Gönderi

288 syf.
10/10 puan verdi
Üç fidan
Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan, Hüseyin İnan. Onlar hakkında çok yazıldı, çok çizildi. Kimileri onları oğulları gibi, kardeşleri gibi, abileri gibi gördü; kimileri düşman gibi. Aradan geçen bunca zamanda görüyoruz ki onlar, birilerinin kişisel çıkarlarina, hirslarina, egolarina kurban gittiler. Onlar gittiler, geçen bunca yılın ardından her yıl hatırlaniliyorlar. Onları darağacına gonderenlerin adı bile bilinmiyor. Hani Nazım Hikmet Ran sormuş ya adalet bakanına; Ömer Hayyam'i bilir misin diye? Elbette bilirim demiş. O devirde Adalet bakanı kimdi deyince ses gelmemiş. İşte o hesap. Onlar ve diğer arkadaşları, Sinan'lar, Alp'ler, Mustafa'lar, irfan'lar, Hacı'lar... Çok değil elli yıl önce M. Kemal ve arkadaşlarının defettigi emperyalizmin tekrar ülkeye sokulması üzerine tepki gösterdiler. Köylülerin daha refah yaşaması için eylem yaptılar. En çok da köylülere guvenirlerdi. Kim derdi ki sonlarına yine köylüler karar verecek. Dört Amerikan askerini kaçırdılar, sözde fidye istediler. Eğer istekleri kabul edilmezse, öldüreceklerdi onları. Fidye verilmedi, öldüremediler. İki askerin eşleri hamileymis. Yazdıkları mektubu buldular. Yapamadılar. Şöyle diyorlardı. " Çok da iyi besliyorduk adamları. Biz kendimiz doğru dürüst yemiyor, onlara yediriyorduk. Muzla besledik ve herifleri muzla." Köylerde kendilerine getirilen yiyeceklerin paralarını verdiler, almak istemedi yiyecekleri getirenler, zorla verdiler parayı. Sadece Amerikan askerlerini değil hiç kimseyi öldüremediler. Öldürmek için değil yaşatmak için yaptılar her ne yaptılarsa. Her biri ülkenin en iyi okullarında okuyorlardı. İsteselerdi hepsi devletin en tepesinde kallavi koltuklara otururlardı. Ama onlar bu düzenin adamı olmak istemediler. Hani Behzat amirim diyor ya; " iyi bir adam olamadım, ama kimsenin de adamı olmadım" diye. Hep düşünmüşumdur, neden deniz Gezmiş adı bu kadar öne çıktı diye. Arkadaşlarının anılarına göre o tam bir liderdi. Devrimci duygularini iliklerine kadar yaşıyordu, bu yolda hiçbir zaman kuşkuya düşmedi. Yakalandığı zamanlarda dışarıdakiler paniklediler, ne yapacağını bilemediler. Erdal Öz , gazeteci. Her düşünen gibi o sıralar o da içerde. Deniz' le karşılaşıyor bir gun. Şöyle diyor ona: " Bizi sen yazacaksın, şu anda tek görgü tanigimiz sensin. Boku bokuna asılıp gideceğiz. Bizlerden sen sorumlusun. Bizi iyi incele. Bize sorular sor,yaz bizi. Yazar mısın? " (s18) Ve yazmaya başlar, onlar anlatır o yazar. Ve bu kitap oluşur. Kitap çok duygusal, çok hüzünlü. Yaşananlar zor, ama rahatlar. Hele irfan Uçar kısmı, berbat. O kısmı okumak çok ağır geldi bana. Bir insanın bir insana böyle eziyetleri nasıl yapabildiğine şaşıyir insan. Son olarak arka kapaktan bir bölümle bitirelim. " Ani, belge,anlati karışımı bu kitabı dilerseniz roman gibi okuyun, yeter ki sizde bırakacağı hüzün kalıcı olsun."
Gülünün Solduğu Akşam
Gülünün Solduğu AkşamErdal Öz · Can Yayınları · 20216.6k okunma
··
135 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.