Salvatore Quasimodo'nun şiirleriyle tanışmama vesile olan, okuduğum ilk kitabı oldu.
şairin farklı kitaplarından şeçilmiş şiirlerin bir araya getirildiği kitapta şiirlere geçilmeden önce Quasimodo ile yapılan kısa bir konuşmaya yer verilmiş.
Öncelikle incelemeye tam olarak başlamadan genel bir eleştirede bulunmak istiyorum.
Bu eleştirim şiirlerin içeriği hakkındaki önceliklerimiz üzerine.
Alıntılarımızın altındaki kalp butonu pek mühim değildir ki beğeni sayısına takılacak bir okuyucu da değilim... Şiirler üzerine eleştirede bulunup yorumlayacak derecede tecrübeli bulmasam da kendimi, buna yelteneceğim. Gözlemlerim doğrultusunda ilgi duyulan şiirler ve okunmaya değer görülmeyen şiirler arasındaki o uçurum ciddi anlamda canımı sıkmakta. Ben şiirlerinde duygularını toplumun sorunlarıyla nakışlayıp gözler önüne seren Şairleri çok değerli bulurum. Sitemim de sadece bundandır...
Peki şiir nedir? Beklentiniz nedir dizelerden?
Şiir çektiğiniz acıları, yanılsamalarınızı yüceltmek için mi vardır?
Okunmaya değer gördüğünüz dizelerde neden hep aşk var? Şiirin mayası duygulardır elbet ama neden seçimler hep Aşk'a çıkar?
Benim için önemli olan bir kitapta, cana yakın bulduğum bir söylemi vardır yazarın:
"Aşktan söz etmeyen yok: Papazlar, reklam panoları, yazarlar ve de politikacılar ve sevişenler var ve onlar, aşktan söz ederken aşkı her derde deva bir çare olarak sunarken gövdeye de ruha da ihanet ediyorlar, her ikisini de yaralıyor, öldürüyorlar. Her dilde, her yerde karşımıza çıkan bu sözcükten nefret ediyorum. Yürümeyi
se-ve-rim, içmeyi se-ve-rim, çocuğumu
se-ve-rim. Ben bu sözcüğü hiç kullanmamaya çalışırım; yüreğimi, kafamı altüst edenin aşk dedikleri şey olup olmadığını bile sormam kendime."
Eminim ki "Seni seviyorum" ile başlayan bir dize Quasimodo'nun nazi katliamlarını anlattığı şu dizelerden daha fazla değer görecektir:
" Cam kavanozlarda uzun saç örgüleri,
muskalar bağlı hâlâ,
ve gölgesi küçük yahudi pabuçlarının..."
Ama kime ne yahu küçük yahudi pabuçların gölgesinden!
***
Quasimodo'nun ilk dönem şiirlerinde kapalı bir anlatım hakimken 2.dönem şiirlerinde açık anlatıma kayan bir değişim mevcuttur.
Zaten durağan kalabilmiş ne vardır ki? Bence bu değişimin temel nedeni şairin yaşadığı dönemsel değişim, olayların ve savaşların benliğinde bırakmış olduğu izlerdir.
Ben genelde kapalı anlatımın hakim olduğu şiirleri tercih ederim .Bir çiceğin güzelliğini taç yaprakların renk cümbüşüyle anlatmak kolaydır. Benim için önemli olan çiçeği toprakla bütünleştiren çamura bulanmış köklerin büyüselliğiyle anlatmaktır bu güzelliği...
Şiirden beklentim de budur.
Ama Quasimodo'nun 2.dönem şiirleri de beni fazlasıyla cezbetti. Şiirde betimlemeler arasında parıldayan zeka her zaman beni kendine çeker tıpkı Quasimodo'nun şiirlerinde olduğu gibi.
