Gönderi

86 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
30 günde okudu
Mesut olmalıyım, mesut olmalıyım!
Mutlu olmanın kitaplardan öğrenilebileceği bir yanılgı mıdır? Mutlu olmak kitaplardan öğrenilebilir mi? Hem mutluluk nedir? Görünür bir şey mi ? Var mı? Yok mu? Nerede ? Kimde? Sende. Bende. Bana kalırsa mutluluk öncelikle insanın kendini tanımasıyladır, kendini nelerin mutlu ettiğini keşfetmesiyledir. Bu keşif aslında bir yolculuk gibidir, yaşam yolculuğunda bunları bulur farkına varırız. Ancak bu yalnız keşfetmekle de bitmiyor. Çünkü insan bir çevre belki de bir çerçeve içinde yaşıyor ve bunun içerisinde de bazen sıkışıyor. İstediklerini elde etmesi, istediği gibi yapması her ne yapmak istiyorsa, zorlaşabiliyor. Ancak bu zorluklardan bahsetmek istemiyorum. Böylelikle onları reddediyorum. Asıl olarak bizim neden kendimize mutluluğu layık göremediğimizi sormak istiyorum. Çünkü mutluluk yalnızca kişinin kendi içindedir. Bu kitabı gerçekten keyifsiz olduğum bir anda bir arkadaşımdan aldım. "Hiç mutlu değilim bu kitabı okuyabilir miyim?" dedim. Sonrasında o anda bir sayfa açtım. 38. sayfa. "Yakınlık ve Uzaklık" başlıklı. Bu iki sayfalık deneme beni çok etkiledi ve ben bundan sonra kitabın tamamını okumaya karar verdim. Bu kitap niteliği itibarıyla o kadar değerli ve özgün ki. Günlük hayatta karşılaşılan olaylardan yola çıkıyor ve hepimizin deneyimlerine yeni bir bakış açısı kazandırmayı amaçlıyor. İncelememi yazmaya ilkin şöyle başlamıştım. "Mesut olma sanatı, insan olma hastalığı." Çünkü yazar insan özelliklerini tek tek ele alıyor; mesut olmak vazifesi, zaferler öfke, sinirlilik, hayali hastalıklar, küçük sebepler, huysuzluk, kader, evlilik, karamsarlık, teselli... Bunların hepsi insan için ama bizler bunları olumlu şekilleri ile var edemiyoruz, onları orantılı bir şekilde yaşayamıyoruz. Yazar iki farklı şey söylüyor, bu çelişkisini kitap bittikten sonra farkettim. Kendisi hem saadetin beklenmeyen anda geldiğini hem de saadete niyet etmek, onu amaçlamak gerektiğini söylüyor. Bana kalırsa bu ikisinin aynı anda var olması mümkün değil ben bu iki fikirden beklememeyi mantıklı buluyorum. Beklenen genelde gecikir veyahut hiç gelmez. Charles Dickens: " Mutluluk bir armağandır ve işin sırrı onu beklemekte değil geldiğinde memnun olmaktadır." diyor. Mutlu olmak bir sonuç değil süreçtir. Mutluluk insanın hep uzakta sandığı ve uzakta aradığıdır. Hayatımın en mutlu anıymış bilmiyordum, diyor yazar ve sonra bunu şu cümlelerle temellendiriyor. Aslında kimse, onu yaşarken hayatının en mutlu anını yaşadığını bilemez. Bazı insanlar kimi coşkulu anlarında hayatlarının o altın anını şimdi yaşadıklarını içtenlikle ve sık sık düşünebilir ya da söyleyebilirler belki, ama gene de ruhlarının bir yanıyla bu andan da güzelini, daha da mutlu olanını ileride yaşayacaklarına inanırlar. Çünkü özellikle gençliğinde hiç kimse bundan daha kötü olacağını düşünerek hayatını sürdüremeyeceği gibi, insan eğer hayatının en mutlu anını yaşadığını hayal edebilecek kadar mutluysa geleceğin de güzel olacağını düşünecek kadar iyimser olur. Sabahattin Ali ise, mutluluğun farkına varanlardan ve onu tüketmekten korkanlardan. O " Zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim." diyor Kürk Mantolu Madonna'sında. Ben Sabahattin Ali'nin kendi hayatında hep buna çabaladığını düşünüyorum. Hep bir mutluluğu biriktirme arzusu yarına da bırakma isteği. Mutlu olmak üzerine yazılanlar saymakla bitmeyecektir. Belki de mutlu olmayı kendimize dert ettiğimizden ve bunu hayata şart koştuğumuzdan. Bana kalırsa insan yalnız kendisi ile ve kendisi için, kendisine değer vererek yaşarsa, yaşadığı anı kavrarsa, ben şu an buradayım ve şu an en güzel an olabilir derse belki mutluluğa yaklaşabilir ve daha kolay ulaşma şansı artar. Bence mutluluk somut bir varlığa büründürülmeye çalışılmadığında var olacaktır. Mutluluk somut değildir ama mutluluk veren şeyler somut olabilir. Taze kavrulmuş leblebi kokusu, yeni alınmış bir kitabın ilk sayfasının dokusu, birinin seni anladığını onun gözlerinde okuduğun an, doğduğun şehre döndüğünde alınan ilk nefes, bir çocuğa gülümsediğin, yıllar sonra eski bir dosta rastladığın, anneni kucakladığın, bir leylak kokladığın, çimlerde oturduğun, kuş sesleri duyduğun, bileğinde nabzını hissettiğin, sağlıkla gözlerini açtığın ve bunları bu yeni günde yine yapabileceğini bildiğin her an mutluyum de. Mutluluğu öyle basitleştir ki anlatılamayacak kadar yayılsın her yana. Sese, nefese, gülüşe, öpüşe... Konuşmak kolaydır, teori üretmek kolay. Hikayeler uydurabilir herkes ama hikayesini hayatına uyarlamak herkesin harcı olmayabiliyor. Hikayeye dönüştürülecek hayatın ipleri gene bizim elimizde ve kimse mutluluğa geç kalmaz. Mutlu olmak vazifesi başlığı vardı kitapta. Bence bu bir vazife, bir zorunluluk olarak bakılabilecek bir şey değil varlığına şükür edilebilecek bir şey. Küçük dertleri veya olumsuzlukları büyüterek çoğaltmamalı. Mesut olmak aslında biraz da kendi kendimize dert tohumları ekmemekten doğar. Mutluluğu aramak belki ama mutsuzluktan kaçmak kesinlikle önemli. "Mutlu olmayı ileride görüyorsanız ona şu an sahipsinizdir çünkü ummak mutlu olmak demektir." diyor Alain ve yine "Uyku tutmayacağından korkan adamı kolay kolay uyku tutmaz. " derken de bence mutluluğun beklenecek bir şey olmadığı vurgulanıyor olabilir. Mutluluğun bu kadar üzerine düşmemeli, kaybetme korkusu beraberinde kaybetmeyi getirir. Son bir alıntı ile bitirmek istiyorum incelememi. Victor Hugo: "Yaşam en yüce mutluluğu sevildiğine ikna olmuş kişiye sunar; kendisi olduğu için sevilmiş - hatta diyebiliriz ki, kendisine rağmen sevilmiş kişiye. Her birimizin en yüce mutluluğa ulaşması dileğiyle. İyi okumalar!
Mesut Olmak Sanatı
Mesut Olmak SanatıAlain · Varlık Yayınları · 1957367 okunma
··
235 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.