Gönderi

368 syf.
8/10 puan verdi
Hiç, büyük beklentilerle başladığınız bir kitabın sizi sonunda hayal kırıklığına uğrattığı oldu mu? Olmuştur kesin. Hatta bazen hayal kırıklığına o kadar müsaittir ki kitap, sonunun gelmesini dahi beklemeden darlar okuyucuyu. Katı kuralları olanlar kitabı bırakmamakta diretirler. Zamanının başka kitaplara ayrılması fikrine bağlı olanlar ise, darlandıklarını hissettikleri zaman bırakıverirler kitabı. Peki ben neden böyle bir giriş yaptım bu incelemeye? Sebebi şudur: Uzun zamandır kitaplığımda bulunan bu kitabı birçok kez, daha okumadan elden çıkarmak istedim. Şöyle göz ucuyla yaptığım araştırmalarda da ortalama veya ortalamanın altında bir kitap olduğu izlenimine kapıldım hep. Ta ki okumaya başlayana kadar... Başta kitabın parça parça öykülerden oluştuğunu düşünmüştüm. Bunda, her bölümde başlık olarak kullanılan ve "derler ki..." şeklinde başlayan cümlelerin etkisi de olmuştu. Lakin okudukça bunun böyle olmadığının farkına vardım. Hikaye, Kanuni'nin tahnit işlemi ile başlıyor. Zigetvar Seferi esnasında vefat etmiş Kanuni. Yalnız seferde olan ordu, bu durumdan etkilenmesin diye saklanmış bu gerçek, bir süreliğine. Burada sahneye bir yiğit çıkıyor ve kitap boyunca bize eşlik ediyor: Ferhad. Bir Arnavut devşirmesi olan Ferhad, Kanuni'nin imrahoru iken gücü kuvveti, sadakati ve gözü karalığı sayesinde yükselir, Kanuni, oğlu Sarı Selim ve onun oğlu III. Murad dönemlerine şahitlik eder. Biz de onun şahitliği ile hem tarihte bir yolculuğa çıkarız hem de farklı duygulara gark eden bir masala dalarız. Kitapta üç ana karakter var dememiz mümkün: Ferhad, Salko (Ali) ve Hatice. Bu üç karakterin duygusal, heyecanlı, yer yer eğlenceli, ara sıra erotik, çokça kaderin sürükleyişi içinde hayatları masalsı bir dille aktarılıyor. Bu da benim kitaba olan ilgimi artırdı doğrusu. Bilirsiniz, tarihi tarih dersi gibi okumak zordur ve bunaltır bazen. Lakin böylesi bir masalla harmanlanınca tarihi olaylar, biraz daha hazmı kolay hale geliyor denebilir. Yani tarih dersine et dersek, tarihi güzelce aktaran masallara da yoğurt diyebiliriz. Tarih bu yoğurda yatırıldığında, çiğnenmesi daha kolay, yumuşak bir hal almakta. En azından benim açımdan öyle. Her ne kadar kitabın masalsı yanına tav olup da güzel bir okuma deneyimi yaşamaktan dolayı mutlu olsam da, tarihi detayların kitapta, olduğu gibi mi yoksa kurguyu etkileyici hale getirmek için değiştirilmiş olarak mı aktarıldığını incelemeden edemezdim. Mesela başta gözüme çarpan, devşirme sistemi ile alakalı kısımdı. Hikayedeki çocuklar, ailelerinden zorla koparılıyor, meydanda toplanarak "sen gel, sen gel" şeklinde, yeniçeri ağasının keyfine göre seçiliyor, aileler ise matemleri ile öylece bırakılıyordu. Hikayenin dramatik yönüne katkısı olması babından, böyle bir sahnenin oluşturulması kabul edilebilir. Lakin gerçekte devşirme sistemi bu şekilde işlememekteydi. Çocuklar, ailelerinin rızası ile alınmakta, aileler ise çocuklarının ilerde Osmanlı Devleti himayesinde, yüksek mevkilere gelebileceğini bilmekteydiler. Çocuğum devşirilsin diye hile veya rüşvet yoluna giden aileler dahi olurmuş. Ayrıca devşirilen çocuklar, Türk ailelerin yanına verilerek burada din ve dil eğitimi almaları, adetleri ve yaşam tarzını benimsemeleri hedeflenirmiş. Lakin hikayede çocuklar alınıp doğrudan yeniçeri ocağının hizmetinde bir kısma veriliyor. Bu gibi konuları inceleyerek okumak, doğrudan kurgunun verdiği anekdotlarla yetinmemek elzem yani. Peki kitapta tarih, sadece kurgudan mı ibaret? Elbette ki hayır. Sahnede birçok ana karakterin yanında birçok yan karaktere de rastlıyorsunuz okudukça. Yusuf Nasi, Antonio Bragadino, Şemsi Paşa, Şeyh Şuca ve daha kimler kimler... Bu kişileri daha evvelden duymayınca, hikayeye ustaca serpilmiş uydurma karakterler olduklarını düşünüyorsunuz bir an. Sonrasında ise bu karakterlerin hepsinin gerçek olduğunu öğrenip şaşakalıyorsunuz. Lakin bu karakterlerin gerçek oluşu, yazarın kurgusuna ve olay örgüsüne hiç de halel getirmiyor. Ve elbette ki bu karakterlerin gerçek oluşu, bize tarihten, gerçek hikayeleri de öğrenme imkanı sunuyor. Şemsi Paşa Camisi'nin hikayesi, Şeyh Şuca'nın yozlaşan düzende rahat rahat at oynatması, Takiyüddin'in rasathanesinin akıbeti, Sokullu Mehmet Paşa'nın, Mimar Sinan'ın akıbetleri, İstanbul'daki bazı yerlerin isimlerinin hikayeleri, yeniçeri ocağının yozlaşması ve saçma bir vaatle dibine dinamitin döşenişi, hem de bir padişah tarafından... Entrikalar, hırslar, rüşvetler, adam kayırmacalar, aşklar, yasak aşklar, cehalet, şiddet... Daha ne denir ki? Kanuni döneminin heybetinden Sarı Selim dönemindeki sarsıntıya, III. Murad döneminde de artık tehlike çanlarının iyiden iyiye çalmasına kadar olan dönem güzel bir şekilde işlenmişti kısaca söylemek gerekirse. Kitabın onca iyi yönünden bahsettim, eksi yönlerinden de bahsetmek gerekirse öncelikle tarihi gerçeklerin, kurguya uydurmak adına değiştirilişi bunlar arasında sayılabilir. Ki bu bir nebze kabul de edilebilir. Bunu daha evvelden de söyledik. Bunun yanında yer yer yazım hataları ve bazı düzensiz cümleler göze çarpıyor. Bir de kitabın bir kısmında, Cibran adlı karakter Cabbar adıyla aktarılıyor, bu da bariz bir hataydı. Yine de bu durum, kitaba pek de gölge düşürmüyor. Bağlayalım incelemeyi... Kitabı beğendim, okumanızı tavsiye ederim. Lakin tarihi detayları araştırarak okumanız kaydıyla. Hem masal gibi bir hikaye okuma isteğinize karşılık vermiş hem de tarihi gerçeklikleri öğrenmenize yardımcı olmuş olur kitap bu sayede.
Osmanlı Masalı
Osmanlı MasalıErk Acarer · Sayfa6 Yayınları · 201246 okunma
··
87 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.