Gönderi

MEB'in Matematik, Felsefe ve Tarih'i seçmeli ders yapacağı yönünde iddialar dolaşıyor. Osmanlı'nın da aynı derin gafletten ileri gelen aynı ufuksuzluğu onun çöküşünü başlatmıştı. Yavuz'un Mısır'dan getirdiği Eşari mezhebine mensup bağnaz ulemanın etkisiyle Hanefi-Maturidi çizgi hızla terkedilmiş, bu zevat geldikten kısa süre sonra medreselerin müfredatından Cebir, Astronomi, Kimya gibi formel bilimler "bunlar dünyevi ilimlerdir" denilerek kaldırılmıştır. Medreseler bu dönemden sonra taklitçi, mutaassıp, ezberi ilim yapmak sayan şuursuz bir geleneğin merkezi olmuştur. Rasyonel düşünemeyen, sorgulamayan, her şeyi bildiğini sandığı için hiçbir yenilik getirme ihtiyacı duymayan, araştırmaya keşfetmeye tenezzül buyurmayan o meşhur Kadızade zihniyeti böyle bir derin gafletin mevyesi olarak ortaya çıkmıştır. Hem dün hem de bugün yapılan korkunç hatalar beceriksizlikten öte kasıtlı plan ve projelerin tatbikidir. Önemli mevkilere liyakatsiz şahısların getirilip onların kolayca etki altına alınıp yönlendirilmesinden, çoğu zaman da kandırılmasından ibarettir mesele. 15. yy sonrası Osmanlı'da bir tane ilim adamı sayılamaz! Varsa yoksa Evliya Çelebi, Katip Çelebi gibi gezginler ve Fuzuli, Nabi, Itri, vb şair ve müzisyenler sayılabilir. Söz konusu müfredat değişikliğinden sonraki Osmanlı'nın ilmiye sınıfı kara cahil ama bol ezberi olan din simsarlarıyla dolmuştur. Oysa alim olabilmek için önce bilim adamı olmak gerekir! Rahmetli Erbakan Hoca, İslam ve İlim adlı eserinde alim olarak hep formel bilimlerde çalışıp üretmiş (Harezmi, Cabir, İbn Heysem,Gıyaseddin Cemşid, vb) adamları sayıyor. Aynı Erbakan Hoca, ortaokul düzeyinde bile Matematik, Fizik, Biyoloji, Tarih, vb bilmeyen ama ciltler dolusu rivayet kitaplarını, binlerce menkıbeyi ezberlemeyi ilim diye satan hurafecilerin asla alim olarak nitelendirilemeyeceğini söylerdi konuşmalarında, ki az bile söylüyordu! Bence adam yerine bile konulmamaları lazım. Dinin şuur boyutunu terkedip şekil ve hurafeye takılıp kalan din bezirganları insanlık tarihi boyunca varoluşun masal kısmına dalıp yaratılışın matematiğini, biyolojisini, kimyasını, fiziğini yani Yaradan’ın varlığı yaratırken kullandığı yasaları, dili ve yöntemi gözardı edip o yasalarla (sünnetullah) ve yöntemlerle deliller bulanları da dışlamışlar hatta tekfir etmişlerdir. (Ör: Gazali'nin Farabi ve İbni Sina gibi polimat dahileri tekfir etmesi) Halbuki matematik, fizik, kimya, astronomi, tıp, vb formel bilimler varoluşun asıl amacını, ana düşüncesini, felsefesini anlamanın disiplinleridir. Tanrı, sürekli olarak matematikle bilimle konuşur bizlerle. Bundan dolayıdır ki formel bilimler Onun en önemli dilleridir. Bir bilim dalını, özellikle de böylesine hayati bilimleri dışlamak Yaradan’ın yasalarını anlamayı, Onun yöntemini ve dilini kavramayı dışlayarak bile bile gözlerini kör, kulaklarını sağır, zihnini düşünemez hale getirme gafletinden başka bir şey değildir. Fatih, kendi