir tabir. Yani azat etmek… Ranciere’in kitapta ne anlatmaya çalıştığını daha iyi kavrayabilmek adına, kitabın ismi hakkında kısaca ahkam kesmem lazımdı. “Özgürleşmek” üzerine düşündüğünde ucu bucağı olmayan bir deryaya dalmış gibi oluyor insan. Özün gürlemesi, gür olması. Gürüldemek… Neyse “özgür” başka bir incelemenin konusu olsun, kitabın ismine döneyim. Türkçe’ye çevrilirken Özgürleşen Seyirci’den ziyade “Azat Edilen Seyirci” ya da "Azat Olan-Olunan Seyirci" olmalıydı. Zira biz, yani seyir eyleyenler, seyirciler; Ranciere’e göre açıkça köleyiz. Çoğunlukla önüne gelen görüntüleri filtreleme kabiliyetinden yoksun, ağzı açık seyre dalmış köleleler… 2008 yılında basılmış olması nedeniyle, Ranciere’in “multimedya, streaming” v.b dijital tabirleri, interneti iyi tanıdığından eminiz. Yani söylemek istediğim, 11 yıl geçmiş olmasına rağmen aradan, kitabı okurken yazarıyla dönemdaş olduğunuzu hissedeceksiniz ki bu hoş bir histir okuyucu açısından. Ranciere’in kitabı yazarken takriben 67-68 yaşında olduğunu da söyleyeyim. Kitapta neler var? Bu Fransız feylesof neler söylemeye çalışmış? Meta ve görüntü bombardımanı altındaki seyircinin yani benim-senin-onun-bizim-sizin-onların edilgenliğinin, ahlaki manada “insanlığın yenilgiyi kabul etmesi” anlamına gelebileceğini söylemiş Ranciere. Açıkça değilse de, şu çağın hikayesiz insanının, pasif halde meta ve görüntü tüketimiyle geçen ömrünün beyhudeliğinden bahsetmiş bence Ranciere. Benim gibi bu durumdan yakınanlara da geçirmeyi unutmamış bence Ranciere. Misal: “Dört bir yandan üzerimize salıverilen uyarıcılar haddinden fazlaydı; bu bollukla başa çıkmaya henüz hazır olmayan beyinleri istila eden haddinden fazla düşünce ve görüntü, büyük şehirlerde yaşayan yoksulların gözü önüne bırakılmış haddinden fazla hoş imge ve yoksul çocukların boş kafalarına kakılmış haddinden fazla yeni bilgi vardı. Sinirsel enerjilerinin bu şekilde uyarılması, ciddi tehlike arz ediyordu. Sonucu, kısa vadede toplum düzenine karşı yeni saldırılar, uzun vadedeyse çalışkan ve sağlam bir ırkın sonunu getirecek olan meçhul arzuların zincirinden boşanması olacaktı. Tüketilebilir metalar ile görüntülerin fazlalığından yakınmak demek, her şeyden önce demokratik toplumun, bütün o sözleri, görüntüleri ve yaşanmış tecrübeleri sahiplenebilecek haddinden fazla bireyin bulunduğu bir toplum olarak tasvir edilmesi demekti." Demokratik toplum nedir? Nasıl olmalıdır gibi lezzetli sorular sorup sorduruyor Ranciere efendi. Başarılı bir sanat felsefecisi gibi görsel sanatların -özellikle tiyatro, enstalasyonlar- politik teorileriyle ilgileniyor. “Özgürleşen Seyirci” başlığı hem kitabın adı hem de içindeki beş makaleden biri. Tiyatro ve seyirci ilişkisine dair teorileri irdeliyor. Plato’dan yakın tarihin tefekkürcülerine uzanıyor bunu yaparken, Brecht gibi, Guy Debord gibi… Her ağır metin gibi okuyucudan bazı “şeyleri” bilmesini beklese de, “hadi ağır bir metin bulayım da dalayım” diyen, felsefe okumamış bir yetişkin alıp okuyabilir. Anlamlandıramadığı şeyler bulacaksa da çoğunlukla faydasını görecektir. Ya azat olacak mıdır? Görüntülerin ve metaların köleleri değilsek bile, zamanın köleleri değil miyiz? Hiç azat olacak mıyız sanki? Belki ölüm hakiki azatlıktır. Sevgiler.
Özgürleşen Seyirci
Özgürleşen SeyirciJacques Ranciere · Metis Yayıncılık · 201062 okunma
·
143 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.