..
İnsanlar karbon kağıdından kopyalara dönüştürülmek zorundadır; onların orijinallikleri yok edilmek
zorundadır, aksi taktirde dünyada var olan tüm saçmalıklar mümkün olmazdı. Bir lidere ihtiyaç duyarsın çünkü en baştan aptallaştırılmış durumdasın; yoksa hiçbir lidere ihtiyaç olmazdı. Niçin birisini izleyesin?
Kendi zekânı izleyeceksin. Şayet birisi bir lider haline gelmek isterse, o zaman tek bir şeyin yapılması gerekir: Bir şekilde zekân yok edilmek zorundadır. Köklerine kadar sarsılmak zorundasın, korkutulmak zorundasın.
Mesela bir kadını seviyorsan ve ondan kesin sadakat istersen, çıldıracaksın ve o da çıldıracaktır.Bu mümkün değildir. Kesin sadakat onun başka bir erkeği aklına bile getirmeyeceği, hayalini dahi kurmayacağı anlamına gelir; bu mümkün değildir. Sen kimsin? Niçin o sana âşık oldu? Çünkü sen bir
erkeksin. Eğer o sana âşık olabiliyorsa niçin başkalarını düşünemesin? Bu olasılık açık kalır. Ve şayet yanından yürümekte olan güzel bir kişi görürse ve onda arzular kabarırsa bununla nasıl başa çıkacak? "Buadam güzel" demek dahi arzudur; arzu içeri girmiştir. Sen bir şeye, sadece sahip olmaya, keyif almaya değer bulduğun zaman güzel dersin. Kayıtsız değilsin. Şimdi eğer —insanların istediği gibi— kesin bir sadakat istersen, o zaman çatışma olması kaçınılmazdır ve sen şüphe içerisinde kalırsın. Ve sen şüphe içerisinde kalacaksın çünkü kendi zihnini de biliyorsun; sen
başka kadınları düşünüyorsun, o yüzden kadının başka erkekleri düşünmediğine nasıl güvenebilirsin? Sen ne düşündüğünü biliyorsun o yüzden de onun da aynı şeyi düşündüğünü biliyorsun. Şimdi güvensizlik, çatışma, mutsuzluk ortaya çıkar. İmkânsız bir arzu yüzünden mümkün olan bir aşk imkânsız hale gelmiştir.Bir çocuk doğar; bir çocuk çok çok açık bir olgudur. Son derece zekidir. Ancak biz onun üzerine çullanırız, onun zekâsını mahvetmeye başlarız. Onda korku yaratmaya başlarız. Sen ona eğitim de, sen ona çocuğa hayatla başa çıkma kabiliyeti vermek de. O korkusuzdur ve sen onda korku yaratıyorsun.
Ve senin okulların, kolejlerin, üniversitelerin; onların hepsi onu daha da çok aptal yapıyor. Onlar ahmakça şeyler talep ederler. Onlar ezberlenmesi gereken aptalca şeyler talep ederler ki bu şeyler çocuk ve onun
doğal zekâsı için hiçbir anlam ifade etmez. Ne için? Çocuk bir anlam veremez. Ne için tüm bu şeyler kafasının içine doldurulur? Ancak üniversite der ki, kolej der ki, ev, aile, onun iyiliğini isteyenler der ki, " Doldur! Şimdi bilmiyorsun ama sonra ne için ihtiyaç duyulduğunu bileceksin."Tarihi doldur, insanların başka insanlara yapmış olduğu saçmalıkları, tüm çılgınlıkları çalış! Ve çocuk için hiçbir şey ifade etmez. İngiltere'yi belirli bir kralın şu tarihten bu tarihe yönetmiş olması neyi değiştirir? Ancak o bu aptalca şeyleri ezberlemek zorundadır. Doğaldır ki onun zekâsı giderek daha çok ağırlaşır,sakatlanır. Giderek daha çok ve daha çok zekâsının üzerinde toz birikir. Bir kimse üniversiteden geri döndüğünde zeki değildir; üniversite işini yapmıştır. Bir kimsenin üniversiteden mezun olup da hâlâ zeki kalabilmesine çok ender rastlanır. Çok az insan üniversiteden kaçmayı, ondan sakınmayı, üniversiteyi geçtiği halde zekâsını korumayı başarabilmiştir, çok ender olmuştur bu. O seni mahvetmek için o kadar
büyük bir mekanizmadır ki.Eğitildiğin an zekânı yitirmiş sinir. Evet doğru. Okumayı bilmiyorsan zekânı kullanmak zorunda kalırsın. Başka ne yapabilirsin? Okumaya başladığın an zeki olmana gerek yoktur, kitaplar icabına bakar.