Kitapta yer verilen konuşmalarda Quasimodo şiirle ilgili düşüncelerini şu cümlelerle ifade eder:
"Şiir, yalnızca güzellik sanatı olamaz. Somut bir sorumluluktur şiir, bir tarih bilincidir. Bu görünüş altında, savaş olayları üzerine dizeler yazmak saflık olmaktan çıkar artık. Tersine, bazı şeylerin unutulmasını önleme olanağını verir. Yaşamın tanığı olmalıdır şiir. "
Bu konuşmalar içinde bana göre onun şiirlerinin içeriğini ve dönüşümünü anlatacak olan en iyi diyalog şudur:
“Ozan olarak sizce en dramatik anı söyler misiniz?”
Quasimodo: “Savaş. Hiç kuşkusuz savaş. Yılgısından, toptan öldürümlerinden dolayı değil ama. Savaş öncesi şiirlerimin insanlık bunalımının tanığı oldukları apaçıktır: savaş, bana, o bunalımın bir örneği gibi göründü. İtalyan eleştirmenler şiirimin yalnızca biçimini göz önünde tutmuşlardır. Ama söz konusu olan tarihsel bir içeriğin biçimiydi: belirli olarak, bir çağın bunalımının biçimi. Savaş bu bunalımın trajik bir kabulü oldu. “Nasıl türkü söyleyebilirdik nasıl” dizesiyle başlayan şiirimi anımsıyor musunuz? O zaman, insanlığından vazgeçen bir dünyada, şairin yabancılaşmasını vermek istiyordum: toprağımızın hep yabancısı kalan nazi ve faşistlerle aynı çatı altında.”
Tıpkı Sylvia'nın şiirlerine yansımış olan yahudi katliamları Salvatore Quasimodo'nun şiirlerine de fazlasıyla yansımıştır:
-" ve öldü o kız da,
mayasız yağına bulanmış
yanardı binyıllık yüzü
ve musevi eti, karanlık."
-"Auschwitz "başlıklı şiirinden: #46425755
Bunların yanı sıra şairin dizelerinde sık sık “Hıristiyan mitolojisi” kökenli imgelere rastlanır. Böyle imgelerin olduğu şiirleri sevmemem imkansız olsa gerek.
"inildiyorsa bir de yavruları, koşuyorsa ana
kapkara çığlıklarla telgraf direğinde
çarmıha gerdikleri oğulcuğuna?"
Şairin dizelerine ölüm de fazlasıyla sinmiştir.
Ölüm, Tanrı, Savaş, Tarih, Hiçlik...
Bazıları şiir yazmak için şairin masa başına oturması yeterlidir der. Quasimodo buna karşı çıkar bunun yeterli olmadığını masaya öfkeyle geçmenin gerekliliğini dile getirir. Yazmaya yönelten o öfke.
Tıpkı şuan bütün güçsüzlüğüme rağmen bana bunları yazdıran öfke gibi.
***
Senin korkunç armağınını
sözcüklerden, Tanrım
sürekli ödüyorum.
Uyandır beni ölülerden...
***
Kitabın daha çok okunmasını umarak
İyi okumalar diliyorum.
1959 Nobelini almış Quasimodo.. Henüz bir kaç şiirini okudum ama görür görmez vuruldum. Çok güzel bir inceleme, nedense sizinle daha çok karşılaşacağımı düşünüyorum. 😊
Quasimodo aracılığıyla sizinle yeniden karşılaşmak ne güzel:) Değerli yorumunuz için de teşekkür ederim. İncelemeyi galiba biraz öfkeliyken yazmıştım...
Salvatore'in ödül konuşması çok hoşuma gitmişti ve şiirleri benim için çok değerli, sizin de beğenmiş olduğunuza sevindim. Kitabın linki vardı bakmak istersiniz belki:)
yadi.sk/i/VZA2ojm2sVTJA
Şiirlerinin pek ilgi görmediği için biraz öfkelenmiş olmalıyım bunları yazarken:) Genel olarak eleştirilerim hâlâ geçerli insanların yönelimi hep bu doğrultuda... Değerli yorumunuz için de teşekkür ediyorum.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.