Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

705 syf.
8/10 puan verdi
Hayatın tam merkezinde yer alan iki unsur suç ve ceza; hayatı şekillendiren ve hiçbir ideolojinin, inancın değinmeyi ihmal etmediği bu iki unsur üzerine yazılan, çizilen her şey dikkate değer olmalıdır. Edebiyat dünyasının dehası olarak görülen bir yazar çıkıp bu derece önemli bu konuya ilgi duyup, değerlendiriyorsa, bu her okur için bir şanstır diye düşünüyorum... Dostoyevski, bir kişi bünyesinde filizlenen suçun, dallanıp budaklanmasına kadar geçen sürecin, kişi psikolojisindeki yansıması ile şekillenen hayat temelinde suç ve ceza felsefesini sorgulatma olanağını sunuyor okurlarına. Açıkçası psikolojik analizlerinin beni pek fazla tatmin etmediğini söyleyebilirim. Bunun nedeni bütün kitap boyunca birkaç şeklin tekrara düşmesinden kaynaklanıyor olabileceği gibi, asıl konuya -suç ve ceza felsefi- olan ilgimden dolayı sönükleşmiş de olabilir. Örneğin ana karakterin fenalaşma durumları defalarca aynı şekilde tekrarlanır yani artık bir yerden sonra Raskolnikov yine benzer düşüncelere dalarak fenalaşacak diyebiliyorsunuz. Ya da Katerina İvanovna'nın acıdan bulanmış beyninin, durmadan geçmişe sığınması gibi... Ana konu etrafında birçok yan konu eserde yer alıyor bunlardan bazılarına sırayla değinmek istiyorum: "Fedakarlık" kendi hayatını sevdiklerine feda etmek, kan nakli gibi hayat naklini yapmak; mesela hayatınızda karşılaştığınız Sonya'ların hikayelerini bilir misiniz! Belki bilemezsiniz ama mutlaka yargılarsınız "rezil kevaşe" diye, nereden bileceksiniz ki, siz köhnemiş zihninizi bu düşüncelerle yağlarken, küçücük bir yüreğin can çekiştiğini, bilemezsiniz işte. Bilemediğiniz için anlayamazsınız da, hayat sırrı neden bir kevaşeye açıklanır, o kadar ahlaklı insan varken... "Çaresizlik" görürsünüz, bilirsiniz ama düzeltemezsiniz, elinizi uzatırsınız ama dokunamazsınız, içten içe yanarsınız; Raskolnikov'un ailesine karşı, ailesinin kendisine karşı, Sonya'nın Katerina İvanovna ve çocuklarına karşı, Katerina'nın Sonya'ya karşı ve Marmeladov'un ailesine karşı hissedilen o acınası durum karşısındaki çaresizlik... "Hayvana eziyet" Şuursuzluk durumuna geçen cahil insanların, konuşamaz, anlatamaz, karşı koyamaz hayvanlara çektirdikleri işkence hiç şüphesiz her vicdan sahibi insanı incitir; ister istemez burada bir soru akla geliyor bu manzara karşısında tepkimiz ne olmalı? Örneğin Şöyle bir eziyet "....ellerine geçen kamçı, sopa, araba oku gibi şeylerle can çekişmekte olan beygire vurmaya başladılar. Mikolka yanda duruyor ve elindeki demir küsküyü boş yere hayvanın sırtına indiriyordu. Lağar başını uzatmış, güçlükle soluyordu, az sonra da son nefesini verdi." evet bu cahillere tepki verip yapmayın, etmeyin dediğinizde de şöyle cevap alıyorsunuz "— Mal benim değil mi? İster öldürürüm, ister…" Ne diyebiliriz ki bunun karşısında bu durumda da ortaya tek şey çıkar, suç ve ceza... "Yardım" Kanaatimce en fazla üzerinde durulması gereken konulardan bir tanesidir yardım mevzusu, yardım etmek nasıl olmalı, ölçüsü ne olmalı, yardım etmek bir vicdan meselesi mi yoksa bir gereklilik mi? Yardım etmek bir iyilik mi, yoksa kötülük mü?... Bana göre bu soruların cevapları o kadar da basit değil çünkü bir inanç sisteminin verdiği cevaplar ile başka bir inanç sisteminin verdiği cevaplar birbirinden çok farklı olabileceği gibi, sosyal bir devlet sisteminin verdiği cevap da bunlardan daha farklı olabilir ve bu liste böyle uzayıp gider. Bana göre burada asıl mevzu, temel haklar ve ölçülü bir gelir dağılımı sisteminde