Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

ayna üzerine bir girizgâh
" Aynaya baktığımda orada bir şey göremiyorsam ben yokumdur, bundan eminim yahut da orada bir ayna yoktur ama bundan emin değilim. Karanlık mı? Bilmiyorum..." Hayır, demek istediklerim aslında tam olarak bunlar değildi, ortada bir belirsizlik durumu var yine de; her şeye etkiyen, nihai belirlenimi mümkün kılmayan bir karanlık, aslında karanlık dememiz buna yanlış olur, karanlık kendisinin belirleyeni değil ki… Bu konu üzerinde uzun uzadıya düşünmedim öyle ama bu konu üzerine uzun uzadıya çok yürüdüm Kırkevler’i geçip de kendi ışıksız yoluma sapana kadar civarda herhangi bir ev olmadığı için yalın aydınlatma direklerinin ışığında yürürken iki direk arası mesafeyi biteviye katederken gölgemin/gölgelerimin hareketi ve boyutu üzerine belki fazla düşünmeksizin seyre dalmaktan başka yapacak işimin olmadığı gece saatlerinde… Bu aslında hiç kimseyi pek ilgilendirmeyecek bir şey olsa bile beni ve ışığı/karanlığı ilgilendirdiği için yazıya buyur etmek zorundayım düşünceden yoksun yürüyüşleri. Bir başlangıca ihtiyacımız var o yüzden ilk direğin altından başlamak öyle pek sıradışı bir başlangıç sayılmasa bile bir şeyi başlatabildiği için sıranın dışındadır, iki direğin tam ortasındaki konumumdan da bahsedebilirdim size ama orada duraklayıp önüme ve ardıma baktığımda birbirine eşit uzunlukta iki gölgem olurdu ve böyle bir ikilikten başlamak daha kafa karıştırıcı bir durum olurdu, çünkü 1’in ortaya çıkışını ve neyin 1 olduğunu belirlemeye çalışırken ortaya çıkan 2 izahı güçleştirir ve dönemeçlerde bunun 3 ya da 4 olmasını mevzubahis etmiyorum bile. Direğin tam altından geçtiğim esnada, direği ardımda bırakmamla birlikte önüm sıra her adım attığımda büyüyen gölgemle birlikte yürümeye başlıyorum, adım attıkça onun büyümesine neden olmaktan dolayı kendimi kudret sahibi addediyorum şimdilik ama eğer başlangıç noktasını direk itibariyle almasaydık belki bunu düşünmeyecektim çünkü zorlaşacaktı kendimden yayılan ve kendimi ileride sekteye uğratacak olan başlangıç yanılgımı bulmam. Gölgemi büyüterek yürümeye başlıyorum ve gitgide belki lineer olmayan biçimde büyümeye devam ediyor ve büyüdükçe soluklaşıyor soluklaşıyor, onu büyütmeyi başarıyorum lâkin renk tonunu ayarlama maharetim yok daha. İki direğin orta noktasına geldiğimde iki uzun ve soluk gölgem var şimdi. İkinci direğe yaklaştıkça önümde gölge terk etmeye başladı beni ve terk etti şimdi, ardım sıra yürüyen bir gölgem var artık ve ben adım attıkça kısalıyor. Ardımda yürüyen bir gölgeden nefret ediyorum ve işin aslı yürüdükçe onun kısalmasının verdiği hazla daha bir hızlı yürüyorum ama ne kadar kısalırsa o kadar koyulaşıyor, direğin altına geldiğimde onun kafasına basmayı ve ezmeyi tasarlıyorum, bu kadar kudretim var. Direğin altında ilk gölgemi ezdiğimi varsayıyorum, aslında biraz yan tarafıma düştüğü için -çünkü direk yol kenarında ve ben tam olarak iki direk arasındaki doğrultuda yürümüyorum- bunu tam olarak başaramasam bile bir sonraki sefere doğrultuya tam olarak yerleşmeyi tasavvur ettiğim için, tasavvur edebildiğim için gelecekteki zaferimi kutluyorum. Direk yine ardımda kaldı ve kendi yarattığım gölgemle birlikte ve onu büyüterek yürüyorum, bu gölgemi seviyorum evet. Onun büyümesi onu soluklaştıracak ve nihayetinde ardımdan gelecek bir gölge onun yitmesine neden olacak biliyorum. Ama daha önce kazandığım zafere istinaden yeniden yine onun kafasını ezerek yine başlatabilirim onu. Elbette bu her zaman mümkün olmuyor, bazı direklerin lambaları bozulmuş ve birkaç direğin arasındaki doğrultuda ne önüm sıra giden dost ne de ardım sıra gelen düşman gölgem olmaksızın yürüyorum öylece ve bu durum can sıkıcı evet, bir düşman da olsa yoldaşlık edecek bir şeyler lazım bu saatte, parlak ay ışığının olduğu gecelerde direklere ihtiyaç duymuyorum ve dostumu da düşmanımı da unutuyorum o vakit, başımın üzerindeki yıldızlı gökyüzü yeryüzüne düşenden alıkoyuyor beni ve yeryüzüne düşen ondan bir parça. Doğal yapay olanla doğal olmayan yapay arasında ayrım yapmaya girişmeyeceğim elbette ama ikisinden de yansıyan ışığın gölgeyi doğuran kudret olduğunu sükût içinde kabul ediyorum, iki ışıklı direk arasında inkâr etmek üzere ve zifiri karanlıkta tekrar iman etmek üzere çünkü zifiri karanlıkta onu arıyorum, karanlıkta hiçbir şeye yansımadığımı biliyorum ve yansımak istiyorum bu beni varlığımdan emin kılıyor. Aslında var olduğumu biliyorum ama bunu kendime ispata giriştiğimde Descartesçi de olmadığımı düşünürsek dayanaklarıma kendim de inanmıyorum pek. Karanlıkta kalmanın, ışık yokluğunda kalmaktan başka bir anlamı olmadığı sonucuna kestirmeden varalım biraz. Karanlıkta kalmak henüz yaşanmadı, hiçbirimiz yaşamadık onu henüz, sadece ışık yokluğunda yaşadık, bir varlığı olmadı daha onun. Uzunca süredir aynada olana üstün körü bakmışım, “Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz” demedim ama orada başka biri mi vardı, ayna ve ben aynı doğrultuda yerleştiğimize göre ve yanımda kimse olmadığına göre hangisi gerçek olabilir düşüncesinin içinde düşüncesizce düşmekteyim. Neyse bundan ötesi laf-û güzaf, sen körfeze geldiğin zaman... youtube.com/watch?v=UUHi6uK...
·
7 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.