Gönderi

224 syf.
10/10 puan verdi
23 Nisan sabahı... Okuduğum kitapları bitirmişim, ya da illa araya bir kitap daha sıkıştırmak niyetindeyim. Kitaplığıma elimi attığımda aklımda bu kitap hiç mi hiç yoktu ama bir şey oldu, günün, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olduğu da kafama dank! edince dedim ki hadi artık okuyayım şu kitabı :) İyi ki de okumuşum. Kitap her ne kadar kurgu gibi gözükse de, "her şakanın altında bir gerçek payı vardır." mottosunu destekler nitelikte gerçeklik ve çarpıcılık içeriyor. Zaten kitabın başlangıcı da, gazetelerden alıntılanan, dönemin çocuklarına sorulan anket sorularından ve çocukların, aileleri ve diğer birçok konudaki görüşlerinden oluşuyor. Yani gerçek. Bu kısımdan sonrası ise mektuplaşmalardan ibaret. Kitap boyunca Zeynep ve Ahmet'in birbirlerine yazdıkları mektupları okuyoruz. Zeynep, ailesiyle birlikte Ankara'ya taşınır ve İstanbul'daki arkadaşlarını geride bırakır. Geride bıraktığı arkadaşlarından biri de Ahmet'tir ve Ahmet ile mektuplaşmaya başlarlar. Başta birbirlerini unutup unutmayacaklarına dair çocukça inatlaşmalarının mahsulü gibi görünen bu mektuplar, zamanla, kendilerinin de içinde bulunacakları o "büyüklerin dünyası"na dair birer taşlama ve sorgulama haline bürünüyor. Her ikisi de beşinci sınıf öğrencisi olan Zeynep ve Ahmet, büyüklerin büyücek dünyasını anlamlandırmaya, kimi zaman sorgulamaya, kimi zamansa reddetmeye ve kendilerince düzeltmeye niyetleniyorlar ve başlarından geçenleri de birbirleriyle paylaşıyorlar. Mektuplar boyunca çocuklar, ana babalarını, dede ve ninelerini, öğretmenlerini, komşu teyze ve amcaları, onların tanıdıklarını, patronları, işçileri, devlet adamlarını, aydın (!) görünen insanları kendi pencerelerinden gözlemliyorlar ve kirlenmemiş dünyalarıyla bu riyakar, yalancı, düzenbaz, şaklaban, içten pazarlıklı dünyayı sorguluyorlar. Tüm babaların birinci olduğunu, okuldaki her öğretmenin, bir önceki ne bıraktıysa hepsini silip süpürmek üzere geldiğini, çalışanın değil, kıçı sağlam yere yaslı olanın kazanacağını, fedakarlığı, vicdan azabını, kadın ve erkeğin eşit olduğunu, lakin her zaman eşit olmadığını, herkesin çocuğunun dahi olduğunu, kahramanlık nidalarının geçer akçe olmadığını, daha bazı şeyleri anlamak için küçük olduklarını... bir tamam anlıyorlar. Tabii büyüklerin istedikleri şekliyle değil. Söz misal "Sen daha küçüksün, anlamazsın"ın aslında, "Sen daha büyüklerin dünyasında kirlenmedin evladım. Bırak çocuk aklın ermesin böyle şeylere." demek olduğunu anlamaz da, onun merakında kıvranır durur çocuk. Benim de mesela, "Büyüyünce anlarsın"lı öğütler aldığım olmuştur, fakat zaman geçince ne o şeyden bir şey anlamışımdır ne de onu öğrenmek kaygısına düşmüşümdür. Belki de yapılması gereken de budur. Peki büyüyünce anlaşılan, o "insanı kirleten" şeylerin ayırdında olan büyükler, neden bundan beri durmazlar? İşte o soru tam bir muamma... Mektuplarla alakalı bir şey gözüme çarptı. Değinmeden geçemeyeceğim. Zeynep ve Ahmet'in birbirlerine yazdıkları cevapların ikisi de aynı gün yazılmış: 7 Aralık 1963 tarihinde. Ya burada bir hata oldu ya da birbirlerinin cevabını beklemeden yazdılar mektuplarını. Yine de aynı gün yazılan iki mektubun, birbirine cevap niteliğinde olması kafamı karıştırmadı değil. Ayın yedisinde yazılan mektup, aynı gün alıcısına ulaşıp da alıcı da aynı tarihte cevap yazacak değil ya. Bu durum kitaba gölge düşürmedi tabii ama nazarımdan da kaçmadı doğrusu. Gelelim birçoğumuzun artık gerisinde bıraktığı o efsunlu dünyaya ve o özlemle yad edilen zamanlara: Çocukluğa... O hesapsız kitapsız dünyalarına, çıkarsız sevişlerine, sorgusuz sualsiz affedişlerine, yufka yüreklerine ve sonsuz merhametlerine, nefretlerinde dahi saf ve katışıksız oluşlarına. Biliyoruz ki çocuklar, merhametli oldukları kadar acımasızdırlar da. Ama bu belki de onların hesapsız ve çıkar gütmeden yaşadıklarına delalettir, kim bilir. Yakın zamanda yaşadığımız, ve artık can yakıcı şekilde sık rastladığımız, acı bir şekilde pişmiş ve kanıksamış gibi göründüğümüz olayların da etkisinde olarak şunu söyleyebilirim ki, ÇOCUKLARIN DÜNYASINA DOKUNMAYIN! Bırakın vaktinden önce büyümesinler, çocukluklarını yaşasınlar, hem de doya doya, siz içine etmeden yaşasınlar, kendi boktan büyücek dünyanızda kahrınızdan geberin ama çocukların dünyasına bok sıçratmayın, onları sapkın düşüncelerinizle zehirlemeyin, onları buna alet etmeyin, ne fiziksel ne zihinsel olarak onları manipüle etmeyin, kendi prototipinizi yaratmaya kalkmayın, Tanrıyı oynamayın... Daha neler neler söylenir de, leb demeden leblebiyi anlayan çocuklardan ziyade, büyükler anlar mı bilinmez...
Şimdiki Çocuklar Harika
Şimdiki Çocuklar HarikaAziz Nesin · Nesin Yayınevi · 201916,9bin okunma
··
222 görüntüleme
Kübra Öznur ÇELİK okurunun profil resmi
Emeğine sağlık kankacım :) Şuna bende değinmek istiyorum. Elbette kitaba gölge düşürmeyecek ama bende aynı tarihli iki mektubun ki eğer birbirine cevap niteliğindeyse, elim o kitaba tekrar gittiğinde o durumu yeniden mutlaka hatırlarım. Sonra da bende bıraktığı baskın iz o hata olmuş olur. Aslında çok yersiz bir durum. Redaksiyon önemli :) ☺️
Post Mortem okurunun profil resmi
Rica ederim kankicim :) hakkın var ama bazen de böylesi güzel kitaplarda bu tip durumlara nazar boncuğu gözüyle bakmak lazım, ki boncuk taksa sırıtmaz, o derece güzel kitaptı kendileri ;)
2 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.