Gönderi

96 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 2 hours
Şu günlerde de uyanamazsak ne zaman uyanacağız?
Kitabı okumaya başlamadan önce benden başka herkesin bu kitabı okumuş olduğunu fark ettim :) Geç olsun, güç olmasın diyerek incelememe başlıyorum. Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşarken okunmasını tavsiye ettiği bir kitap olma özelliğini taşıyor. Yazarın dili çok hafif ve anlaşılırdı. Orta okul belki zorlarsanız ilk okulda dahi bu kitabı okutabilirsiniz. Kitap Türkçeye çevrildikten sonra o dönemin birkaç devlet adamının kitap hakkındaki düşüncelerini aynen aktarıyorum. Kitap hakkındaki düşüncelerini ifade ederken dönemin Maarif Emini ( Milli Eğitim Müdürü ) İsmail Habib Bey, Adana Mıntıkası Maarif Mecmuası’nın 5. sayısında şöyle yazıyordu: “Demokrat bir millet ne demektir, topyekûn bir millet nasıl yükselir, aydınların halka karşı rolü nedir, gerçek yurtseverlik nasıl olur? Halka gerçek hizmet nasıl yapılı? Bir avuç aydının kendilerini halka adayan fedakârlıklarıyla, bütün bir ulus nasıl cehennemden cennete yükselir? Bütün bunları o küçük kitapta bir solukta ve bütün ruhunuza sindirerek öğreneceksiniz. Kitabın asıl değeri bize Finlandiya’yı tanıtmasında değil, orayı tanıtırken, bizlere de bizim ne olduğumuzu ve ne olacağımızı göstermesindedir. Sanki bu iki milyonluk Fin milleti, büyük akrabası olan bizlere bir kolaylık olsun diye tuttuğumuz çağdaş uygarlık yolunda daha kararlı, daha güvenli, gideceğimiz yolu daha bilinçli görerek yürümemizi sağlamak için o deneyimi gerçekleştirdiler. Onlar, bizim de başaracağımıza yalnızca bir örnek değil, bir kanıttır.” (15 Mayıs 1928) Aksaray Valisi Ziya Bey, “Aksaray Vilayet Gazetesi’nin, ikinci yılının 90. sayısında, halka hitaben bir bildiri yayınlayarak eseri şöyle tavsiye etmiştir: “Bataklık ve ölüm vadisi, yoksulluk ve sefalet yuvası olan, Finlandiya diye bilinen, yeryüzünün ta kuzeyinde, kışı uzun, toprakları verimsiz ve çorak bir ülkede; köy kooperatiflerinin, köy öğretmenlerinin, gönüllü doktorların gayret ve aydınlatmalarıyla, bugün nasıl mutluluklar ve güzellikler ülkesi olduğunu; halk gücünün en küçük ortaklık ve belirtisinin aynı yıl içinde ne şekilde biri yüze, bine, on bine, milyona çıkarttığını servetler ve mutluluklar fışkırttığını gösteren Beyaz Zambaklar Ülkesinde adlı kitaptan bazı bölümleri Vilayet Gazetesi’nde tefrika (süreli yayınlarda bölüm bölüm yayımlanan, birbirini tamamlayan bölümlerden oluşan yazı dizisi.) ettiriyorum.” (21 Haziran 1928) Finlandiya’da yaşayan Finler kendilerine “Suomi” derler ve çok sevdikleri ülkelerini “Suomi” diye tanımlarlar ki bu “bataklık arazi” anlamına gelmektedir. Nedir peki bu Suomilerin tarihi? Rus ihtilaline kadar Finler bağımsız değillerdir. İhtilal gerçekleştikten sonra yine rahat bir nefes alamazlar. Çünkü Finler bu seferde İsveç’e komşu olmuşlardır. 1811 yılına kadar Finler, İsveç egemenliğinde kalmıştır. Ülkelerindeki hükümet, iktidar, sanayi, okullar ve hatta kiliseler dahil İsveçlilerin elindeydi. Bütün kamu memurları, hakimler, askerler, rahipler ve öğretmenler İsveçlilerden seçilirdi. İsveçliler kendilerini uygarlıkça üstün gördüklerinden Finleri alt bir ırk mensubu olarak görürler ve onlara karşı sürekli o şekilde davranırlardı. Finler, İsveçlilerle aynı siyasi haklara sahip olmakla birlikte, düşünsel ekonomik ve hatta ahlaki yönden bile geri bırakılmışlardı. Bu 1808 yılında Rusya ve İsveç arasında çıkan savaşa kadar sürdü. Rus Çarı I.Alexandr, ordusuyla Finlandiya’nın yarısını istila etti. Ardından Borgo şehrinde Fin delegeleri Fin Meclisinde topladı. Onlara