Gönderi

157 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Ahraz; Yazar Deniz Gezgin’in, semavî dinler bünyesinde ve mitolojik tasavvur dünyasında mevcût bulunan unsurlardan yararlanmak suretiyle oluşturduğu metaforlar aracılığıyla alt metin okumasına müsait hale getirdiği başarılı kurmaca eser. Bilgimin elverdiği ölçüde tespit edebildiğim metaforlar bağlamında yaptığım alt metin okumasını paylaşmaya çalışacağım. Ama öncelikle belirtmek isterim ki yazacağım satırlar kişisel izlenimleri ve çağrışımları içermektedir. Farklı okumalara açık metinlerin edebî anlamda başarılı olduğunu düşünen bir insan olarak yazacaklarımın yüzde yüz doğru olduğuna yönelik bir iddiam yok, hatta bazı okumalarım zorlama olmuş da olabilir. DİKKAT SPOİLER İÇERİR! Söz konusu metaforlardan en belirgin olanının romanın temel karakterinin ismi olduğunu söyleyebiliriz. Metnin en önemli karakteri olan “İsrafil” malumunuz üzere İslam inancındaki dört büyük melekten birisidir. Kıyamet vaktinin geldiğini belirtmek üzere sûr adı verilen büyük boruyu üfleyecek olması en önemli görevlerinden birisini oluşturmaktadır. Annesi Adile’nin kasabalıya yağdırdığı lanet sonucunda tarlalarda, bahçelerde, yol kenarlarında biten zakkum isimli bitkinin ise Sâffat Sûresi 37/62, Duhân Sûresi 44/43 ve Vâkı’a Sûresi 56/62 numaralı Kur’ân âyetlerinde yer alan cehennem tasvirleri içerisinde zikredilmesinden dolayı metafor olarak kullanılan bir başka İslâmî unsur olduğu kanaatindeyim (56/62 numaralı âyette zakkumun cehennemde cezalandırma aracı olarak kullanılacağını da anlamaktayız; “Siz zakkum ağacından yiyeceksiniz”). Ayrıca tefsir türü kapsamına giren kimi eserlerde, İsrâ Sûresi 17/60 numaralı âyette yer alan “lanetlenmiş ağaç” ibaresinin zakkum bitkisini telmih ettiği vurgulanmaktadır. İsrafil’in sadece ve sadece kıyameti anımsatan bir kahraman olarak yansıtılmadığını, metnin seyri içerisinde çevresine yerleştirilen kimi karakter ve unsurlar bağlamında aynı zamanda İsa Peygamberi de temsil veya işaret eden bir kişiliğe dönüştürüldüğünü düşünmekteyim. Roman içerisinde İsrafil’e sahip çıkan marangoz Yusuf karakteri, kültür coğrafyamızda “Yusuf en-Neccâr” olarak da bilinen, Matta ve Luka İncillerinde Cebrail vasıtasıyla rahmine yerleştirilen İsa’yı doğuracak olan Bakire Meryem’e kocalık yapması gerektiği bildirilmiş olan Yusuf karakteriyle uyuşmaktadır. (Matta 1/18-21: “İsa Mesih’in doğması da şöyle oldu; anası Meryem Yusuf’a nişanlanmış olduğu halde, buluşmalarından önce Ruhu’l-Kudüs’ten gebe olduğu anlaşıldı. Nişanlısı Yusuf sâlih bir adam olup onu âleme rüsvay etmek istemeyerek gizlice boşamak niyetinde idi. Fakat bunları düşünürken işte Rabb’ın meleği rüyada ona görünüp dedi; sen Davud oğlu Yusuf Meryem’i kendine karı olarak almaktan korkma, çünkü kendisinde doğmuş olan Ruhü’l-Kudüs’tendir. Ve bir oğul doğuracaktır ve onun adını İsa koyacaksın çünkü kavmini günahlarından kurtaracak olan odur” 1/24-25: “Yusuf uykusundan uyandı, Rabb’in meleğinin kendisine buyurduğu gibi yaptı ve karısını yanına alıp bir oğul doğuruncaya kadar onu bilmedi ve çocuğun adını İsa koydu”). Yine İsrafil karakterinin yıkık kilise binasının duvarlarında gördüğü balık motifinin de roman içerisinde ona yüklenen İsa Mesih rolünü destekleyen bir motif olduğunu düşünüyorum. Keza Yunanca ICHTYS kelimesi balık anlamına gelmektedir ve “Kurtarıcı Tanrının Oğlu İsa Mesih” olarak çevrilebilecek olan; “Iesous Christos Theou Yios Soter” cümlesini oluşturan kelimelerin baş harflerini karşılamaktadır. Hıristiyan ikonografisinde kesişen iki yay parçası şeklinde simgelenen