Bunu hiç gözlemledin mi? Bir kimse daktilo ile yazmaya başladığında el yazısı kaybolur; o zaman onun el
yazısı artık güzel olmaz. Buna ihtiyaç yoktur: daktilo gerekeni yapar. Eğer cebinde bir hesap makinesi
taşıyacak olursan tüm matematiği unutacaksın; ihtiyaç yoktur. Er ya da geç herkes küçük bilgisayarlar
taşıyor olacak. Bir Britannica ansiklopedisinden tüm bilgiye sahip olacaklar ve o zaman senin pek de zeki
olmana ihtiyaç kalmayacak; bilgisayar ne gerekiyorsa yapacak.
Sadece yirmi dört saat boyunca bir gününü izle,
sana zevk vermeyen, seni geliştirmeyen kaç tane şey yapıyorsun, aslında onlardan kurtulmak istiyorsun.
Eğer hayatında gerçekten kurtulmak istediğin çok fazla şey yapıyorsan aptalca yaşıyorsun demektir.
Kalbin zekâsı hayatında şiirselliği yaratır, adımlarına bir dans bahşeder, hayatını bir keyfe, bir kutlamaya,
bir kahkahaya, bir şenliğe dönüştürür. Sana espri anlayışı verir. O sana sevme ve paylaşma kapasitesi
verir. Gerçek hayat budur. Kafadan yaşanan hayat mekanik bir hayattır. Bir robota dönüşürsün; belki çok
verimli olursun. Robotlar çok yararlıdır. Makineler, insandan daha verimlidir. Kafanla çok daha fazla
kazanırsın ama daha çok yaşamazsın. Belki daha yüksek bir yaşam standardın olur ama hiç hayatın
olmayacak.
Bu yüzden o entelektüellikle taban tabana zıttır. Entelektüellik zekânın tam zıddıdır. Entelektüel kişi
sürekli olarak ön yargılar, bilgi, apriori inançlar taşır. O dinleyemez; sen bir şey söylemeden önce, o
çoktan sonuca varmıştır. Sen ne söylersen söyle onun kafasında o kadar çok düşüncenin içinden geçmesi
gerekir ki ona ulaştığı zaman tamamen başka bir şey halini alır. Onda çok büyük bir çarpıtma gerçekleşir
ve o çok kapalıdır, neredeyse sağır ve kördür. Tüm uzmanlar, bilgili insanlar kördür.
Merdiven iki şey için kullanılabilir: onu yukarı doğru
gitmek için kullanabilirsin ve onu aşağı doğru gitmek için kullanabilirsin. Aynı merdiveni her iki amaç için
de kullanabilirsin, yalnızca yönün değişir. Merdiven aynıdır fakat sonuç tamamen değişiktir.
Küçük Pierino okuldan suratında kocaman bir gülümseme ile eve gelir.
"Canım çok mutlu görünüyorsun. Demek ki okuldan çok hoşlanıyorsun değil mi?"
"Saçmalama Anne," diye yanıtlar çocuk.
"Gitmekle gelmeyi birbirine karıştırmamalıyız!"
Babası oğullarına akşam yemeğinden sonra oturma odasında hikâyeler anlatıyordu. "Benim büyük
büyükbabam Brazie'de Roza'lara karşı savaşmıştı, Amcam Kaiser'e karşı savaşmıştı, büyükbabam İspanya
iç savaşında Cumhuriyetçilere karşı savaşmıştı. Ve babam İkinci Dünya savaşında Almanlar'a karşı
savaşmıştı."