yatmaktadır. Her şeyden önce herkesin insan onuruna yakışır bir hayat sürme hakkı vardır dolayısıyla hiçbir insan sefillik derecesinde bir yoklukla başbaşa bırakılamaz. İkinci olarak da bir ülkede asgari ve azami ölçüde bir gelir dağılımının olması gerekir, özelikle de anayasasında "sosyal devlet" vurgusu yapılmış bir ülkede, yani o ülkenin vatandaşı olması hasebiyle sefil yaşamama hakkı vardır. Bu konuda yardımların veya atıl durumda olan paraların kullanılmasına da değinir ki, fazlasıyla hoşuma giden bir analiz ortaya koyuyor, gerçek hayatta da çoğu kez dile getirdiğim bir durum. Eserde geçtiği haliyle "...destek göremediklerinden yok olup giden, binlerce genç, diri güç var. Kocakarının manastıra bağışladığı parayla binlerce güzel girişimin temelleri atılabilir! Yüzlerce, binlerce insanın yaşamı düze çıkarılır; onlarca aile yoksulluktan, ahlaksal çöküşten, yok oluştan, cinsel hastalıklar hastanelerine düşmekten kurtarılabilir… Bütün bu işlerin hepsi kocakarının parasıyla yapılabilir. " ve son olarak menfaatsiz yapılan yardımların kişiye yüklediği iç huzura değinir. "Ahlaksızlık" dersem hemen hemen herkesin ilk aklına gelecek olan beden ahlaksızlığıdır, yani bedenen yapılan şeylerin toplum kurallarına uygun düşmemesi. Peki beden ahlaksızlığı bu kadar önemsenirken neden acaba ruh ahlaksızlığına hiç kimse değinmez! Örneğin bedenini para karşılığı satan bir kadına duyulan tiksinti, ruhunda nefret, kin, kötülük barındıran, her türlü hileye yalan dolana başvuran bir kişiye duyulmaz ya da o "fahişe" aile içinde istenmez ama bu kirli ruhlu insanlar aileler içinde rahatlıkla yer alır ve saydığım durumlar da onların küçük kusurları olarak kabul edilir; "düzeltirse daha iyi olur tabi, ha ha hah!"... Şimdi gelelim asıl konuya yani suça ve ona karşılık getirilen cezaya. Suç ve Ceza'da bana göre suçun sorgulanması doyurucu nitelikte. İlk olarak suçun kaynağı sorgulanır: Suç çevreden kaynaklı bir şey mi yoksa kişideki hastalıklı bir durum mu? Tabii eser çerçevesinde bakıldığında insanların çevre kaynaklı suça daha affedici, daha anlaşılabilir olarak baktığı ancak kişinin iç dünyasından ya da iç muhasebesinden ortaya çıktığını düşündüğü suçu ise daha mesafeli yaklaştığıdır. İkinci olarak da neyin suç olarak kabul edilip, edilmeyeceğini tartışır. Yani bir toplum tarafından suç olarak kabul edilen eylemlerin zeminini arar. Çünkü benzer, hatta aynı davranışlar bazen suç olarak bazen bir gereklilik hatta bir kahramanlık vasfı olarak değerlendirilmiştir. "....benim davranışım hangi bakımdan onlara böylesine çirkin görünüyor? Bir cinayet olduğu için mi? Ne demek, cinayet? Benim vicdanım rahat. Hiç kuşkusuz ortada ağır bir suç var ve yine hiç kuşkusuz yasalar çiğnenmiş ve kan dökülmüştür… Madem öyle, çiğnenen yasalarınıza karşılık siz de benim başımı alın, olsun bitsin! Ama o zaman saltanat yoluyla değil de, iktidarı zorla ele geçirerek insanlığa iyilikte bulunanların da, hem de daha ilk adımlarında, kafalarını kesmek gerekmez miydi?”... Gerçekten de tarihte önemli yer kaplayan tarihi kahramanlara baktığınızda iki durumun örneklerine de rastlayabiliriz yani eylemleri sonucunda başarılı olmuşsa söz konusu kişi, işlediği suçlar yapılması gereken eylemler olarak değerlendirilip, söz konusu kahramanı yücelten birer başarı olarak kabul edilir toplum tarafından. Aynı şekilde başarısızlık ile sonuçlanması durumunda söz konusu kişinin eylemleri en ağır suçlar olarak kabul edilip, ağır cezalar ödetilir o kişiye. O zaman bu kapsamda düşündüğümüzde suç, ortaya çıkardığı sonuçla