Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

208 syf.
·
Puan vermedi
Kitabı okurken incelemede bulunmak amaçlı aldığım notlara dayalı incelememin uzun olmaya başlamasından ötürü, çok daha özet ve başka bir inceleme yazma kakarı aldım. Zira kitabın biraz özet tanıtımı ve biraz da yorumda bulunmaktan ziyade, daha yeni olabilecek ama yazılan eseri -kendi içimde ve okuyucuyla- daha iyi anlamaya yönelik bir inceleme yazmaya karar verdim. Bu nedenle, "eserin kısa özeti" ve "eserin ilk çağrışımları" olabilecek -ilk derece- incelemeleri okumak isteyenlere, pek çoğu itibariyle gayet güzel olan diğer incelemeleri okumalarını salık veririm. Bu incelemede ise, kitabın yazıldığı zaman olarak değil, bugün itibariyle eserden neler anlayabileceğim ve anlaşılabileceği noktasına odaklanmaya çalıştım. Zira eser yazılalı neredeyse bir yüzyıl geçmiş ve -belki de başta Türkiye olmak üzere- Rusya ve Balkan ülkelerinde çokça etki göstermişti. Diğer yandan,
ayvalı ıhlamur
ayvalı ıhlamur
'un incelemesinde de (
Beyaz Zambaklar Ülkesinde
Beyaz Zambaklar Ülkesinde
) çok haklı olarak sorduğu gibi "bu diriliş bizim topraklarımızda bizim koşullarımızda nasıl yaşatılabilir olmalı." sorusuna kitap başından beri yanıt aradım. Ortaya çıkan şeylerin bir kısmı şunlar oldu: Hem Atatürk'ün, kitabıın askeri ve sivil okulların müfredatına koyulmasını istemesinden, hem kitabın içeriğinde okuduklarınızdan, hem de kendi tecrübeniz, gözleminiz ve bildiklerinizle anlıyor ve hissediyorsunuz ki; Gerek Atatük dönemi gerekse sonraki Cumhuriyet tarihimizde, Türkiye kurtuluşunu, dirilişini, devrimini (herkes farklı görüyor ve göstermek istiyor!) gerçekleştirmek için -kitaptan da esinlenerek- pek çok şey kah uygulanmış, kah da denenip vaz geçilmiş. Yapılanların ne kadar başarılı olunduğu konusu ise aparyı bir mesele.. Herkesin kendi düşüncesi ve değerlendirmesi olmakla beraber, beni üzen, somut veriler ışığında Finlandiya'nın "muasır medeniyet" derecesine ulaştığını görürken bizim ulaşamamış olmamız.. Aydınlanma ve diriliş sürecine kitapta aşağı yukarı şahit olduğumuz Finlandiya ile hemen hemen aynı zamanlarda yola çıkmamıza rağmen bizde tutuşan diriliş heyecanı ve potansiyelinin askeri veya sivil darbelere dönüşüp yıkımlara sebep olması.. Kitabın giriş bölümünde olumlu sayılabilecek bir dille belirtilmiş olmasından da ayrıca anlaşılabileceği üzere (syf.49), 1960 darbesini gerçekleştiren subayların en çok etkilendiği kitabın bu kitap, yani "Beyaz Zambaklar Ülkesinde" kitabı oluşu, bize gösteriyor ki; Aydınlatmanın hangi türü olursa olsun veya diğer bir deyişle, yapıcı olan herhangi bir fikirle ortaya çıkanlar, -istemeseler dahi- karartabiliyor da.. "Neyin aydınlanma olacağı" konusunda bile, birinin "ak" dediğine diğeri "kara" diyebiliyor. Cehalettinden, yanlı oluşundan veya masum şekliyle farklı düşünüşünden.. Ama sonuçta, değişik nedenlerle de olsa, aka kara, karaya ak diyebiliyor insanlar. Tam da bu durumda, gerçek bir aydınlanma, ancak ve ancak, "ak görünen"in kendini zorla kabul ettirmesi değil, "kara görünenle" yani "ötekiyle" dahi olsa beraber olabilmekle mümkün değil mi? Zaten aydınlığın başlangıcı olan "alacakaranlık" da ancak böyle olmuyor mu? Hatta diyebilirim ki; birinin ak dediğine diğerinin kara demesi normaldir. İnsan türü böyledir ve normal olan da budur. Hatta insanın kendisi bile böyledir, kendi ömrü içinde. Bir zaman kara dediğine başka bir zaman yada yaşta ak diyebilir. Yeter ki samimi olsun... Peki garip, anormal veya yanlış olan nedir? Bunları yaşayan, bu problemlerle bireysel ve toplumsal düzeyde karşılaşan pek çok insan gibi, bana öyle geliyor ki: Yanlışlığı apaçık olan; minimum düzeyde de olsa uzlaşamamadır; ötekine insanca ve onurlu bir hayat hakkını tanıyamamadır. Görüyorum ki, gayet barışçıl olan bu kitaptan ya da tarihteki benzer başka barışçıl girişimlerden esinlenenler bile barış dışına çıkabiliyor ve bu malesef "hep oluyor". Heyecan duygusu, en düşük şekliyle, bir canlılık göstergesi olmasına rağmen, can almada da kullanılabiliyor. Yansa bile şikayet etmeyip hayat vermeye odaklanmış "Hayat mimarları", hayat buldozerleri olup hayat alabiliyorlar. Bu onların niyetlerinin "kötü" olduğunu da göstermez. Canlanmak için heyecan şarttır lakin, esas olan dikkatli olmaktır. Hayat vereyim derken hayat alabilir de insan. Özgürlük getireceğim derken özgürlük alabilir de. Demokrasi, insan hakları getiriyorum derken despotlaşabiliyor, hakları topyekün işlevsizleştirebilir, hukuktan uzaklaşabilir.. Tarih bu örneklerle dolu; bu kitabın etkin olduğu Balkanlar -Rusya da dahil- pek çok corafya bu örneklerle dolu.. Hem de yakın tarihlerde.. Onun için, "dikkatli olmalı" diyorum sadece.. sade-ce "dikkatli olmalı!" Düşünmesi yer yer çok hüzün verici olabilen bu ve benzeri şeyleri düşünmeme rağmen, kitabı okurken, büyük oranda keyif de aldım; çağımı, toplumumu, kendimi ve insanı daha iyi tanıdım diye.. Zira kitapta anlatılan her ne kadar Finler, Slavlar, Ruslar veya bilgece ele alınmış anlatımlarıyla diğer ırklar, ülkeler, filozoflar ve çağlar olsa da, esas ele alınan konu, "insan" olarak bizdik, kendimizdik.. Eminim siz de keyif alcaksınız ve kitapta kendinizden güzel şeyler hem de pek güzel şeyler bulacaksınız. Şimdiden keyifli okumalar...
Beyaz Zambaklar Ülkesinde
Beyaz Zambaklar ÜlkesindeGrigory Petrov · Koridor Yayıncılık · 2007100bin okunma
·
34 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
ayvalı ıhlamur okurunun profil resmi
mükemmel bir yorum alacakaranlık önermesini gayet hoş boldum, emeğinize sağlık :)
bi insan okurunun profil resmi
Ben teşekkür ederim. Beğenmenize pek sevindim. İnsanın içtenliğe dayalı ve kendine ait çıktılarının, eserlerinin takdir edilmesi ayrı bir hoş. Teşekkürler tekrar. .
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.