En küçük çocuk şöyle bir yanıt verdi: "Bu ailenin nesi var? Hiç kimse ile geçinemiyorlar!"
Geçmiş çağlara bakacak olursan son derece kötü hafızaya sahip binlerce dâhi ve son derece iyi hafızaya
sahip pek de zeki olmayan binlerce insan bulacaksın çünkü hafıza ve zekânın kaynakları farklıdır. Hafıza
zihnin bir parçasıdır; zekâ ise zihinsizliğin parçasıdır. Zekâ bilincinin parçasıdır ve hafıza ise beyninin bir
parçasıdır. Beyin eğitilebilir; üniversitelerin sürekli yaptığı şey budur. Senin tüm sınavların hafızayı test
etmek içindir, zekâyı değil. Üniversiteler sende sanki hafıza zekâymış gibi yanlış bir izlenim yaratıyor.
Öyle değildir.
Şu an dünyadaki paranın,
refahın, kaynakların yüzde yetmişi askeriyeye ve askeri silahlara akıyor; yüzde yetmiş! Diğer amaçlar için
sadece yüzde otuz kalıyor. Bu demektir ki enerjimizin yüzde yetmişi öldürmeye, saldırgan olmaya, yok
edici olmaya adanmıştır.
Gerçek sorun yaşlanıp bastırılanlar infilak etmeye başladığında ortaya çıkar ve her türlü çirkinliği yaratır.
Beş bin yıllık bastırmadır tüm nevrozlarımızı ve sapkınlıklarımız yaratan. Seksi bastır ve sen daha çok
cinselliğe sahip olacaksın; tüm hayatın seks ile boyanacak. Sürekli aklın fikrin sekste olacak, başka hiçbir
şeyle değil. Seksi bastır ve çirkin fahişelik müessesesi ortaya çıkacak; ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bir
toplum ne kadar baskıcıysa, orada o kadar çok fahişe bulunacaktır, bu oran her zaman sabittir. Rahiplerini
ve rahibelerini say ve onları sayarak ülkende kaç tane erkek ve kadın fahişe olduğunu bileceksin. O aynı
sayıda olacaktır çünkü doğa dengeyi korur. Ve sapıklıklar...cinsel enerji yolunu, kendi yollarını bulur. O ya
nevroz ya da ikiyüzlülük yaratacaktır. Her ikisi de hastalıklı hallerdir. Yoksul nevrozlu olacaktır ve zengin
de ikiyüzlü olacaktır.
Ancak bu dünyanın her yerinde yapılıyor. Ve sadece bugün değil; en başından beri ordular zekâlarını kullanmaya değil emirlere uymaya eğitildiler. okurken
İnsan ateş yakmayı öğrenmeden önce gece en tehlikeli zamandı. Bir gece hayatta
kalabildiysen eğer, çok büyük bir iş yapmışsın demektir. Çünkü geceleyin tüm vahşi hayvanlar sana
saldırmaya hazırdır. Uyuyamazdın, uyanık kalmak zorundaydın. Sırf vahşi hayvan korkusu seni uyanık
tutmak için yeterli idi.
Otobiyografisinde Adolf Hitler der ki, ne söylediğinin — doğru ya da yanlış, gerçek ya da değil fark
etmez— önemi yok sadece ikna edici bir şekilde tekrar etmeye devam et. Hiç kimse onun rasyonelliğini ve
mantığını umursamaz. Dünyada kaç tane insan mantığın ne olduğunu, rasyonelliğin ne olduğunu anlıyor?
Sırf kendini kudretli bir şekilde, altını çizerek tekrar etmeye devam et. Bu insanlar ikna edilmenin peşinde,
hakikatin peşinde değil. Onlar hakikati bilen bir kimsenin arayışındalar. Ve eğer sen eğer, ama, belki...
dersen onlar nasıl senin bildiğini hissedebilirler?