Gönderi

Sapık Şehit, Kurnaz Molla
"Ulan deli misiniz siz?" dedi. "Öyle ne ısrar edip duruyorsunuz? Ulan aklınız mı yok sizin? Ulan hepten söndüreceksiniz ocağını Anavarza kaplanı Talip Beyin." Kolunu birkaç kez daha çemredikten, aptes alır gibi yaptıktan sonra: "Size," dedi, "birkaç küçük sualim var, doğru cevap vermeniz sizin menfaatinize olur." "Buyur," dedi büyük oğul. "Bir, babanız Aslan köyden, daha ergen altı kızın ırzına, kızları adamlarına kaçırttırıp geçti mi, geçmedi mi?" "Geçti," dedi büyük oğul. "Kızları da adamlarıyla sonradan evlendirdi mi evlendirmedi mi?" "Evlendirdi." "Bu duruma çok kızan Aslan köylü Hurşit Ağayı Akçasaza götürüp orada işkenceyle, kulağını, burnunu, hayasını keserek öldürdü mü öldürmedi mi?" "Öldürdü." "İşte şu Müddeiumumi babanızı bu beladan kurtardı mı kurtarmadı mı?" "Kurtardı." "Demek bu Müddeiumumi sizin dostunuz?" "Çok para alır ama, gene de dostumuz." "Pekiyi, Yörükleri perişan edip, donlarına kadar babanız onları soyup, sattığı tarlaları bir hilesini bulup, ellerinden geri aldı mı almadı mı?" Molla Duran Efendi gözlerini belertmiş, korkunç bir hal almış, tespihli sağ elini beline dayamıştı. "Şimdi asıl mühim sualime geliyorum." En küçük oğulu gösterdi. "Sen kalk ayağa bakalım. Kalk ve gelip karşımda dur." Delikanlı kalktı onun karşısına dikildi. Epeyce de utangaçtı, yüzü kıpkırmızı kesildi. Usuldan da terliyordu. "Söyle bakalım, sen evlendiğinde, dünya güzeli bir kızla, baban kaç gün düğün dernek yaptı?" "Yedi gün," dedi utangaç delikanlı yere bakarak. "Düğüne bütün Çukurovanın Ağalarını, Beylerini çağırdı mı?" "Çağırdı." "Birkaç ay sonra da baban, senin güzel karını elinden alıp yedinci karısı yaptı mı?" "Yaptı," diye fısıldadı, kıpkırmızı, oluk oluk terleyen yüzünü gizleyerek delikanlı. "Sen de kendini Anavarza kayalıklarından aşağıya atmaya kalkmadın mı, tam sen kendini uçuruma fıldırtıp atarken bu," büyük oğulu gösterdi, "bu da seni kolundan tutmadı mı, sen de bundan dolayı ona ateş etmedin mi?" Durdu, soluğu taşmıştı. "Git yerine otur," diye buyurdu delikanlıya. Delikanlı da ayağı ayağına dolanarak gitti yerine bir külçe gibi çöktü. "Şimdi babanızın sizlere yaptıkları üzerine birkaç sual daha sorayım mı? Çünkü babanızın size yaptıklarını, aramızda kalsın, siz benden de, şu koca ovadakilerden de, şu dağlardan da çok daha iyi bilirsiniz, sorayım mı?" "Sorma," dediler. "Gördünüz, az önce çarşıdan geldim. Bütün çarşı neyi konuşuyor, biliyor musunuz? Sizi konuşuyor. Sizin babanızı, sonunda onun yaptıklarına, insan aklı almaz zulümlerine dayanamayıp, Akçasazın büküne götürüp onu işkenceyle öldürdüğünüzü konuşuyorlar. Şu anda çarşıda sizin Talip Beyi bağırta bağırta büklüğe götürdüğünüzü gören tam yirmi kişi dolaşıyor. Yirmisiyle de konuştum. Şimdi söyleyin bana, babanızın katili İnce Memed mi, Aydınlı Kerem mi?" Oğullar susmalarını sürdürüyorlardı, başları yerde. "Şimdi ben dışarıya çıkıp, ortada bir yanlışlık olduğunu, on iki ak libaslı kişiyi, başlarında İnce Memed, sizin de gördüğünüzü söyleyeceğim." Dışarıya çıktı, haziruna her şeyi anlattı. Oğullar da onun arkasından geldiler ve herkes onları yürekten, şen şakrak, sevinç içinde kutladılar. "Bu gece bizde misafirsiniz," dedi Duran Efendi. "Allah bin rahmet eylesin, mekanı nur olsun, Peygamber Efendimiz onu şefaatinden mahrum etmesin. O ki iyi kimselerden, ermiş gibi bir adamdı, Allah indinde şehit olmuştur. Son Türk Devletinin temel direklerinden birisiydi, Allah ona bin rahmet eylesin. Benim de canı azizim ve de içtiğimiz su ayrı gitmeyen bir güzel dostumdu. Ol sebepten bu gece siz baba dostunuzun evinde misafir kalacak, yarın da Müddeiumumi ve Doktorla Akçasaza gidip zabıt tutacaksınız. Belki sizinle birlikte muhterem Karadağlıoğlu Murtaza Ağa Beyefendi de gelirler."
·
8 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.