balık sembolü ilk Hıristiyanların kendi aralarında şifre olarak kullandığı bir figür olmuştur. Yine romanın seyri içerisinde İsrafil’in yıkık kilisenin duvarlarında karşılaştığı mahzun bakışlı kadın resminin kucağına yakıştırdığı varlık bir kuzudur ve Hıristiyan ikonografisinde kuzu tüm masumiyetiyle İsa Mesih’i simgelemekte Bakire Meryem de mahzun bakışları ile resmedilmektedir. Öte yandan bu bakış açısı ile Mesih’i doğuran Bakire Meryem konumunda olan anne Adile’nin kasabalıdan gördüğü muamele, İncil’de geçen bir diğer isim olan Mecdelli Meryem’in çevresinden görmüş olduğu muamele ile uyuşmaktadır. Nakledildiğine göre zina ile suçlanan Mecdelli Meryem taşlanmak üzere iken ortaya çıkan İsa Peygamber “ilk taşı günahsız olanınız atsın” cümlesini dile getirerek taş atmak üzere olan kitlenin kendisi ile yüzleşmelerini sağlamış ve Mecdelli Meryem’i ölümden kurtarmıştır (Yuhanna İncili sekizinci bölüm). İncillerde nakledilen Bakire Meryem ve Zâni Meryem’in özelliklerinin yüklendiği Adile karakteri sayesinde ortaya çıkartılan paradoks ile toplumsal ikiyüzlülüğe vurgu yapan bir eleştirinin dile getirildiğini düşünmekteyim. Marangoz Yusuf tarafından yapılan ve metnin finalinde İsrafil ile Yusuf’un helak olan kasabadan uzaklaşmasını sağlayan gemi metaforu da Eski Ahitteki tufan hadisesi ile bu tufandan Nuh’un gemisine binerek kurtulabilen inanç sahipleri anlatısı ile uyuşmaktadır. Romanın orta bölümleri içerisinde Papaz karakterinin ağzından nakledilen tufan anlatısı kapsamında yer alan “(Nuh) dünyadaki her şeyin bilgisine ona verilen çok değerli bir kitap sayesinde ulaşmış, bu yolculukta irfan sahibi olmuş, bu kitap ona İsrafil’in verdiği ışık yayan efsunlu bir bilgi deryasıymış” cümlesi de metnin kurgulanışı açısından manidardır ve yaratılan Nuh’un gemisi metaforuyla uyuşur niteliktedir. Romanın akışı içerisinde kimi zaman açıkça kimi zaman da dolaylı olarak dile getirilen günah keçisi kavramının ise metnin ana mesajı açısından önemli bir unsur olduğunu düşünmekteyim. Eski Ahit’in Levililer kısmının on altıncı bölümünde şu şekilde bir pasaj bulunmaktadır: “… ve Harun iki elini canlı tekenin başı üzerine koyacak ve İsrailoğullarının bütün fesatlarını ve bütün günahlarını, bütün suçlarını onun üzerinde itiraf edecek ve bunları tekenin başı üzerine koyacak ve hazırlanmış bir adamın eliyle onu çöle salıverecek ve teke onların bütün fesatlarını kendi üzerinde ıssız bir diyara taşıyacak ve tekeyi çölde salıverecektir.” (Levililer 16/21-22). Romanın ilk bölümlerinde nakledilen “İsrafil’e yüklenen günahlar hileli kefelerde tartılıyordu…” cümlesinin söz konusu anlayışı yansıtma maksadıyla kurulduğu kanaatindeyim. Metnin final bölümünde ise günah keçisi pratiği açıkça ifade edilmek suretiyle toplumun ikiyüzlülüğünü yansıtan bir eleştiri dile getirilmektedir. İsrafil’i şeytanlıkla, ifritlikle suçlayan kitlenin başını çeken adamın bir insan taciri, bir insan kaçakçısı olduğu belirtilmektedir. Hemen sonrasında nakledilen pasajda işe şu ifadeler yer almaktadır; “işte bu yüzden ölümlüler için yükte ağır olan günahlar başa belaydı; kötülüğü tükürmenin de elbet bir kılıfı vardı, tepelerde sarhoş gezen keçilerin en karası bulunur, şimdi İsrafil’in kulesinin olduğu bu yerdeki geniş çayırlığa getirilirdi; böylece büyü başlar, insanlar kendilerine ağır gelen günahları bu keçiye yükleyip onlardan kurtulurdu ve sonra ellerine sopaları geçirip günah keçisini döve döve sınırın ötesine geçinceye kadar kovalayıp kaçırırlardı.” Art arda nakledilen İsrafil’e yönelik linç girişimi ve günah keçisi uygulamasının içeriğini