Gönderi

”Aldatıcı gerçeklik”
Avrupa Parlamentosu Araştırma Servisi tarafından Mart ayında hazırlanan bir rapor, yanlış bilginin hızlı artışını açıklayabilecek beş temel nedene işaret ediyor. Bunlar, çevrimiçi propaganda yayan ve kâr amacı güden yanlış bilgi siteleri; siyasetçiler, partiler ve hükümetin gerçekler yerine propagandalardan beslenmesiyle önü açılan hakikat-ötesi siyasi ortam; taraflı medya; kutuplaşmış kitleler ve arama motorlarının kişiselleştirilmesi, algoritmaların şeffaf olmaması gibi birtakım teknolojik oluşumlar. Son zamanlarda yapılan araştırmalar ve yürütülen anketler ise internet kullanıcılarının zihinsel hareketlerini anlamaya yöneliyor. Alenen yanlış olduğu bilindiği halde sahte içeriklerin paylaşılma nedenleri, yankı fanuslarında tekrar edilen söylemlerin daha kolay gerekçelendirmesi gibi karmaşık zihinsel süreçleri, bilişsel bilimin araştırmalarını anlamlandırıyor. Ana akım medyanın ve Facebook, YouTube, Pinterest gibi çevrimiçi sosyal mecraların yanlış bilginin yayılmasını önlemede yetersiz ve eksik kaldığı tartışmaları sürerken, yeni araştırmalar insan beyninin de tek başına yanlış bilgiye inanabildiğini gösteriyor. Araştırmalarında, Gordon Pennycook, Tyrone Cannon ve David G. Rand 2016 Amerika Birleşik Devletleri Başkanlık seçimleri sırasında uydurulmuş, çarpıtılmış ya da aşırı taraflı içeriklerin inandırıcılığını yükselten önemli bir faktör tespit etti: yanlış habere daha önceden maruz kalmış olmak. Bellek yanlış bilgiye karşı savaşta aldatıcı olabilir Bilişsel bilim, bir bilgiyle daha önce karşılaşmış olmamızın algımızı ve belleğimizi etkileyebileceğini söylüyor. Hafızanın telkine açık oluşu, ön yargılardan beslenip sapması, öğrenilmiş bir içeriğin doğrusuyla güncellenmesine karşı gösterdiği direnç ve bazı bilgileri yanlış ilişkilendirmesi aslında insan belleğinin de yanlış haberlere karşı aldatıcı bir rol oynayabileceğini gösteriyor. Sahte haberlerle karşılaşma sıklığımızın belleğimizde yarattığı izlenimi inceleyen çalışmada araştırmacılar, katılımcılara gerçekten yayımlanmış sahte haber manşetlerini Facebook içerikleri formatında sundular. Buradaki amaç, katılımcıları doğru veya yanlış olduklarını bilmedikleri bilgilere “maruz” bırakmaktı. Araştırma, içeriğe sadece bir kez denk gelmenin bile, o bilginin “doğru” olduğu izlenimini arttırdığı sonucuna ulaştı. Dolayısıyla bir bilgiyle daha önceden kurulan tanışıklık, kaynağın güvenilir olup olmadığını unutmamız nedeniyle beynimizde o bilginin “doğru” olduğu yanılgısını yaratabiliyor. Mantıksız ve aşırı taraflı söylemlerin bile devamlı tekrarlanması belleğimizi kandırabilir Bir bilgiye daha önceden rastlamış olmamız, bizim o bilgiyi doğru kabul etme olasılığımızı yükseltiyor; bilişsel bilim bu olguyu aldatıcı gerçeklik etkisi olarak adlandırıyor. Hayatımızın bir anında, bir şekilde edindiğimiz fakat etkin olarak kullanmadığımız bilgilerin zaman geçtikçe kaynağını unutuyoruz. Kaynağının güvenilir olup olmadığı bilgisini hatırlayamıyor oluşumuz ise belleğimizin yanıltıcı olmasına sebep oluyor. Zihnimizde kaynağa dair bildiklerimizin belirsizleşmesi ve bilginin sürekli gündeme taşınarak tekrarlanması artık o bilginin daha fazla süzgeçten geçmeden “doğru” kabul edilmesine neden oluyor. Özellikle sürekli içerik üretmeye, yönetmeye ve paylaşmaya teşvik eden sosyal mecralarda, yanlış bilginin sürekli