anlamlandırılır. Üçüncü olarak suç psikolojisi ele alınır; kişi suça karar vermesi, suçu işlemesi ve suçu işledikten sonraki kişinin psikoloji değerlendirilir. Tabii bu kapsamda ana karakterin yanıldığını gösterir. Çünkü ana karakter suçu işledikten sonra her şeyin normal bir şekilde devam edeceğini öngörür ancak durum beklediği gibi gitmez...."hemen her suçlu, suçu işlediği sırada, yani aklın, iradenin, dikkatin en yoğun olması gerektiği anda, akıl ve irade yönünden güçsüzlüğe düşüyordu; akıl tutulması ve iradeyi kaybetme tıpkı bir hastalık gibi geliyordu insana, gelişip yayılıyordu ve suçun işlenmesinden az önce en yüksek düzeyine ulaşıyordu, suçun işlendiği sırada ve ondan sonra kişiliklere bağlı olarak bu düzeyini sürdürüyor, sonrada her hastalık gibi etkisini yavaş yavaş yitirip yok oluyordu. Bu noktada ortaya çıkan soru şuydu: Hastalık mı suçu doğruyordu, yoksa suç mu kendi yapısına uygun, hastalığa benzer bir şeyleri geliştiriyordu?" ve son olarak da suçun amacı çerçevesinde değerlendirmesi, yani işlenen suç olarak kabul ediliyor ancak getirisi zararından kat kat fazla olduğu için hoşgörülebilir ya da toplum tarafından kabul edilebilir nitelikte. Ona göre insanlar iki çeşittir, sıradan insanlar ve olağanüstü insanlar, sıradan insanlar hayatın birer figürü olurken olağanüstü insanlar (Likurg, Solon, Hz Muhammed, Napolyun gibi) hayata şekil verenlerdir ve olağanüstü insanlar kendilerine diğerlerinden farklı olarak birçok hak tanırlar. Örneğin insanlık adına yüksek bir fayda olacağına inanmışlarsa masum insanları da çok rahat bir şekilde öldürürler. Belki de en can alıcı noktası burasıdır. Yani masumların bu yolla öldürülmesine rıza gösterilebilir mi?..... Ve Ceza, peki suç anlaşıldı ve işlendiği kabul edildi, diyelim. O zaman ceza nedir, amacı ve ölçüsü ne olmalıdır, soruları bizi meşgul etmeye başlar? Gerçekten çok karışık bir durum bana göre. Cezadan elde edilmek istenen netice nedir? Mesela neden birini kasten öldürmenin cezası idam değil de ömür boyu hapis ( masum olduğu anlaşıldığında serbest kalabilsin mi!) en azından bu noktada söz konusu kişiye söz hakkı verilmesi gerekmez mi? Kişi eğer masum olduğuna inanıyorsa (ki genel af mevzusu ayrı) yaşamak istesin ve hapislik durumu devam etsin yok değilse ölüme gitmeye karar versin buna neden biz karışıyoruz. Biri gidip birini öldürüyor sonra biz ona işkence ediyoruz, diğer taraftan besliyoruz onun için de çalışıyoruz. Ya da şöyle mi denilir topluma yeniden kazandırılır, yani hiçbir şey olmadan iyileşip topluma katılacak! "...İyi ama, bütün bu anlamsız sınavların ne gereği var? Yirmi yıllık bir kürek cezasından sonra, yaşlanmış, aptallaşmış, güçten düşmüş, acılarla ezilmiş bir insan olarak çıktığımda, şimdi olduğumdan daha mı iyi düşüneceğim? Ne yapayım ben öyle yaşamayı? Ve beni bekleyen bu yaşama ben şu anda niçin rıza gösteriyorum?" ... bir de ölçüsü var o da apayrı bir şey örneğin bir devirde ya da yerde bir şey çalmanın cezası bir elinizi kaybetmek iken başka bir yer ve zamanda 1-2 yıl hapis olabilir... Başka bir konu her insanın öldürülmesi bir mi tutulmalı yoksa bir ölçü mü olmalı! Varsayalım ki 40 yaşlarında ülkenin önde gelen yazarlarından ve değerli eserler ortaya koymaya devam eden bir kişinin öldürülmesi ile 90 yaşındaki hasta bir insanın öldürülmesine verilecek ceza aynı mı olmalı yoksa farklı?... Tabii birini bedenen öldürürken aynı zamanda kendini de ruhen öldürmez mi insan, en büyük ceza da bu değil mi? Artık sizleri bu sorularla başbaşa bırakıyorum... ve Dosto seninle daha uzun bir yolumuz var....
