Gönderi

Gerçekten de, diyelim, varsıl olmak, iyi bir aileden gelmek, eli yüzü düzgün olmak, fena bir eğitim almamış olmak, aptal olmamak, hatta iyi yürekli olmak, ama aynı zamanda da hiçbir yeteneği, hiçbir özelliği, hatta hiçbir tuhaflığı olmamak; kendine özgü hiçbir düşüncesi olmamak, tümüyle ve kesinlikle "herkes gibi" olmak... ne çekilmez bir durumdur! Varsıl ama Rotchild gibi değil; iyi bir adı var, ama önemli hiçbir şey o adla anılmaz; hoş bir dış görünüşü var, ama pek anlamlı değil; iyi bir eğitimi var, ama bu eğitimin nerede, ne uğruna kullanılacağı belli değil; akıl var - kendine ait düşünceleri yok; kalp var - gönül yüceliği yok vb.vb. Her şeyde böyle. Bu tür insanlar pek çoktur dünyada, hatta sanıldığından da çoktur; diğer bütün insanlar gibi bunlar da iki ana gruba ayrılırlar: dar kafalılar ve "kafası daha çok çalışanlar". İlk gruptakiler her zaman daha mutludur. Dar kafalı bir "sıradan" insan için kendisinin sıradışı ve alabildiğine özgün bir insan olduğunu düşünmekten ve en ufak bir kuşkuya kapılmaksızın bunun keyfini sürmekten daha kolay bir şey yoktur. Saçlarını kısacık kestirip mavi gözlük takmak ve kendilerini nihilist olarak adlandırmak bazı genç kızlarımıza kendi "inanç"larına sahip olmak için yetermiş gibi geliyor. Bir bakıyorsunuz, yüreğinde insanlığın yararına olacak küçücük bir düşünce doğan biri, hemen kendini kimselerin hissetmediği şeyleri hisseden, genel gelişmenin önünde giden biri gibi görmeye başlıyor; ya da her nasılsa herhangi bir düşünceyi benimsemiş ya da başı sonu belli olmayan bir kitaptan bir sayfa okumuş biri, bir bakıyorsunuz bunların "kendi kafasından doğmuş düşünceler" olduğuna inanıyor. Burada karşımıza çıkan şeyin adı, tabiri caizse eğer, saflıktaki küstahlıktır ve gerçekten de insana dudak uçuklatan bir düzeydedir. Tüm bunların inanılmaz gibi görünmekle birlikte, durmadan karşılaştığımız şeyler olduğu unutulmamalıdır. Saflıktaki küstahlık, ahmağın kendine sonsuz güveni, kendine ve yeteneklerine ilişkin en ufak bir kuşkuya kapılmaması, Gogol'ün Teğmen Pirogov* tipinde gerçekten göz kamaştırıcı bir şekilde yansıtılmıştır. Pirogov'un, kendisinin bir deha olduğundan, hatta bütün dehaların üstünde bir deha olduğundan hiçbir kuşkusu yoktur; o kadar yoktur ki, bu konuda kendine tek bir soru sormaz; aslında onun için soru diye bir şey de yoktur. Büyük yazar, sonunda, okurunun incinen ahlak duygularını onarmak adına onu kırbaçlamak zorunda kalır; ama bu büyük adamın, onca aşağılanmadan, işkenceden sonra silkinip ayağa kalkar kalkmaz güç toplamak için bir dilim böreği mideye indirdiğini* görünce şaşkınlık ve çaresizlikle ellerini iki yana açmış, okurlarını da öylece bırakmıştır. Doğrusunu isterseniz Gogol'ün büyük Pirogov'a teğmenlik gibi küçük bir rütbe yakıştırmış olması hep yüreğimi acıtmıştır benim; neden derseniz, onun için, geçen yıllarla birlikte omuzlarında apoletlerinin de "kalabalıklaşacağını" ve kendisinin büyük bir kumandan olacağını düşünmekten daha kolay bir şey yoktur; hatta düşünmek falan da değil, bu onun için kuşku duyulmaz bir gerçekliktir: General olduktan sonra, neden gerçek bir askeri birliği yöneten komutan da olmasın? Savaş alanlarındaki çoğu korkunç bozgunun altındaki imzalar hep böyle komutanlara ait değil midir! Yazın dünyamızda, bilim dünyamızda, propagandacılarımız arasında ne çok Pirogov vardı! Bakmayın "dı" dediğime, kuşkunuz olmasın, şimdi de var bunlar ... * Teğmen Pirogov - Gogol'un "Nevskiy Prospekt" adlı öyküsünün kahramanı. * Pirogov adı Rusça "pirog" = "börek"ten gelmektedir.
Sayfa 537 - Dördüncü Bölüm, IKitabı okudu
··
22 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.