kapsayan bu pasajlar ile toplumu oluşturan bireylerin kendi hatalarını düzeltmek yerine; kusurlarını, ayıplarını ve günahlarını örtmek için bir kurban seçme yoluna giderek kadîm dönemlerden miras kalan ve dinsel boyutları da bulunan toplumsal bir arınma pratiğine ait toplumsal mutabakatı terk etmedikleri gösterilmek istenmiştir. İsrafil karakterini ve başına gelenleri merkeze alarak tahkiye yöntemi ile dile getirilen söz konusu olgu, metnin sonlarına doğru beliren Zehra karakterinin ağzından çıkan cümlelerle daha açık bir şekilde dillendirilmektedir; “hepimiz kendi içimizdeki kötülüğü gömüyoruz aslında.” Yazar İslam kültürüne ait bir öğe olan İsrafil metaforu çevresinde ilerlettiği kurgusunu söz konusu inanç yapısının kutsal metni olan Kur’ân-ı Kerim’den yaptığı alıntılarla finallendirmek istemiş gibi görünmektedir. Cenaze evinde Kur’ân okuyan kör kadının ağzından dökülen; “Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinin üzerinde bir de perde vardır ve büyük azab onlaradır” mealindeki Bakara Sûresi’nin yedi numaralı âyeti İsrafil’i şeytanlaştırıp linç etmek isteyen kitleyi tanımlamak için kullanılırken, Hz. Muhammed’e hitap ettiği bilinen; “O seni yetim olarak bulup bir sığınak vermedi mi” mealindeki Duhâ Sûresi altı numaralı âyet de kör kadının evinde saklayacak olduğu İsrafil’i işaret edecek şekilde kullanılmıştır. Kasabalı helak olurken gemi ile denize açılan İsrafil ile Yusuf bağlamında yaratılan Tufan ve Nuh’un gemisi metaforu da sadece Eski Ahit’te değil aynı zamanda Kur’ân-ı Kerim içerisinde de nakledilen bir peygamber kıssasını oluşturmaktadır. Yazarın üç büyük semavî dine ait unsurlarla birlikte istiridye kabuğuna dönüşen Adile ve ağaçtan türeyen Yusuf gibi örneklerle karşımıza çıkan mitolojik tasavvurlar çevresinde geliştirdiği kurgu bağlamında önemli bir toplumsal eleştiriyi ele aldığını düşünmekteyim. Tebliğ faaliyetlerine başladıkları ilk dönemlerde hitap ettikleri kitlelerin hatalı buldukları eylemlerini gösteren ve toplumsal hayatta ezilen, ötekileştirilen kesimlerin desteğini kazanan Hz. Nuh, İsa ve Muhammed gibi dinî figürler, muhatabı oldukları çoğunluk kitlelerin sert tepkilerine maruz kalmış ama uzun vadede büyük kitleleri peşlerinden sürüklemeyi başarabilmişlerdir. Fakat tarihin seyri içerisinde bu peygamberleri takip ettiğine yani doğru yolda olduğuna inanan kitlelerin düşünme biçimlerinde ve reflekslerinde önemli bir değişiklik olmamış gibi gözükmektedir. Yazar, Adile ve İsrafil çevresinde Müslüman, Papaz ve evlatlık kızı çevresinde Hıristiyan ve defalarca vurguladığı günah keçisi olgusu çevresinde Yahudi toplulukları da kurgusuna dâhil ederek lokal içine sıkışmaksızın evrensel bağlamı yakalayarak eleştirisini getirebilmiş gözükmektedir.
Ahraz
AhrazDeniz Gezgin · Sel Yayıncılık · 20124,890 okunma
··
84 görüntüleme
SS okurunun profil resmi
Eseri şaşkınlık içinde bitirdim.Kitabı düşünürken
Zafer
Zafer
hocamın tavsiyesiyle incelemeni de okudum Vay be hocam incelemeni okuduğumda yazarın bunları bunları düşünüyor olduğunun kanıtı işte bu inceleme dedim .... teşekkür ederim sayenizde bir kez daha aydınlandığımı hissediyorum 😊
Ertan Ürkmez okurunun profil resmi
Rica ederim ne demek. Yaptığım çıkarımların bir kısmı zorlama olabilir, bunu da göz önünde bulundurmak gerek. Sonuçta incelemedeki vurgular benim lenslerin süzgecinden geçen cümleler. Öte yandan yazarın mesleği ve önceki yayınları bu türden metinlerarası bir okumayı mümkün kılıyor diye düşünüyorum. Bir kez daha yazarın ellerine sağlık diyelim...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.