Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

231 syf.
·
Puan vermedi
A.Koestler gazeteci olarak gittiği ispanyada casusluktan tutuklanarak hücreye atılır. Malaga'da faşistlerden kaçma fırsatı varken ve zamanı bolken kaçmaz. Neden kaçmaz? İnsanların kaçmaması çoğu zaman üşengeçliktendir. Kaçmaya üşenir, üşengeçlik cesaretle karıştırılan bir davranıştır. Çoğu cesaret vurdumduymazlıktan gelir. Danton gibi. Danton ,Robespierre'nin kendisini aldırtacağını bir yerden öğrenir ,kaçış hazırlıkları yaparken birden yorgun olduğu,kaçmakla filan hiç uğraşamayacağını anlar,o gecede tutuklanır. Bu üşengeçlik hali nerden gelir peki. Bunu açıklamak istemiyorum çünkü açıklamaya çalışırsam umudu yada herneyse umutsuzluğu işe karıştırmak zorunda kalacağım ki bunun kitabını yazan yazmış zaten benim umuttan bahsetmem komik olacak ve kitaba haksızlık etmiş olacağım. Burada kendi lafımı kesiyorum -insan kendi lafınıda keser değil mi,belkide sadece ve sadece kendi lafını keser,neyse- Malraux,adı umut olan bir kitap yazmış ve umuttan hiç bahsetmemiş,umuttan hiç bahsetmeyerek umudun kitabını yazmış,kendisini bir kez daha hayranlıkla selamlıyorum. Sanırım hayatım boyunca Malraux diye sayıklayacağım. Düşünmeden edemiyorum, ispanyada umutlar tükenince Malraux Fransaya dönerken Koestler neden İngiltereye dönmedi? Cevabım var buna, sadece bir tane. Malraux un kaçarı yoktu tutuklansaydı belki gecesinde kurşuna dizilecekti. Koestler daha farklı,gazeteci kendini saklayabilir kurtuluş yolu var. Tuttuğu notları yakarsa pek bir delil yok aleyhinde. Buna güvenmiş olmalı belkide bile isteye tutuklanmak istedi, yazacağı şeyleri yaşamak için. Buna cesaret diyebilir miyiz? Belki ama bence bu ölümsüz olma düşudür ve başarılı olmuştur. Bir hapishane romanı yazacaksan orada yatacaksın. Gün Ortasında Karanlık başka türlü yazılamazdı. Atmosfer sandığım kadar karanlık değildi. İşin içinde İspanya olunca atmosfer çoğu zaman o kadarda karanlık olmuyor. Hep gülünecek bir şeyler çıkıyor. Bir İspanyol çocuğu çıkıp garip bir hareket yapıyor ve atmosfer birden dağılıyor. Vurdumduymazlığın filmi yapılsaydı başrolde ispanyollar olurdu. Havasından mıdır suyundan mıdır bilinmez bu vurdumduymazlık hali Koestlere'de sirayet ediyor. Ölüm hücreleri. Mahkumlar yattıkları hücrelerin ölüm hücreleri olduğunu bilmezler. Mahkemeye çıkarılırlar ama cezalarının ne olduğu kendilerine bildirilmez. Hücrelerinde her gece ölümü beklerler. Akşam onda hapishane müdürüne bir telefon gelir ve o gece 12 ile 2 arasında kimlerin kurşuna dizilecekleri bildirilir. Borulardan bu telefon sesi duyulur,duyulmayan geceler rahat geçer. Mahkum öleceğini ölümünden dakikalar önce öğrenir, öğrenir derken bu kendisine yine söylenmez,kendisini almaya geldiklerinde anlamak zorunda kalır. Telefon sesini duyan mahkum, hücresinde huzursuz olur yatağından kalkar kapıya en uzak köşedeki duvara sırtını yaslayarak zemine oturur ve beklemeye başlar. Kilidin açılma sesi cehennemden gelen bir sestir o anda,bu gece bu sesi duymamak için 30 sene bu hücrede çürümeye razıdır. Kilit açılır,gardiyanlar gözükür önce 2 kişi. Halen mahkum kendini savunmaktadır başka bir iş için gelmiş olabilirler mi, gardiyanların arkasında subayı görünce umudu kırılır gibi olur ama neden olmasın belki nakil olacaktır başka bir hapishaneye,olamaz mı. Rahibi görünce artık her şey tükenmiştir, ne umut ne başka bir şey kalmıştır. Enternasyonali söylemeye başlar belki. Ölüme giden mahkumun yapacağı şeyler sınırlıdır. Beyin artık köşeye sıkışmıştır çikar bir yol bulamayınca kontrolden çıkar, ayakların tutmaması,vücudun kaskatı kesilmesi,altına kaçırma ,ağızdan köpükler saçılması normal tepkilerdir. Beyin, ölümü kabullenemez bunun imkanı yoktur. Tarihte ölüme dimdik giden insanların hikayelerini dinlemişizdir. Nef-i işi abartıp ölüm anından önce nükte bile yapmıştır, Yakup Cemil ateş emrini uygulamayan askere seslenip kendi ölüm emrini vermiştir. Kısa keseyim bu adamlar ölüme nasıl bir vurdumduymazlıkla gitmişlerdir. Biri ağlayıp sızlarken diğeri kendi ölüm emrini nasıl verebilmiştir. Davaya ne kadar inanırsan inan ölüm hissi aynıdır değişmez. Can kıymetlidir,herkesin canı herkesten daha kıymetlidir. Ölüme dimdik gidenlerin içinde olanlarla ağlayıp sızlayarak gidenlerin içinde olanlar tıpatıp aynıdır. O an mide bulantısı ve bir baş dönmesi ve o korkunç sessizlik ve bilemeyeceğimiz ne karanlıklar hiç değişmez. Yaşarken hüzünlendiğini belli etmeyip içleri kan ağlayanlar ölüme yürürkende artık alışkanlık mı demeli,duygularını belli etmezler ama kim olursan ol istersen Ares ol,nefes alışların hızlanır ve bir an gelir yutkunup nefes alma ya da yutkunup nefes verme sıralaması değişir ikisinide aynı anda yapmaya başlarsın.... ölüm insanı yutkunmayla nefes alışverişin birleştiği noktada yakalar. Yine dağınık şeyler yazdığımın farkındayım, buda benim sorunum kafamı toplayamıyorum çoğu zaman. Yazdıklarımı disipline edemiyorum,deniyorum ama çok sıkıcı oluyor yazdıklarım sonra. Diyeceğim beni fazla ciddiye almayın ve kitabı okuyun.
Ölüm Hücresi
Ölüm HücresiArthur Koestler · Can yayınları · 198814 okunma
·
40 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.