Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

550 syf.
10/10 puan verdi
·
6 günde okudu
Ülke olarak zor günler geçirdiğimiz bu günlerde, özellikle adaletin ağladığı, kan kaybettiği, acı çektiği giderek ölümü beklediği aşikar olarak görülmektedir. Adalette “adaletin gücü değil güçlülerin adaleti” yaşanmaktadır. Bu günkü olayları doğru analiz etmek ve yorumlamak için geçmişi bilmek, yakın tarihi olayların içindeki birinin gözüyle bakmak açısından güzel bir kitap Adaletin Gözyaşları, bir savcının anılarından kaleme alınmıştır. Kitap sade ve açıklayıcı bir anlatımla kaleme alınmış olup bizlere yakın tarihimiz hakkında ve adalette yaşanan büyük yanlışların, hataların ve adaletin bir zümreye bir kitleye peşkeş çekilişini gözler önüne sermektedir. Kitabın içeriğine bakıldığında, Kendisine ideal olarak “ Mesaiye riayet ederek bir kişiyi bile boş yere kapında bekletmemek, isabetli ve hızlı soruşturma yaparak bir an önce adaleti sağlamak, şahsi çıkarken makam uğruna Akdağ iktidarlara, hatırlı kişi yada zenginlere yarenlik yapmamak, kamunun bir kuruşuna bile tenezzül etmemek, insanları bir din ve mezhepe inanıp inanmamalarına, inançlarının düzeylerine, ibadet ölçülerine bakmadan sadece ama sadece insan olduklarından ötürü sevmek, insanlığın en büyük ayıplarından biri sayılan işkenceyi sıfır toleransla soruşturmak, bir yakınını kaybetmekle hayatları kararan ölü yakınlarına otopsi işlemi yapılacak diye saatlerce oyalamamaktır” prensibini belirlemiş bir savcının doğumundan günümüze kadarki süreci kendi kaleminden anlatmasıdır. Ülkemizin yakın tarihine derinlemesine adalet boyutunda anlatan yazar, 1980 yıllarda ülkede yaşanan sağcı solcu, alevi Sünni olaylarının oluşturduğu Kahramanmaraş olayları, Sivas madımak olaylarını anlatmakta. Bu olayların incelemesi yapılırken adalete hakka dikkat etmeden işkence yoluyla masum insanların suçlarını kabul etmeleri sağlanıp, belgesiz delilsiz mahkum olmalarına veya ağır işkenceler altında can vermelerine tanık olmasını anlatmış olup, İşkence suçu, tıpkı çağdaş ülkelerde olduğu gibi, bunu insanlık suçu sayıyor, sıfır toleransla karşılanması gerektiğine inandığını belirtmiştir. Yazar Adaletin en önemli unsuru olarak, adalette doğru olan hem hızlı hem de isabetli iş yapmak olduğunu belirtmiş.. Soruşturma ve kovuşturmaların başlıca iki temel ayağı olduğunu bunlardan biri isabetli diğeri süratti. Olduğunu bildirmiştir. Kısaca adaletin tam olarak tecelli etmesi için bu iki koşulun eksiksiz yerine getirilmesi, kararın hem isabetli ve hem de zamanında verilmesi gerekmektedir. Geç karar vermek ya da karar vermekte gecikmek yargının en büyük sorunlarından biri olup yargıya karşı yapılan en ciddi ve haklı eleştiriler tam da bu noktada toplanıyordu. Senaryosunu Umur Bugay' ın yazıp, yönetmenliğini Zeki Ökten'in yaptığı ve baş rolünü Kemal Sunal'ın oynadığı Davacı filmi..Adaletin o günlerdeki durumunu ifade etmektedir. İkinci olarak ta adaletin önemli unsurunun tarafsızlık olduğunu ama maalesef adaletimiz bu anlamda tarafsızlık sınavını başarıyla veremediğini yakın tarihimizdeki olayları ve yaşananları kaleme alarak bizlere anlatmaktadır. Adliyeye işi düşen herkese kucak açacak, kimsesizlerin kimsesi olacak ve zalime karşı mazlumun yanında hukuk savaşı verebilmesi gerektiğini, ileri sürerek karşısına gelen dosyaları tarafsızlığın sihriyle karşılıklı sevgi ve saygı ortamını sağlamaya çalışacağını belirtmiştir. Maalesef ki, Nerede gizlilik orada bir ayıp bir rahatsızlık var demektir. Açıklık ve şeffaflıkta hayır var güzellik var. Herkese eşit davranmak suretiyle Adalet yolunda tüm gücümü sarf edip sorunsuz bir gül bahçesi yaratacağımı zannediyordum. Oysa bazılarına bu yetmiyordu. Eşit davranan ama bize daha eşit davran diyenler vardı. Ülkemizde yaşanan 1980 yılları, askeri sıkı yönetim dönemlerinde insanların kendilerini haklı çıkarmak amacıyla işkence ile ifadeler alıp suçsuz masum insanların cezalandırılmalarına hatta ölmelerine sebep olmasını, sıkı yönetim sırasında askeriye deki komutanlara