tekrar edilmesi sezgisel olarak bizi onun doğru olduğu yanılgısına düşürüyor. Daha da ilginç olan ise, bu durumun sadece şüpheli içeriklerde yaşanmıyor oluşu. Çarpıcı iddialarla hedef göstermek amacıyla paylaşılan mantıksız, aşırı taraflı ve provokatif söylemler bile çok sık tekrar edildiği takdirde “doğru” olduğu yanılgısı yaratabiliyor. Yani bir müddet sonra bellek, yerleşen bilginin yanlış olabileceği ihtimalini düşünmekten bile kaçınabilir. Başında bireysel olarak başladığı düşünülen bu süreç, kısa zamanda Mandela etkisine dönüşebilir. İlk defa 2010 yılında, sayısız internet kullanıcısının, Nelson Mandela’nın öldüğünü “hatırlaması” (aslında o sırada halen hayattaydı) sırasında kavramsallaşan Mandela etkisi, “gerçek olmayan bir bilginin gerçekmiş gibi bir grup insan tarafından hatırlanması durumunu” tanımlıyor. Yani zihnimizin ilk önce birey düzeyinde başlattığı ‘aldatıcı gerçeklik etkisi’ tüm topluma yayılarak, kitlelerin bazı olay veya bilgileri yanlış hatırlamasına neden olabilir. Kitle olarak içine düşülen bu yanılsama ise bilginin sürekli yankılanacağı yeni bir ortam yaratacağından, insanları yanlış bilginin sürekli doğru olarak pazarlandığı bir kısır döngünün içine hapsedebilir. Sadece doğru bilgiyi mi aklımızda tutuyoruz? Jordi Fernández, zihnimizin “episodik” bir hatırlama biçimine daha yatkın olabileceğini düşünüyor. Hafızamız inandıklarımız doğrultusunda şekilleniyor ve doğru bir kayıttan ziyade aklımıza yatkın kurmaca bir hikaye oluşturmaya yöneltiyor. Bu da belleğimizin bir “arşivci”den çok bir “hikaye anlatıcısı” olarak çalıştığını gösterir nitelikte. Yanlış bilginin bu hikayelere dahil olması ise an meselesi. Ayrıca bellek direncini kırarak doğru bildiğinin yanlış olduğunu öğrense bile hala yanlış olan bilgiyi de hatırlıyor; yani çoğunlukla doğru bilginin yanlış bilginin tamamen yerini alması mümkün olmuyor. Araştırmalar da insanların sadece doğru bilgileri değil, kendi inandıklarına ters düşen yanlış bilgileri de, -kendi inançlarını savunma dürtüsüyle- hafızalarında tuttuklarını gösteriyor. Sahte haber ve komplo teorilerinin dolaşımda olduğu, hatta öne çıkarıldığı çevrimiçi platformlardan talep edilen düzenlemeler ve yanlış bilginin yayılmasına karşı alınan önlemlerin nihai sonuca yaklaşması umut ediliyor. Zihnimizin yanlış bilgiye karşı sunabileceği çözüm önerisi ise ‘bilim insanı gibi düşünmek.’ Yani eğer kişisel ön yargılarımızın ve değişmez sandığımız ‘gerçeklerin’ peşinden gitmez ve her zaman sorgulayıcı olabilirsek belleğimizin bizi kandırmasına karşı direnç gösterebiliriz. Kaynaklar European Parliamentary Research Service, Automated Tackling of Disinformation, Mart 2019 Research Gate, Prior Exposure Increases Perceived Accuracy of Fake News, Eylül 2018 Psychology Today, The Seven Sins of Memory, 9 Haziran 2016 The Conversation, How fake news gets into our minds, and what you can do to resist it, 16 Nisan 2019 The Conversation, The ‘Mandela Effect’ and how your mind is playing tricks on you, 12 Şubat 2018 Euronews, Araştırma: İnsan hafızasının çalışma şekli, yalan habere (fake news) yatkın, peki çaresi ne, 24 Nisan 2019 Taylor & Francis Group, New Directions in the Philosophy of Memory The Conversation, We made deceptive robots to see why fake news spreads, and found a weakness, 28 Kasım 2018
··
17 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.