döneminde doğudan batıdan ne kadar ilim adamı varsa İstanbul'a toplamaya çalışmışken kendisinden sonra devşirme paşaların desteğiyle Şehzade Cem'in* yerine tahta oturtulan Bayezid'in ilk icraatı babası II. Mehmet'in yaptırdığı freskleri "caiz değil" diyerek sıvayla kapattırması olmuştu. Yine aynı sofuluğundan dolayı babasının kendi portresini çizdirmek için İtalya'dan özel olarak getirttiği Gentile Bellini'nin çizdiği o meşhur tablo da birçok tarihçiye göre Bayezid döneminde ortadan kaybolup uzun yıllar sonra Avrupalı antikacılarda dolaşır olmuştu. Roma'yı da almayı kafasına koymuş bir babanın ezik oğlu olan aynı Bayezid'in Avrupalı Haçlı sürüleri karşısında yıkılmakta olan Endülüs Devleti'ne yardım göndermek gibi bir meselesi olmamış, sadece oraya küçük bir insani yardım filosu gönderip MÜSLÜMANLARI DEĞİL SAFERAD YAHUDİLERİ'Nİ KURTARIP İSTANBUL, SELANİK, BURSA, İZMİR GİBİ ÜLKENİN EN MERKEZİ KENTLERİNE YERLEŞTİREREK devlet bürokrasisi, ticaret hayatı, ulema Sabetayların kontrolüne geçmeye başlamıştır. Seversiniz sevmezsiniz Fatih gibi entelektüel bir adamdan (evet, beşikteki kardeşini boğdurmak ve kardeş katlini yasalaştırmak gibi asla savunulamaz suçları da var) sonra Bayezid, Yavuz ve Kanuni gibi vizyonsuz, bilgisiz, akılsız padişahların art arda gelmesiyle çöküşümüz başlamıştır. Türkiye'yi de Osmanlı'dakine benzet bu vasıfsız kadrolar yönetmeye devam ettikçe aynı sonuçlar alınacaktır. Akif'in "Allah bu millete bir istiklal marşı daha yazdırmasın" duasının kabul edilmesini istiyorsak bu duanın gerektirdiği eylemleri de yapmalıyız. Bunun için de önce içimizdeki şuursuzların tahribatlarını bertaraf etmeliyiz. Dış güçler değil onların maniple ettiği iç güçlerdir asıl baş belamız. Böyle rezalet bir müfredat değişikliğini yapmak isteyenler bunu ya ülkesine ihanet içinde oldukları için ya da ileri derecede aptal ve saf akıllı oldukları için yapabilirler.ancak. *Şehzade Cem, Fatih'in en donanımlı oğluydu. 'Cem Sultan' lafı ona hakaret olarak çıkartılmış bir söyleyiş biçimidir. Çünkü sultan unvanı erkeklerde ismin önüne, kadınlarda ise ismin sonuna eklenir. (Ör: Sultan Murat, Sultan Hamit; Safiye Sultan, Kösem Sultan) Başta Sipahiler olmak üzere devlet ve ordu kadrolarındaki tüm Türk unsurlar gerek karakteriyle ve adaletiyle gerek savaşlarda gösterdiği zeka ve kahramanlıklarıyla kendisini kanıtlamış cihangir ruhlu Cem'i; Enderun mezunu devşirme paşalar ve devrişme Yeniçeriler ise pasifist, sinik, esrarkeş ama 'sofu' Bayezid'i istiyorlardı. Fatih, sarayın Yahudi doktoru Yakup Paşa (Maestro Jacopo adlı Venedik Yahudisi) tarafından zehirlenerek öldürülmesinden sonra onun ölümünü gizleyen devşirme paşalar (yani 'iç güçler') rahatça yularlarını ele geçirip istedikleri gibi yönlendirebilecekleri Bayezid'e bir an evvel gelip tahta oturması için haber salmışlar ve Cem'i devredışı bırakarak amaçlarına ulaşmışlardır.
·
58 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.