verilen aşırı ve denetimsiz bir gücün insanı ne hale getirdiği esefle ve ibretle görünüyor ve seyrediliyorliyordu.Adaletin baskı altında olup bu karanlık günleri adaletle aydınlatmayıp daha da karattığı anları bizlere anlatmaktadır. Sonrasında yaşanan banka içi boşaltma eylemleriyle ülkemize ekonomik ağır yükler yükleyen banka sahiplerinin elini kolunu sallayarak bu işten kurtulmasını, Balzac" kanunlar örümcek ağı gibidir, zayıflar yakalananlar, güçlüler delip geçer” sözünde olduğu gibi anlatmış olup. Adaletin belli bir istikameti yol alırken önüne çıkan bu engelleri aşamaz etrafından dolanarak geçmek zorunda kalırsa bu ne memem bir adalettir sorusu aklımıza gelmektedir. Ülkemizin adalet yapısının içini boşaltan, emniyet ve ordumuzun kahramanlarını haksız belge ve delillerle vatan haini eden bu yapının savcısı Zekeriya Öz’ü de kitabında yer vermektedir yazar. Yazarın kaleminden Zekeriya Öz, Özel yetkili savcı olarak tamam Fikret seçen Zekeriya öz için ilk intibam olumsuz olmuştu. Savcılar hiçbirimizi adam yerine koymayan kimseye saygı duymayan ve herkesi küçümseyen bir halleri vardı. Hani Göleli Ferhat babanın dediği gibi Gülleri var bizim güle benzemez Şalları var bizim şala benzemez Malları var bizim mala benzemez Dilleri var bizim dile benzemez Bu işte bir gariplik vardı ama neydi acaba? Bir hukukçu olarak bilerek ya da bilmeyerek adaleti katletmiş ya da kalbine ortak olmuştu. Bazı polislerle ortaklaşa zulüm dalgası günler aylar ve hatta yıllarca adaleti inim inim inletmiş, ağlatmış , gözyaşlarının sel olup akmasina yol açmıştır. Onun sayesinde suçsuz ve günahsız nice insan özgürlüğünden olmuş kimi kahrolup kanser illetine tutulmuş kimi de canına kıymisti. Bağımsız ve tarafsız olması gereken bir gücün, Mümtaz bir mensubu olmayı başaramamış bir kişi olarak iktidarla sarmaş dolaş olmuş bir cemaatin emrine girip hakka, hukuk'a , adalete silahlı kuvvetlere ve bir kısım aydınlara kılıç sallarken kendini bulutların üstünde sanmıştı. Bir ülke ya da toplumda hukukun üstünlüğü sağlanamıyorsa, hukuk devletinin icapları yerine getirilemiyorsa ve adalet teşkilatı ihtilafları hızlı, isabetli ve adil bir şekilde çözemiyorsa ortaya çıkan boşluğu mafyanın dolduracağını söylemek bir kehanet sayılmazdı. Adalet, hak, hukuk ve yargının çok güçlü olduğu zannederler ama gerçekler çok başkadır. Eski model arabadan farkımız yok, düzde ve inişlerde hız yaparız ama hafif bir yokuşta takattan kesilir ve tökezleriz. Adalet, sokaktaki insana zayıfa ve köylüye karşı var. Sıra iktidara, güçlüye, zengine gelince 52 model Austin aracının dik bir yokuşu çıkmaya çalışması gibi ayrılıp bayılır. İşte o an hukuk dediğimiz şey hükümran olmaktan çıkıp onların Kulu kurbanı haline gelir, bazen onların elinde bir sopa bir kırbaç olur çıkar. Suyun akış istikametinde gitmek kolaydır mesele akışın tersine giderek hukukun bayrağıni iktidardakiler'in zenginlerin ve güçlülerin tepesinde sallandıra bilmektir. Ama ne çare... Muhaliflerin düşman, farklı düşünenlerin hain sayıldığı bir rejim vardı ve bunun adı faşizm di. Bu düzende hakim ve savcılar sadece birer kukla olarak görülüyordu. Kendisine yapılan zulüm karşısında sessiz kalanların bir başkasının hakkını teslim edemeyeceği gerçeğini düşündüm. Kanımca kendini hakkımıza kimsenin yardımı himayesi olmadan yine kendimiz almalıydık.. Mecelle'nin 1792. Maddesi iyi bir hakimin nasıl olması gerektiğini şöyle açıklar: hakim; hakim, Fehim, müstakim, Emin, Mekin ve Metin olmalıdır İyi bir iç denetim mekanizması oluşturulamadı takdirde hakimler hükümeti kavramı ile izah edilmeye çalışılan bir tehlikeye yol açılabilir di. Kuvvete dayanmayan Adalet aciz, adalete dayanmayan kuvvet zalimdir. Pascal söz sanki ülkemizin şuan ki durumunu izah edermiş gibi.. Bu adaletsiz çıkarcı uygulamalar ile beraber olan hukuk olmuş, hukuk kaybetmiş, mağlup olup ve ölmüştü bize El Fatiha demek kalıyordu.
Adaletin Gözyaşları
Adaletin GözyaşlarıAhmet Ayvaz · Librum Kitap · 201713 okunma
·
74 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.