Gönderi

184 syf.
1/10 puan verdi
·
Read in 4 hours
Belirtmek isterim ki, bu inceleme eleştirel bir tutum içerisinde yapılacaktır. Bu yüzden kitaba dair 'saf' tutkuları olanların okumamasını öneririm. "İşten ve Yaşamdan Zevk Alma Sanatı" yazarın "Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı" ile "Üzüntüyü Bırak Yaşamaya Bak" başlıklı kitaplarının derlemesi niteliğini taşımaktadır. İsimlerini her telaffuz edişimde yüzümde hüzünlü bir tebessüm oluşmasına sebep olan bu kitapların ve türevlerinin, insanı nasıl 'geliştirebileceği' konusunda ciddi şüphelerim var. Bu denli okunmasına bakılırsa, insanların kumanda edilmeyi bu kadar sevmeleri de şaşılacak iş doğrusu. Ben bu kitaba bölümde aldığım bir ders doğrultusunda 'maruz kaldım'. Yine de bu bahaneyle yazarla tanışmış ve kişisel gelişim başlıklı kitaplar konusundaki görüşümü pekiştirebilmiş oldum. Kitap, ilk cümlesinden son cümlesine kadar okuruna "Bunu yap / Bunu yapma" diyor ve tüm bu emirlerini birçok hikaye ile destekliyor. Çoğu zaman tanınmış düşünürlerden de dem vuruyor; ancak tek bir kaynakça bile belirtmiyor. Ki zaten adı geçen düşünür ile ilgili az bir okuma yapmışsanız, yazarın olayın ne kadar farklı bir boyutunda yer aldığını anlayabiliyorsunuz. Bakınız Dickens ile ilgili söyledikleri: "Önemli olma tutkusu Dickens'ın ölümsüz yapıtlarını yazmasını sağlamıştır. (s.64)" Dickens'ın yalnızca "İki Şehrin Hikayesi" adlı romanını okuyan ve orada anlatılanların özünü görmüş olan bir kişi bile Dickens'ın böyle bir tutku peşinde olmadığını çok rahat bir şekilde fark edecektir. Zira önemli olma tutkusuna sahip biri, toplumsal sorunları ele almak yerine, insanları 'keyiflendirecek' yazılar yazabilir veya kişisel gelişim adı altında onlara 'öğütler' verebilir. İkinci varan geliyor şimdi, ki bence en büyük çuvallama burada yaşanıyor: Sokrates. "Bildiğim bir şey varsa o da bir şey bilmediğimdir. (s.115)" Bu sözün aslı "Neyi bilmediğimi biliyorum"dur; ancak nedendir bilinmez, Sokrates'in adına bir sakız gibi yapışmış durumdadır. Halbuki arada çok ince bir çizgi olmasına rağmen, anlam bakımından uçurumu barındırır. Burada direkt yazarı suçlamıyorum, belli ki 'öyle duymuş'. Asıl kısım "Sokrates'in Sırrı" olarak isimlendirdiği bölümde yer alıyor. "Sokrates nasıl bir yöntem kullandı? İnsanlara yanılgılarını mı söyledi? Hayır, bu Sokrates'in tarzı değil; o çok akıllıydı. Onun yöntemi bugün 'Sokrates yöntemi' olarak adlandırılmaktadır ve 'Evet! Evet!' yanıtı almaya dayanmaktadır. Sokrates karşısındaki kişiye 'Evet!' dedirtecek sorular yöneltirdi ve birbiri ardına olumlu yanıtlar alırdı. Sonunda birkaç dakika önce ona karşı çıkanlar, farkında olmadan onun düşüncelerine kucak açarlardı. Birine yanıldığını söyleyeceğiniz zaman Sokrates'i anımsayın ve 'Evet! Evet!' yanıtı alacağınız yumuşak sorular yöneltin. (s.133)" Sen gel, bin yıllar öncesinin filozofunu karşına al ve de ki 'Seni çakal seni'. Yazarın yapmış olduğu şey tam olarak bu, zira Sokrates bildiği halde bilgisini karşısındakinden saklayan, sırf kendi bildiğine gelsin diye, onu 'fare' yerine koyup ipe bağlı peyniri çekiştiren bir filozof değildir. Platon'un diyaloglarının bir kısmında konu çözümlenmeden kitap son bulur; çünkü Sokrates ve karşısındaki konuşmacı, tartıştıkları konunun ne olmadığını öğrenmişler, ancak ne olduğu konusunda fikir üretememişlerdir. Somut bir örnek isteyenlerin "Menon" diyaloğunu okumaları yerinde olacaktır. Son olarak tüm filozofların adının kirletildiği kısma değinmek istiyorum: "Filozoflar binlerce yıldır insan ilişkileri üzerinde konuşup tartışıyorlar. Tüm bu tartışmalardan çıkan bir tek önemli kural var. (…) 'Başkalarının sana ne yapmasını istiyorsan sen de onlara aynısını yap.' (s.101)" Burada görüyoruz ki, yazarın felsefeye dair bilgileri yalnızca kulaktan duyma. İnsan ve insan ilişkileri üzerine kurulmuş olan felsefe problemlerini 'empati' adı altında birleştirebilmek cesaret ister doğrusu. Ya kitapta sık sık bahsettiği gibi 'cesurmuş gibi' yapıyor ya da cahil cesareti var bilemiyorum; ancak şunu biliyorum ki, felsefeyle içli dışlı olan bir insan bu sözü dile getirmekten utanç duyar. İnsanlar kendilerine yapılmasından korktukları veya çekindikleri için değil, yalnızca 'yanlış' olduğu ya da 'etik olmadığı' için bazı eylemleri yapmamayı tercih ederler. Olayın özü, burada tek bir cümle ile özetlenenden oldukça fazladır. Tüm bunlardan sonra, sorulması gereken tek bir soru var: Felsefenin F'sini bile bilmeyen bir yazar, nasıl olur da beni geliştirebilir? Atılan tutulan alıntılarla mı? Yanlış anlanan düşünürlerle mi? Yoksa on sayfada bir yinelenen 'öğüt'lerle mi? Hap biçimli hazır 'bilgi'ler mi beni geliştirecek? Elbette hayır, benim "Bütün umudum kendimde (Terentius)".
İşten ve Yaşamdan Zevk Almanın Yolları
İşten ve Yaşamdan Zevk Almanın YollarıDale Carnegie · Epsilon Yayınları · 2018438 okunma
··
503 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.