iç işlerinde bağımsız dış işlerinde Rusya’ya bağımlı olmayı teklif etti. İsveçliler tüm devlet kadrolarında yer alırken Ruslar sadece dış ilişkilerinde kendilerine bağlı olmalarını teklif ederken, Finler bunun daha mantıklı olduğunu düşünüp bu teklifi kabul etmişler. Fin halkının okuma yazma oranı oldukça düşüktür. Kendi kültürlerini geliştirecek fırsatı yeni yeni bulmuşlardır. Halk cahil, ülke fakir bir haldedir. Bu ülke nasıl düzelecektir? Ülkede nadir olarak bulunan aydın kesim bu işe el atmaya başlar. Bunların başında şüphesiz Johan Wilhelm Snelman vardır. Dönemin en büyük bilim adamı, filozofu olan Snelman Fin kültürünü yaratan halk öğretmeni olmuştur. Aydınların sayısı az ama nitelikleri gerçekten fazlaymış. Snelman ülkesini kurtarmak için ülkenin tüm öğretmenlerini bir araya toplamış. Onlara konferanslar vermiş, onları eğitmiştir. Bu ülkenin kurtuluşu ancak ortak bir güç, yek bir vücut olmakla olacaktır mesajını tüm topluma iletmeye çalışmıştır. Ülkenin bütün ücra köşelerine gitmeye, oradaki insanlara bunları anlatmaya çalışmıştır. Bu sonsuz isteği meyvelerini öyle bir vermiştir ki ülkenin fakiri, zengini, güçlüsü, güçsüzü bu amaç için canla başla çalışmaya başlamıştır. Zenginler daha zengin olduklarında diğer vatandaşları unutmamış, onlara yiyecek, giyecek, eğitim desteğinde bulunmuşlardır. Bir halk yokluklardan kurtulmak için beraber hareket etmiş, sonuçta Finlandiya kurtulmuştur. Günümüzde dahi Finlandiya’nın eğitim sisteminin örnek teşkil etmesiniden bahsederiz. Peki şimdi bizim ülkemizden bahsedelim. Finlandiya’nın başına gelenler bizim başımıza gelmedi mi? Fazlasıyla geldi. Bu ülke Çanakkale savaşını, Kurtuluş savaşını ve sayısız savaşı atlattı. Yokluklar içerisinde yapılan bu savaşlar Mustafa Kemal’in önderliğinde Anadolu insanın sonsuz gayreti, çabasıyla sonuç vermedi mi? Cumhuriyet kurulduktan sonra her şey tabi ki ilk etapta iyi gitmedi. Ama tüm ülkede ortak bir inanç vardı. Bu ülkeyi muasır medeniyetler seviyesine çıkarmayı herkes istiyordu. Peki geldiğimiz noktaya bakalım. Geldik mi o seviyeye? Gelemedik. Neden? Neden toprak için, ülkenin bağımsızlığı için kanının son damlasına kadar savaşacak bu halk kendi cehaleti için savaşmıyor? Neden bir Finlandiya olamıyoruz? Eğitimimiz kötü, insanlarımız kendilerini geliştirme anlamında tembeller, tembeliz. Dürüst değiliz. Birbirimizi genel olarak sevmiyoruz. Kimse kimseyi kandırmasın. Ülkenin bütünlüğünü sadece topraklarımızı savunarak sağlayacağımızı sanıyoruz. Hukuk sistemimiz bozuk. Tacizler, tecavüzler almış başını gitmiş. Hollanda 1400’lerde bağımsız hukuk sistemini oluşturmuşken biz hala hukukun üstünlüğü mü üstünlerin hukuku mu diye tartışmıyor muyuz? Bu ülkenin ilerlemesini istiyorsak fedakârlık etmekten başka çaremiz yoktur. Günlük çıkarlar bir tarafa bırakılıp, 7’sinden 70’ine zengininden fakirine herkes gücünün yettiği kadar çalışmalıdır. Hemen sonuç almamız gerekmiyor. Yıllarca sürecek bu çalışma sonucunda bir şeyleri elde edebilir, gerçekten ülke bütünlüğünü her anlamda sağlayabiliriz. Ülkenin şu an ki durumuyla ilgili huzursuzluk hisseden kim varsa bu kitabı okumalı, her şeyi bir kenara bırakıp, ben ne yapabilirim, biz ne yapabiliriz diye düşünmelidir.
Beyaz Zambaklar Ülkesinde
Beyaz Zambaklar ÜlkesindeGrigory Petrov · İstek Yayınevi · 2018100.5k okunma
·
41 views
Nefertari okurunun profil resmi
Inceleme müthiş ..
Bilal Günaydın okurunun profil resmi
Kitaptan aldığım alıntılar, ifadeler sayesinde böyle görünüyor. Ben pek bir şey yapmadım. Yine de teşekkür ederim 😊
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.