Suç ve Ceza
Suç ve CezaFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2022160,1bin okunma
··
95 görüntüleme
Resul okurunun profil resmi
İncelemeyi okusan, en az 10 dk sürer. Ama daha paylaşlmın 3. dakikasında 5 beğeni gelmiş. Millet okuma işinde level atlamış. Ne büyüksün (!) bir ka. Derdim beğeni değil elbette. Sadece garip bir durum. Baya uzun bir inceleme RA, üşenmesem okuyacağım. :))
RA okurunun profil resmi
ama öyle düşünme, beğenmek her zaman şu anlama gelmiyor, okudum iyiydi beğendim bunun yanında, gördüm, emek harcadığını fark ettim, okuyacağım gibi birçok anlama da gelebilir, o açıdan diğer okurlara ulaşmış olmasının işaretidir ama tabii ki okumak her zaman bize bir şeyler kazandırır diye düşünüyorum :)
6 sonraki yanıtı göster
Fîlankes okurunun profil resmi
Sabırsızlıkla beklenilen inceleme gelmiş sonunda 😁
RA okurunun profil resmi
iyi okumalar diyelim o zaman :)
Gülci okurunun profil resmi
Kesinlikle haklısın maddi olarak göz önünde olan, gözle görülen ahlaksız olarak görülüyor toplumda kibir, haset, cimrilik, kıskançlık vs. hepsi de birer ahlaksız oysaki. İnsanların toplumsal normlarından dolayı ya da yaptıktan sonra toplumun ona bakış açısının değişeceğinden korktuğu için yapmaya korktuğu şeyler var bence ki daha sonra gizli gizli yapmaya çalışıyorlar bunları bu da onların girdikleri ortama göre davranışlarının değişiklik göstermesine neden oluyor bu da iki yüzlülük oluyor. Suç konusunda çok düşünceliyim kafamda henüz nasıl olacağına kime neye göre ağırlığının belirleneceğine dair bir fikrim yok ama bu konu üzerine düşünecek koca bir yazım var ( 15 - 16 Haziran'dan sonra ) belki o zman denk gelirsek anlatırım sana. Devlet konusuna gelince çok üzülüyorum ben yoksul insanlara elimden gelse de yardım etsem diye ama benim yaptığım onlara çok uzun süreli bir yardım sağlayamıyor. Bunun için daha çok çalışmam lazım sadece benim değil bütün insanların çok çalışması lazım yardımımıza ihtiyacı olan insanlar, canlılar için. Sosyal devlet anlayışının tam olarak sürdürüldüğünden şüpheliyim şu anda. Suç konusunda toplumların normlarına, yaşayış biçimlerine göre değişiklik gösterir dediğin gibi. Ve bence canlıya zarar veren her şey suçtur bu insan da olabilir hayvan da bitki de benim için fark etmez. Dostoyevski ile 5 yıl önce tanıştım o zman hocam bi de ilerde oku ne kadar farklı şeyler düşündüğüne şaşıracaksın demişti bu yaz tatilinde okumak istiyorum tekrar bakalım ne kadar değişmiş düşüncelerim. Eline sağlık bütün konulara değinmişsin başarılı bir inceleme olmuş.
RA okurunun profil resmi
Teşekkürler çok güzel bir açıklama yapmışsın resmen incelemenin incelemesi olmuş 👏
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.